Evrim mi Yaratılışçılık mı ? — İnceleme ve Alıntılar

Eugenie C. Scott — Evrim mi Yaratılışçılık mı ? — İnceleme ve Alıntılar 122

Samet Onur
15 min readFeb 1, 2024

İnceleme

Yaratılıçılığın Tarihini ve İddialarını ve Öğrenmek İçin Biçilmiş Kaftan

Eugenie C. Scott’un “Evrim mi Yaratılışçılık mı?” kitabı, Levent Can Yılmaz’ın titiz çevirisi ve Evrensel Basım Yayın’ın özenli basımıyla 2012 yılında yayımlanmıştır.

Evrim konusunda okuma yapmaya başlayınca karşınıza çok uzun süre geçmeden evrim karşıtı iddialar sökün eder. Bu iddialar o kadar çok taraftar toplamıştır ki insanlar, sanki evrimi kabul edenler ve evrimi reddedenler diye ikiye ayrılmış izlenimi verir.

Üzücü olan taraf şudur ki evrim karşıtlarının sayısı da parası da gücü de çok fazladır. Peki, ya iddiaları? Ya savundukları şeyler, güçleriyle doğru orantılı mıdır? Bunun cevabı da dogmatik inançların tarafında mı yoksa bilimsel gerçeklerin mi tarafında olduğunuza göre ikiye ayrılır.

Peki evrim karşıtı iddiaların tarihi nedir? Oluşumu ve gelişimi nasıl olmuştur? İddiaları nelerdir? Savundukları şeyler nelerdir? Tarihsel süreçte neler yapmışlardır? Bu gibi sorular karşısında size kapsamlı bir cevap verecek olan Eugenie C. Scott’un “Evrim mi Yaratılışçılık mı?” isimli harika kitabı olacaktır.

Scott, değerli kitabında yaratılışçılık adı altında toplanan evrim karşıtı grupların özelliklerini detaylıca açıklıyor. Amerika’da yapmaya çalıştıkları şeylerin neler olduğunu, mahkeme süreçlerini, okulları ne hale getirmeye çalıştıklarını ortaya koyuyor. Bunun üstüne evrim karşıtlarının literatüründeki iddialarını sistemli bir şekilde ele alarak, bu iddialara gerek bilim insanlarının gerek kendisinin cevaplarını ekliyor.

Scott, kitabını 3 kısım ve 14 bölüm şeklinde oluşturmuş. Kitabı daha iyi anlatma noktasında içindekileri aktarıyorum:

Giriş: YARATILIŞÇILIĞIN ÜZERİNDE DURDUĞU SÜTUNLAR (s. 29–34)

1. KISIM: BİLİM, EVRİM, DİN VEYARATILIŞÇILIK (s. 35–124)

1. Bölüm: Bilim: Kesin Olmayan Doğru

2. Bölüm: Evrim

3. Bölüm: İnançlar: Din, Yaratılışçılık ve Natüralizm

2. KISIM: EVRİM/YARATILIŞÇILIK TARTIŞMASINA DAİR BİR TARİHÇE (s. 125–234)

4. Bölüm: Darwin Öncesinden 20.Yüzyıla

5. Bölüm: Evrim Teorisini Bertaraf Etmek, Yaratılış Bilimini İcat Etmek

6. Bölüm: Yeni Yaratılışçılık

7. Bölüm: Akıllı Tasarımı ve Evrime Karşı Kanıtları Mahkemelerde Sınamak

3. KISIM: LİTERATÜRDEN SEÇMELER (s. 235–443)

8. Bölüm Kozmoloji, Astronomi, Jeoloji

9. Bölüm Biyolojik Evrimin Desenleri ve Süreçleri

10. Bölüm Yasal Konular

11. Bölüm Eğitimle İlgili Konular

12. Bölüm Din ile İlgili Konular

13. Bölüm Bilimin Doğası

14. Bölüm Medya ve Kamuoyunda Evrim ve Yaratılışçılık

Her bölüm birbirinden değerli, ancak son bölümün apayrı olduğunu düşünüyorum. Bu bölümden özellikle bahsetmek istiyorum. İlk olarak bu bölümde evrim karşıtlarının okullarda yaratılışçılık fikrini sokmaya çalışırken medyanın popülerlik uğruna nasıl bir tavır takındığını ortaya konuyor. Daha sonrasında bazı anket verileri yorumlanıyor. İlk olarak kamuoyunun evrim teorisini kabul etme oranını ölçen bir anketin sonuçları üzerinde önemli tespitler yapılıyor. Devamında ise bilim insanları arasında evrimi kabul edenlerin oranına dair bir anket değerlendiriliyor. Burada bilim insanlarının çocukluktaki dinsel inançları ile yetişkinlikteki inançları karşılaştırıldığı gibi, bu verilerin Amerikan toplumunun cevaplarıyla bir karşılaştırması yapılıyor. Bu anket üzerinden insanların dindar olmalarının çeşitli sebepleri çarpıcı bir şekilde ortaya konuyor. Burada yapılan önemli bir tespiti aktarmak istiyorum (s. 433):

