Bize Yalan Söylediler Venya - Dünya — Alıntılar

Cengiz Yardım — Venya - Dünya — Alıntılar 94

Samet Onur
7 min readFeb 18, 2023

Venya ve Dünya’ya Dair Düşüncelerim

Cengiz Yardım’ın kaleme aldığı iki ciltlik teolojik roman serisi “Bize Yalan Söylediler”, geleneksel İslami din anlayışının sorgulamasını hedefliyor. Bunu yaparken bir kurgu ve diyalog içinde yer yer eleştiriler sunuluyor.

Venya, farklı bir gezegende geçen bir macera. Din adamlarının dini nasıl bozduğunu, onlardan kurtulmak isteyen karakterlerin gözüyle okuyucuya anlatılıyor.

Dünya ise günümüz Türkiye’sinde geçiyor. Dinini ailesinden öğrenmiş bir gencin, Kur’an’ı anadilinden okumasıyla aydınlanma süreci ve dine yeni bakışı kitabın merkezi konumunda.

“Bize Yalan Söylediler” serisinin kurgusunun biraz yavan kaldığını belirtmem gerek. Özellikle ilk kitap olan “Venya”da geleneksel din anlayışına dair sağlam eleştirilerin olduğunu belirtmem gerek. İkinci kitap olan “Dünya” ise biraz fazla kurguya yer vermiş, eleştiriyi ikinci plana bırakmış vaziyette.

Kitap Tanıtımı

Prof. Dr. Caner Taslaman: Müslümanlar olarak en büyük eksiklerimizden birisi sanat alanlarındaki üretimimizin azlığı. İslam’ın özünü kitlelere sadece gelenekle veya argümanlarla aktaramayız. Sanatın her dalını olduğu gibi kitlelerde müthiş etkisi olan romanı da değerlendirmemiz lazım. Kalemzâde (Cengiz Yardım) bu alandaki bir ihtiyaca cevap vermek için güçlü kalemiyle işe koyulmuş ve tevhid mesajını sürükleyici bir romanla aktarıyor.

Dr. Edip Yüksel: “Bize Yalan Söylediler” insanlık tarihi boyunca tekrarlanan bir çatışmanın romanı… Akıllarını ve gönüllerini kullanan erdemliler ile atalarından ve çevrelerinden miras aldıkları dogmaları körlemesine izleyen zalimler arasındaki çatışma… Kalemzâde’nin akıcı bir dille anlattığı bu felsefi-teolojik romanın tüm karakterlerinin yanında seni temsil eden karakteri de tanıyacaksın…

Yrd. Doç. Dr. Emre Dorman: Cengiz Yardım’ın, samimiyetini, araştırmacı ruhunu, ifade ve yazım kabiliyetini yansıttığı bu kitabı ile yazarlık dünyasına sağlam ve emin bir adım attığına ve Allah’ın izni ile kendisine kalıcı bir yer açacağına inanıyorum.

Alıntılar

Venya’dan Alıntılar

Kutsal Kitabın Ayetlerini Anlatmak Din Görevlilerine Aittir

“Ey halkımız! Biliyorsunuz Kutsal Haber’deki ayetlerin halka açık olarak okunması günaha vesiledir. O ayetleri kutsal sandukadan okuyarak öğrenip, sizlere açıklamak bizim görevimizdir. Eğer bu toplumda doğruları anlatan gelmiş geçmiş sakerdolarımız olmasaydı, Kutsal Haber ayağa düşürülür ve dinimiz yıkılırdı. Biz bugünkü sakerdolarınız olarak bu sorumluluğun bilincindeyiz. Sakın sizi saptıracak olanlara, Bekke Asilerinin lanetli yolunda giden sapkınlara uymayın. Siz kendinizi bu yüce isimlere teslim ettiğiniz sürece huzur bulacaksınız. Kutsal Haber’e dair duyduğu üç beş kelime ile onun üzerinde akıl yürütmek bir Gente imanlısına yakışmaz. Siz bizi dinleyin. Biz sizi, siz de bizi Tanrı adına kutsayalım. Tanrı’nın istediği de şüphesiz budur.”

Sayfa 27–28

Okumadığı Kitaba İnananlara Bir Eleştiri

“Yani’si şu. Siz okumadığınız kitaba inanıyorsunuz. Demek ki ona inandığınızı söylemeniz kendinize söylediğiniz bir yalandan ibaret. İkiniz de Kutsal Haber’e inandığınızı söylüyorsunuz ama biriniz o kitaptan çok Albuz’un Vasiyetine, diğeriniz yine o kitaptan çok Emikus’un sözlerine ve gelmiş geçmiş sakerdoların uydurdukları rivayetlere inanıyorsunuz. Hiçbir kişi okumadığı kitaba inandığını ya da inanmadığını iddia etmemeli. Eğer inandığını söylüyorsa da, o kitabı okumuş olmalı. Okumuş ve anlamış olmalı hatta. Ama siz okumamışken, bakın bir tanrıtanımaz olarak ben okumuşum ve size onun içinde ne yazdığını haber veriyorum. Ben hiç değilse okuduktan sonra o kitaba inanmadığımı söylüyorum. Ama siz okumadığınız hâlde inandığınızı söylüyorsunuz. Eğer iddia ettiğiniz gibi bir tanrı varsa, onun gözünde siz mi yalancısınız ben mi?”