Toplumun geneli ile karşılaştırdığımızda, genel olarak, bilim insanlarının daha yüksek bir oranının liberal Yahudi ya da dini inancı olmayan ailelerde yetiştiğini gördük. Bilim insanlarının toplumun geneli ile karşılaştırıldığında orantısız bir şekilde dinsiz ya da liberal dindar geçmişlerden geldiği dikkate alındığında, toplumun geneli ve bilim insanları arasındaki farklılıklar daha anlaşılır olmaktadır.

Bu çerçevede elde edilen veriler, bilim insanları ile toplumun geneli arasındaki dindarlık bakımından farklılıkların en azından bir kısmının, bilimsel eğitim ya da dinin etkisizleştirilmesine yönelik kurumsal baskıdan değil de, içinde yetişilen ailenin dindarlığı ile ilgili olduğunu ortaya koyuyor.

Bilim insanlarının dinsel inanç eğilimlerinin, kendilerini bilimsel faaliyete adamalarından kaynaklandığı düşüncesi, akademik çalışmaların çoğunun bir varsayımıdır. Burada sunduğumuz bulgular, seçkin araştırma üniversitelerinden doğal ve toplumsal bilimler akademisyenlerinin gerçekten de, en azından dindarlığın geleneksel göstergelerine göre, toplumun geneli ile karşılaştırıldığında daha az dindar olma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bir bilim insanı olarak yetişmenin kaçınılmaz şekilde dinsel bağlılıkların kaybına yol açtığı varsayımı, belirli dinsel geçmişlerden bilim insanlarının diferansiyel seçimi dikkate alındığında savunulmaz hale gelmektedir.

Elde ettiğimiz sonuçlar, belirli dinsel geçmişlerden (örneğin, dini olmayan) kişilerin, bilimsel meslekleri seçişlerindeki orantısız dağılıma işaret ediyor. Ayrıca, Protestan olarak yetiştirilen ve dinin aile yaşantısında önemli yer tuttuğu bir kişinin, bilim insanı olduktan sonra da göreceli olarak dindar kalma eğilimi daha yüksek görünüyor.

Evrim karşıtı iddiaların tarihini ve savundukları şeyleri cevaplarıyla öğrenmek isteyenler için bu kitap, biçilmiş bir kaftan niteliğinde. Evrime dair biraz altyapı oluşturduktan sonra bu kitabı kesinlikle okumalısınız.

Alıntılar

Bilim Dünyasında Evrimin Kendisi Tartışılıyor mu?

Burada bir hatırlatma ve uyarı yapmakta yarar var: Baştan beri, binlerce yıldır devam eden bir evrim-yaratılış tartışmasından söz edildi ve bu tartışmanın bugün de çok yaygın ve hararetli bir biçimde sürdüğü ifade edildi. Ancak dikkat edilmeli ki, bu belirtilirken, bilim çevrelerinde değil toplumda süren bir tartışmadan bahsedildi.

Elinizdeki kitapta, yazarın da ifade ettiği gibi, bugün bilim dünyasında bir evrim-yaratılış/yaratılışçılık tartışması yoktur. Bilim dünyası evrim konusunda hemfikirdir. Bilim dünyasında evrime ilişkin yer yer süren tartışma evrim düşüncesine, türlerin ortak atadan değişip dönüşerek geliştikleri fikrine değil, evrimin oluş mekanizmalarına ilişkindir.

Bilim dünyası evrimin doğruluk değerini değil, evrimin nasıl olduğunu tartışmaktadır sadece. Bu nedenle, süregiden bu tartışma bilimsel bir tartışmanın, bilimin tartışmasının dışındadır.

Mevcut tartışma, bütünüyle ideolojik, politik ve dinsel kaygı ve nedenlerle toplumun önüne özellikle getirilen zorlama bir tartışmadır. Buna karşın, dışarıdan dayatılmış da olsa, bilimsel olmasa da, toplumun büyük bir kesiminde, böylesine hararetli süren bir tartışmaya, yayınevimiz kayıtsız kalamazdı, kalmadı. Çünkü toplumun tartıştığı, hem de çok yoğun tartıştığı konular yayınevimizin ana konularını oluşturur.

Sayfa 14 — Evrensel Basım Yayın’ın “500. Kitap” yazısından

Darwin Evrim Fikrini Neden Uzun Süre Açıklamadı?

Darwin, fikirlerini yirmi yıl gecikmeyle yayımlamasının nedenini, düşüncelerini olgunlaştırmak ve elde ettiği kanıtları düzene sokmak biçiminde gerekçelendirmişse de, asıl nedenin, fikirlerini ortaya koyduğunda kopacağından kuşku duymadığı tepki fırtınası karşısında duyduğu kaygı olduğu açıktır.

Karısı bile onun düşüncelerinden rahatsızdı; babasının öğüdüne aldırmayarak karısına çalışmaları sonucunda din hakkında giderek artan kuşkularından söz ettiğinde, evliliği sonlanma noktasına gelecekti.

İnsan dâhil, canlı yaşamın doğal bir süreç boyunca evrimleştiği fikri kendisini dinsel inancını sorgulama noktasına getirdiyse, Darwin, bu fikirlerin dönemin dindar Britanya toplumu içinde nasıl sert tepkilere yol açacağını çok iyi fark etmiş olmalıdır. Toplumun, evrim düşüncesini Hıristiyan inancın temel öğretilerine aykırı bulacağı ve fazlasıyla rahatsız olacağı ortadaydı.

Sayfa 16 — Önsöz, yazar: Niles Eldredge

Yaratılışçılığa Dair

Fakat yaratılışçılığın, bilimsel ve entelektüel olarak, doğrulanmış bilginin peşinde koştuğunu sanmak hata olacaktır.

Yaratılışçılık, dinsel inancın belirli ve dar formlarını öne sürmektir -yaratılışçıların, ortak atadan değişerek gelme düşüncesi tarafından tehdit edildiğini düşündükleri formlar.

Kimsenin, bir başkasının dinsel inancını sorgulama hakkı olmadığı genel olarak doğrudur. Yaratılışçılığın, dinsel bir inanç olmanın ötesine geçerek açıkça ve saldırgan biçimde politik alana taşmış olmasına karşı durulması gereğinin nedenlerinden biri de budur.

Batı uygarlığının defter-i kebirinden evrimle ilgili mürekkep izlerini yüz yıldır bitmek bilmeyen bir çabayla bütünüyle silmek için çırpınan yaratılışçılar, bunu yapamadıklarında evrim düşüncesini sulandırmaya yönelmişlerdir.

Yaratılışçıların ısrarlı ve sürekli çabaları, Amerikadaki eğitimin bütünsel bilimsel karakterine yöneltilmiş bir tehdittir.

Sayfa 19 — Önsöz, yazar: Niles Elredge

Bilim Dünyasında Evrimin Kendisi Tartışılıyor mu? — 2

Yaratılışçıların ve yaratılışçılık karşıtlarının yazılarının yan yana konulması, kitabı okuyacak öğrencilerde yanlış bir izlenim yaratabileceğinden dolayı, bir uyarıda bulunma ihtiyacı hissettim.

Adaletli olmak ve eleştirel düşünebilmek için imkân sunmak adına, tartışmanın taraflarının görüşlerinin yansıtılması, okuyucuda, bilim dünyasında evrimin bir gerçek olup olmadığı konusunda bir tartışma olduğu yanılsaması yaratmamalıdır. Böyle bir şey yok.

Evrimin öğretilmesi sıklıkla K-12 düzeyinde tartışmalı bir durum olarak değerlendirilse de, Baptist bir enstitü olan Baylor, Mormonların amiral gemisi üniversitesi olan Brigham Young ve elbette Katolik Notre Dam gibiler dâhil, bu ülkenin üniversite ya da kolejlerinde evrim konusu gerçekçi bir temelde okutulmaktadır.

Bilim dünyasında evrimin mekanizmaları ve desenleri ile ilgili bir tartışma bulunmakla birlikte, ne evrenin yaşının milyarlarca yıl olarak ölçülmesinde ve ne de yaşayan canlıların ortak atalardan geldiği konusunda bir anlaşmazlık bulunmaktadır.

Evrim konusunun okullarda öğretilmesine ilişkin toplumda var olan tartışmanın, bilim dünyasında evrimin gerçekliği üzerine bir tartışmadan kaynaklandığı gibi bir izlenim verilmemelidir.

Sayfa 25

Metodolojik Doğacılık ve Felsefi Doğacılık

Bölümün sonundaki başlık, bilimin kurallarıyla felsefi bakış arasındaki farklılık -metodolojik doğacılık ile felsefi doğacılık arasındaki fark- sorununa eğilecek.

Tartışmakta olduğumuz bilimsel kural, açıklamaların madde, enerji ya da bunların karşılıklı ilişkileri gibi maddesel nedenlere dayanması koşuluyla geçerlidir; bu, metodolojik doğacılık olarak bilinir.

Metodolojik doğacılığın ötesine geçerek, evrende madde ve enerji dışında bir şey yoktur dersek -yani Tanrı yoktur ya da genel olarak doğaüstü varlıklar- bu durumda felsefi doğacılığın alanına girmiş oluruz.

Doğacılığı bir felsefe olarak benimsemeyip yalnızca metodolojik olarak kabul etmek mümkün olduğu için, bu ikisi mantıksal olarak ayırt edilebilir.

Teist olan bilim insanları bu ayrımın somut örnekleridir: bir bilim insanı Tanrı’ya inansa ve onun doğaya müdahale edebileceğini düşünse bile, bilimsel çalışmalarında doğal görüngüleri doğal nedenlerle açıklamak durumundadır.

Sayfa 101

Yaratılışçılık ve Akıllı Tasarım Yaratılışçılığının Tanımı

Yaratılışçılık terimi pek çok kişi için özel bir teolojik doktrini çağrıştırıyor: Bu doktrine göre Tanrı evreni bizim bugün gördüğümüz gibi yaratmıştır ve o andan bu yana dikkate değer bir değişim yaşanmamıştır.

Terim bu dar anlamıyla, İncil’in literalist (harfi harfine) bir yorumunu yansıtmaktadır; buna göre canlı yaşam bugünkü formları ile yaratılmıştır. Bu anlayış en etkili şekilde, evrenin henüz 10.000 yıl yaşında olduğunu ileri süren ve “yaratılış bilimi” olarak bilinen hareketin taraftarlarınca savunulagelmiştir.

Yaratılışçılığın bu dar anlamdaki yorumlarının en önemli yönü, canlıların bugünkü formları ile yaratılmış olduklarıdır.

Akıllı tasarım yaratılışçılığı ise, örneğin, bakteri kamçısı gibi karmaşık yapıları yada Kambriyen dönem hayvanlarının beden planlarını açıklamak üzere özel yaratılışa başvurmakla birlikte, hareketin taraftarlarının çoğunluğu olmasa bile önemli bölümü antik dünyayı bir gerçek olarak kabul etmektedir.

Sayfa 102

Evrim ve Yaratılışçılık Tartışmasının Odak Noktası

Kimileri, evrim/yaratılışçılık tartışmasının, “Tanrı yarattı”/“doğal bir süreçte ortaya çıktı” şeklinde bir karşıtlık olduğu yanılgısındadır. 3. bölümde tartışıldığı üzere, evrimin, Tanrı’nın etkisini doğal bir süreç içinde göstermesi şeklinde işlediğini düşünen dindar insanlar da vardır.

Tarihsel bir perspektiften baktığımızda, yaratılışçılık ve evrim düşüncesi arasındaki ayrımın, sürecin nasıl gerçekleştiğinden çok neler olup bittiği üzerine olduğunu görüyoruz.

Özel yaratılışçılar, Yaratılıştan sonra evrenin genel hatlarıyla statik kaldığı düşüncesindedir; buna karşılık evrim düşüncesini kabul edenler, evreni tarihselliği içinde ele alırlar: evren, Dünya gezegeni ve onun üzerindeki canlı formlar, zaman boyunca ardışık değişimler sonucunda, geçmişteki evren, Dünya ve canlı formlardan farklı bir hal almıştır.

Durağanlık ve değişim temelinde bu iki farklı evren modelinin, modern zamanlardaki yaratılışçılık/evrim düşüncesi tartışmasından çok daha eskilere uzanan kökleri bulunmaktadır.

Sayfa 127

Aristo, Amaçsallık ve Hıristiyan Teolojisine Etkisi

Aristo’yla birlikte, yalnızca doğadaki biçimler üzerine değil fakat işlevsellik üzerine de odaklanılmaya başlandı. Aristo’nun felsefesinde, doğadaki amaçsallık özel bir yer tutar: böylelikle bir şeyin var oluşu, artık yalnızca biçimsellikle tanımlanır olmaktan çıkıyordu. Geyiklerin uzun bacaklara sahip olmasının nedeni örneğin, avcılardan kaçabilmek içindi. Bu düşünceler Hıristiyan teolojisini de etkilemiştir:

Tanrı, insanları, kendisine ibadet etmeleri için yaratmıştı. Böylesine bir amaçsallık tanımı, teolojinin ta kendisidir.

Bir canlı ya da nesnenin var oluşunu amaçsallık içinde tanımlamak, mantıklı bir yöntem gibi görünmektedir; biçim, işlevselliği izlemez mi (ve ortaya çıkmasının bir unsuru değil midir) zaten? Avcılardan kaçabilmek için, geyikler uzun bacaklara sahip olmuştur: geyiklerin bacakları hayatta kalmalarını sağlayacak biçimde tasarlanmıştır, tıpkı dişlerinin ağaçların filizlerini yemelerine olanak tanıması gibi — ve tıpkı kurtların dişlerinin, et yemelerine olanak tanıyacak biçimde tasarlanmış olması gibi. Anlaşılacağı üzere, teolojik planda amaç ve tasarım bağlantılı kavramlardır.

Aristo, formların değişmezliği anlayışını yansıtacak şekilde bitki ve hayvan çeşitlerini, “var oluşun büyük zinciri” ya da “doğanın skalası” (scala naturae) adını verdiği bir doğrusal hiyerarşi halinde tanımladı. Bu özcü anlayış, Hıristiyan özel yaratılışçı görüşlerde kendisine önemli bir yer bulmuştur. Tanrı, canlıları büyük ve küçük, karmaşık ve basit uçlar arasında bir hiyerarşi içinde yaratmıştı. İnsan, var oluşun bu büyük zincirinin en tepelerindeydi; en yukarıda bulunan Tanrıdan sonra hiyerarşide ikinci sırada yer alan meleklerin hemen altında.

Özel yaratılışçılık doktrini, söz konusu antik Yunan düşüncelerini kapsamış -doğanın hiyerarşik düzeni, doğadaki desen ve amaçsallık ve bunu doğanın dışında yer alan ve her şeye kadir olan bir yaratıcı kavramıyla birleştirmiştir.

Tanrı, evreni kısa bir zaman dilimi içinde (yaygın görüş bu sürenin altı gün olduğunu söylemektedir; bununla birlikte, 3. bölümde ele aldığımız üzere, yaratma eyleminin iki ayrı yaratma olarak gerçekleştiğini savunan aralıklı yaratılışçılar gibileri de vardır) ve esasen bugünkü haliyle yaratmıştı. Tanrı, canlıları, belirli bir çevre içinde ve belirli bir yaşam tarzına sahip olacak şekilde, bugünkü halleri ile yaratmıştı. Tanrı, gökadaları ve yıldızları bugünkü halleriyle yaratmıştı ve elbette, insana egemenlik kurup yönetmesi için verilen Dünya gezegeni de bugünkü haliyle yaratılmıştı.

Sayfa 128

Hıristiyanların Evrime Temel İtirazları

Bugünkü yaygın Hıristiyan anlayışların, günümüzdeki canlı formların ortak atalardan değişerek türemesi düşüncesine teolojik bir itirazları yoktur. Bununla birlikte, literalist olsun ya da olmasın, Hıristiyanların paylaştığı temel itiraz noktası, canlı hayatın formları ve ilişkilerinde, tasarım, amaç ve anlam bulunduğu düşüncesidir.

Sayfa 138

Tasarım Görüşünü Destekleyenlerin Zorlandığı Nokta

Tasarım görüşünü destekleyenlerin, güç bela işleyen yapıları ya da akraba türlerde farklı işlevlere sahip benzeşmeyen parçaların bir araya gelerek oluşturduğu açık olan yapıları açıklaması çok daha zordu. Doğal seçilim ise yalnızca eldeki varyasyonlarla iş görür ve eğer “doğru” varyasyon elde bulunmuyorsa, ya popülasyon tümüyle ortadan kalkacaktır ya da başka bir yapı uyum gösterecek biçimde değişecektir. Tam da bu nedenle doğa, avcı tuzaklarına dönüşmüş antenler ya da duyma yapılarına dönüşmüş çene kemikleri gibi garip yapılarla doludur -bir mühendislik eseri olmaktan çok, kabaca düzeltilmiş gibi görünen yapılar (Jacob 1977).

Sayfa 140

Amerika’da Evrim Teorisine Gösterilen Tepkilerin Sebepleri

Scopes Davası döneminde, evrim teorisine karşı geliştirilen tepkinin merkezinde neredeyse tamamen dinle ilgili itirazlar vardı: evrimin çocuklara öğretilmesine, içeriğin din karşıtı olması ve çocukların inancını zayıflatacağı iddiası ile karşı çıkılmıştı.

20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise, bilim, daha önceki dönemde olduğundan çok daha etkili bir kültürel güçtü ve evrim teorisi karşıtları, bu büyük gücün otoritesini kullanmaya kalktılar (Larson 2003).

Söz konusu çevrelerin bu yeni dönemde aldığı pozisyon, evrim teorisi öğretilen çocukların İncil’de söylenen şeyleri de bilmesi gerektiği şeklindedir. Yaratılışçılık kendisini açıkça dinsel bir pozisyon olarak ortaya koysaydı, bu anlayışın devlet okullarında okutulması kuşkusuz anayasaya aykırı olurdu; böylelikle yaratılışçılar, yaratılışçılığın alternatif bir bilimsel alan olarak sunulmasının -yaratılış bilimi- bilimsel müfredatta kendilerine bir yer açmak için uygun bir yol olduğu mantığını geliştirdi. Bu yaklaşımın geliştirilmesinde, hiç kimse rahmetli Henry M. Morris kadar etkili olmamıştır.

Sayfa 159

İdeolojik Bakışın Tehlikeleri

Bir kavram, ideolojik, politik ya da sosyal hedeflere bağlı olarak tanımlandığında, kavramı desteklemeyen deneysel verileri yanlış yorumlamak ya da küçümsemek neredeyse kaçınılmazdır; bu bağlamda en kötü ünlü olan anlayışlardan birisinin yaratılış bilimi olduğu muhakkaktır (Scott 1993). Öyle görünüyor ki, akıllı tasarımın kimi yandaşları da hareketin bilimsel yönünün, politik ve ideolojik yönlerinin geri planında kaldığının farkındadır.

Sayfa 193

Halkın Evrim Hakkındaki Kafa Karışıklığını Kullanma

Yaratılış bilimi yandaşları onlarca yıldır, evrimin, yani ortak atalardan değişerek gelmenin, bilim çevrelerinde kesin bir kabul görmediğine ve yalnızca bir tartışma konusu olarak kaldığına kamuoyunu inandırmak için, bilim insanlarının -doğal seçilim mekanizmanın spesifik rolü dâhil- evrimin nasıl gerçekleştiğine ilişkin yaptığı tartışmaları aktarıp durur.

Bilim çevrelerinde, evrimin ne ölçüde doğal seçilimle ve ne ölçüde, evrimsel gelişim biyolojisi (evo-devo) alanında keşfedilenler gibi, ikincil önemdeki mekanizmalarla açıklanabileceği üzerine gerçekleşenler benzeri hararetli tartışmalar olduğu doğrudur.

Evrimsel süreçte doğal seçilim mekanizmasının önemsiz olduğu öne sürülemez; diğer mekanizmaların kategorik olarak reddedilmesi de olanaksızdır. Fakat söz konusu teknik argümanları, alanla mesleki düzeyde ilgili olanlar dışındaki insanların anlayabilmesi çok güçtür ve konuya egemen olmayan bir kişinin, bu tartışmaların evrimin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediği üzerine yapıldığı yanılgısına düşmesi şaşırtıcı olmaz.

Akıllı tasarım yandaşları, kamuoyunda Darwinizm hakkında var olan kafa karışıklığını kötüye kullanarak, kuşkuyu evrim olgusunun kendisine kadar taşımayı amaçlamaktadır.

Sayfa 195–196

Bilimin Geçerliliği

Dünyanın ve üzerindeki canlı çeşitliliğinin bugünkü halleriyle ansızın ortaya çıktığı düşüncesi, 18. yüzyılın sonlarından bu yana ciddiye alınır olmaktan çıkmıştır. Böylesi bir görüşün 21. yüzyılın öğrencilerine, geçerliliği tartışılabilir bir bilimsel seçenek olarak sunulması, bilimsel tarafsızlık ya da adalet kavramlarıyla açıklanamaz.

1897 yılında Indiana Eyaleti’nde bir meclis üyesinin, pi sayısının 3 olarak kabul edilmesini önerdiği yasa tasarısı (Mikkelson 2007) bugün ne kadar da komik görünüyor: iç savaş öncesi Amerika’nın güney eyaletlerindeki politik atmosferi hâlâ yaşayan birisinin, ders kitaplarında, savaşın sonlarında General Grant’ın General Lee’ye teslim olduğunun yazılmasını istemesine, pi sayısı ile ilgili örneğe verdiğimizden farklı bir yanıt vermezdik.

Bireylerin tercihlerinin değiştiremeyeceği şeyler vardır.

Sayfa 200

Amerika’da İlk ve Orta Öğretim Kurumlarında Müfredatın Titizliği

Aslına bakılırsa, mahkemelerin “maddenin yan cümlesinin (Establishment Clause of First Amendment), ilk ve orta öğretim kurumlarında uygulanmasında bu denli titiz davranmasının nedeni” (Edwards karşı Aguillard, 482 U. S. 578, 583–584'te), bu yaşlardaki öğrencilerin, kendilerine anlatılan bilgilerle farklı bilgileri karşılaştırarak sonuca ulaşma olgunluğuna henüz ulaşamamış olmasıdır.

Diğer şeylerin yanısıra, din özgürlüğü, hükümetlerin değil fakat ailelerin çocuklarını dinsel görüşler doğrultusunda eğitme hakkı olduğu anlamına gelmektedir.

Sayfa 209

Evrimi Şeytanlaştırmak

Evrim teorisi karşıtları, evrim kavramını, Hitler gibi olumsuz tarihsel figürler ve köleleştirme ve öjenik gibi olumsuz hareketlerle özdeşleştirmeye çalışagelmiştir.

Evrim kavramının böylesi şeytanileştirilmesi yeni olmamakla birlikte, 21. yüzyılın ilk on yılında, bu türden suçlamaların arttığı gözleniyor (Coral Ridge Vaizlikleri 2007; Ham ve Ware 2007; Weikart 2004). Keşif Enstitüsü ve kimi genç-Dünyacı örgütlerin yanısıra, İslamcı yaratılışçı Harun Yahya 1990'lı yılların sonları ve 2000'li yılların başlarında çıkardığı kitaplarda, evrim teorisi ile Nazizm ve komünizm gibi hareketler arasında bir bağ olduğu yönünde gürültülü bir kampanya yürütmüştür.

Böylesi değerlendirmelerdeki ortak tema, metodolojik doğacılıkla felsefi doğacılığın karıştırılması örneğindekine benziyor. Darwin, evrimi açıklarken kendisini (tıpkı diğer bilim insanları gibi) doğal nedenlerle sınırladığı için, felsefi doğacılık ve dolayısıyla ateizmle suçlanagelmiştir.

Bu çevreler, doğanın açıklanmasında tanrı kavramının dışarıda bırakılmasının, insanları ahlaki bir yozlaşmaya sürükleyeceğini ve böylesi toplumsal koşullar altında, Nazizm gibi felaketlerin gelişeceğini iddia etmişlerdir. Genesis’ten Yanıtlar müzesinde, evrim teorisinin Hitler, Stalin ve Lenine ilham kaynağı olduğu şeklindeki iddianın bir tasviri bulunuyor.

Bu görüşün bütün unsurlarında ciddi sorunlar olduğu kuşkusuzdur:

dine inanan pek çok bilim insanının da işaret ettiği üzere, metodolojik doğacılıkla felsefi doğacılık arasında ayrılmaz bir bağ yok.

İkinci olarak, din ile ahlak arasında da ayrılmaz bir bağ söz konusu değil: Hıristiyan olmayan moral ve etik sistemler olduğu gibi, bu sistemlerin teistik olması da şart değildir. Dine inanmayanlar da elbette etik ve ahlaki bir duruş sergileyebilir (kaldı ki, dinlere inananların pek çoğunun, bu dinlerin koyduğu standartlara göre yaşamakta başarısız kalması bilindiktir).

Ayrıca, ateizm ve Hitler gibi tarihsel figürler arasında ilişki aramak zorlama bir çabadır: siyasal liderler, belirli kültürel, tarihsel, ekonomik ve politik koşullar altında iktidara gelirler ve iktidara gelişleri ve iktidarlarını koruyuşlarının ardındaki dinamikler arasındaki ilişki karmaşıktır.

Tarihçiler genel olarak, evrim teorisinin Yahudi Soykırımı gibi olaylarda baskın unsur ya da ciddi unsurlardan biri olduğu şeklindeki iddiaları, bilimsel değil fakat ideolojik duruşları yansıtan bönce tartışmalar olarak değerlendirmektedir (örnek için, Gliboff 2004). Farber’ın, Weikart’ın Darwinden Hitler’e adlı kitabını eleştirirken dediği gibi, “Kaya midyelerinden ölüm kamplarına uzanan uzun bir yol vardır?” (2005: 390)

Sayfa 229–230

Antropik İlke ya da Evrenin Varlığının Amaçsallığına Dair

Bu durumda, evren nasıl olmuştur da kendi varlığının bilincine varacak düzeyde evrimleşen karbon yapıları oluşturacak şekilde “ince ayarlara” sahip olmuştur? Evrenimizde canlı hayatın olduğu tek gezegenin bizimki olduğunu varsaymamızın hiçbir temeli olmadığı gibi, tek evrenin bizimki olduğunu varsaymamızın da bir temeli yoktur. Fizik yasa ve sabitlerinin olası birleşimlerinden herhangi birisinin geçerli olduğu başka evrenler de var olabilir. Bu durumda biz, bu olası evrenlerden belirli birisine uyum göstererek evrimleşmiş canlı formlarından biri oluyoruz. Antropik ilkeden söz ettiklerinde, kozmologların kastettikleri şey budur.

Bütün yasa ve değerleri, âdeta bizim var olmamız için incelikle ayarlanmışlar gibi algılamamızın nedeni, bunlara yaşadığımız evrenin penceresinden bakmamızdır.

Sayfa 261

Amerika’da Hukukun İşlemesine Dair

Davalılar, kamu okulları için müfredat düzenlenmesinde uzman olan Dr. Larry Parker’ı tanık olarak göstermişti. Parker, kamu okullarının müfredatının düzenlenmesinde halkın isteklerinin dikkate alınması gerektiğini savunarak, anketlerin, Amerikan toplumunun büyük çoğunluğunun okullarda evrim teorisi öğretiliyorsa yaratılış biliminin de öğretilmesini istediğini gösterdiğini söyledi…

Anayasanın birinci ek maddesinin ilkelerinin içeriği ve uygulanması, kamuoyu anketleriyle ya da çoğunluk oyuyla falan belirlenmemiştir. 590 sayılı yasanın yandaşlarının çoğunlukta ya da azınlıkta olması, anayasal bir yönetim sisteminin hukuki işleyişi bakımından anlamsızdır. Büyüklüğü ne kadar olursa olsun hiçbir grup, kendi dinsel inançları doğrultusunda kamusal eğitim sistemini etkilemek için hükümet organlarını kullanamaz.

Sayfa 315–316

Akıllı Tasarım Görüşünün Amerika’da Okullarda Okutulmasına Yanıt

Bilimsel çevrelerin dışında, teori sözcüğü, sınırlı bilgi yığınına dayanarak yapılan yorum ya da tahmin anlamında kullanılıyor. Bilim insanları açısından ise, bir teori herhangi bir yorum ya da tahmin olmayıp, deneysel verilere dayanan mantıksal açıklamalar toplamıdır. Bu nedenle, evrim teorisi bilim insanları için hiç de ihtilaflı bir teori değildir. Deneysel olarak sınanmış bir teori olan evrim, hem yaşam bilimleri hem de fiziksel bilimlerden bilim insanlarının ezici çoğunluğu tarafından geçerli bir teori olarak kabul edilmektedir.

Bu satırlarda kullanılan dil, evrim teorisinin bilimsel seçenekleri örtüsü altında, okullarımızda yaratılışçılığın yeniden gündeme getirilmesinin amaçlandığını gösteriyor. Bu dil başka hangi amaçla kullanılmış olabilir ki? Bu uygunsuz dil, aslına bakılırsa, “akıllı tasarım” olarak bilinen bir görüşün taraftarlarının kullandığı dildir. “Gizli yaratılışçılık” olarak da adlandırılabilecek bu kavram, karmaşık yaşam formlarının yalnızca akıllı bir varlık tarafından tasarlanmış olma kabulü ile açıklanabileceğini önermektedir. Bu kavram, bilim kılığına gizlenmiş dinden başka bir şey değildir.

Bilimsel kavramlar sınanmaya açıktır; akıllı tasarım ise sınanabilecek bir kavram değildir. Bu görüş bir bilim değildir ve kamu okullarında öğretilmesine izin verilmemelidir.

Sayın konuşmacı, ben dindar bir insanım. Dinimi ciddi biçimde ele alırım ve derinden duyumsarım. Benim buradaki amacım, hiçbir şekilde dine saldırmak ya da etkisizleştirmek değildir. Amacım, dinin bilim olmadığını ve bilimin de din olmadığını belirginleştirmektir. Bu tasarıdaki anlayış, hem bilim hem de dinin saygınlığına zarar verecek sonuçlar doğurma potansiyelini taşımaktadır.

Sayfa 391

Amerika ve Avrupa’daki Köktenci İnançların Yapı Farkı

Öncelikle, Amerikadaki köktenci inançların yapısı, hem Amerikadaki hem de Avrupadaki ana akım Protestanlığın yapısından tarihsel olarak farklılık gösterir.

Birleşik Devletler’de İncil’i harfi harfine yorumlayan odaklar, Genesis’i, insanın var oluşuna dair herhangi bir bilimsel buluş ya da yorumu gereksiz kılan doğru ve kesin bir açıklama olarak kabul ederler.

Avrupadaki ana akım Protestan inanç merkezleri ise (ve Amerikadaki akranları) Genesis’i metaforik olarak değerlendirmiş ve -tıpkı Katolik Kilisesi gibi- dinsel inançları ile Darwin ve diğer bilim insanlarının çalışmaları arasında önemli bir çelişki görmemişlerdir.

Sayfa 421

Amerika’daki Bazı Akademisyenlerin Dindarlık Eğiliminin Önemli Sebebi

En önemlisi, yanıt verenlerden dindar ailelerde yetişmiş olanlar, akademisyen olduktan sonra da daha dindar olma eğilimindedir.

Sayfa 428

Bilim İnsanlarının Dindarlığı ve Ailenin Etkisi

Bu bulgular, toplumun genelinin yetiştiği ailelerin dindarlığı ile bilim insanlarının ailelerinin dindarlığını karşılaştıran Tablo 14.1 yeniden değerlendirilirken daha bir önem kazanmaktadır.

Toplumun geneli ile karşılaştırdığımızda, genel olarak, bilim insanlarının daha yüksek bir oranının liberal Yahudi ya da dini inancı olmayan ailelerde yetiştiğini gördük. Bilim insanlarının toplumun geneli ile karşılaştırıldığında orantısız bir şekilde dinsiz ya da liberal dindar geçmişlerden geldiği dikkate alındığında, toplumun geneli ve bilim insanları arasındaki farklılıklar daha anlaşılır olmaktadır.

Bu çerçevede elde edilen veriler, bilim insanları ile toplumun geneli arasındaki dindarlık bakımından farklılıkların en azından bir kısmının, bilimsel eğitim ya da dinin etkisizleştirilmesine yönelik kurumsal baskıdan değil de, içinde yetişilen ailenin dindarlığı ile ilgili olduğunu ortaya koyuyor.

Sayfa 433

--

--