Sayfa 103

Hırsızın Elini Kesmek Ayeti Üzerine Bir Yorum

“Eğer bir tanrı varsa, bize öğüt veriyor olmalıdır. Eğer yok ise o öğüdü biz üretmek zorundayız. Kitapta elini kesmek önünü kesmek anlamında kullanılmıştır. Ama sakerdolar işine geldiği gibi okur kitabı. Kitabınızda ‘Hırsızın elini kes.’ dendiğine göre bunu akılla birleştirmelisiniz. Eğer tanrı varsa bir bardak su çalanla bütün Venya halkını sömüren hırsıza aynı cezayı hükmedecek adaletsiz ve merhametsiz bir tanrı değildir. Eğer varsa en merhametli O olmalıdır. İnanıyorsanız, O’nun en merhametli olduğuna gölge düşüren bir tevil O’nun hükmü olamaz. Elini kes demiş bile olsa bu böyledir. Bir çocuğa hırsızlığın kötülüğünü anlatarak da, bir soyguncuyu halkın arasından alıp hapse atarak da, kleptomaniye yakalanmış bir hırsızı ruhsal tedaviye alarak da, kendi koyduğunuz kanunlar ve adaletli kararlarla hırsızlığın önünü alarak da hırsızın elini kesmiş olursunuz. Eğer bir bıçak alıp hırsızın elini kesmekten bahsediyorsanız bu hüküm o tanrının size aklınızı kullanmayın demek istemesi olmasıdır ki eğer varsa buna kendisi bile kızacaktır. Temel hüküm hırsızın elini kesmekse bile, bu tarihte noktasal bir hükümdür. İcraat akıl ve adaletle örnek olsun diyedir. Mezhepler oluşturup bölünesiniz diye değildir. Adaletli olanla olmayanı ayırt etmek içindir.”

Sayfa 104–105

Şefaat Üzerine Bir Yorum

Uydurulmuş menfaatlerini sevdiler. Kandırılmaya hazırdılar. Seve seve kandırıldılar. Onlar torpile alışmış, torpille iş görmeyi hak sayan anlayışlarıyla öte dünyada da torpille kurtulacaklarını umdular. Onlar Allah’tan “sadece” korkup, zalim gördükleri Allah’a karşı merhametli peygamberden torpil beklediler. Allah’a karşı Muhammed’den yardım ve şefâat dilediler. Mâdem şefâat arıyorlardı şefâatin tümünün sahibi olan Allah’a yönelip “Şefâat et Allah’ım” diyeceklerine açık açık “Şefâat Ya Resulullah” diyerek Allah yerine ve Allah’ın cezasından kurtulmaya atfen Muhammed’e yalvarıp apaçık bir şirk işlediler.

Sayfa 197

Peygambere Tanrıdan Daha Çok Tanrılık Biçme Bir Eleştiri

Sonra birisi çıkıp peygamberi adıyla andı diye “Niye Muhammed diyorsun, hani hazretler, niye salavat getirmiyorsun?” diye kınadılar. Oysa kınadıkları kişilerin Allah’ın adı anılırken kalbi titriyorken, onlar “Allah” deyip umursamadan geçiyor, Muhammed denildiğinde ise ellerini göğüslerine götürüp çoğunlukla ne dediklerini bile bilmeden gösterişli bir salavat getiriyorlardı. Demek ki onlar, o tanımadıkları peygambere Allah’tan daha çok tanrılık biçiyorlardı. Hiç öyle değil, böyledir demeye gerek yok. Azıcık düşünmediler. Onları uyaranları nasıl tekfir edeceklerini düşünmek yerine doğruyu gerçeği düşünmeye çalışabilirlerdi!

Sayfa 197–198

Dini Cinsele İndirgeme Anlayışına Bir Eleştiri

Başkasının özelini araştırmayacaktık hani! Başkasının gıybetini, dedikodusunu yapmayacaktık hani! Onlar peygamberin bile özelinin peşindeyken başkasının özelini haydi haydi araştırırlardı oysa. Başkasının karısının kızının başındaki örtüden, bacağındaki eteğinden başka salatımız yok muydu bizim! Bizim dinimiz cinsel organlara mı merkezli! Hiç mi utanmıyoruz! Çıkarmayacak mıyız artık dinimizi iç çamaşırlarımızdan! Üstelik sayısı ve seviyesi sürekli artırılıp kadınların en son gözlerine kadar bile varıp örtülmesi dayatılan sözde avret yerlerinin görünmesinden daha büyük olası günahları yok muydu? Hiç mi akıllanmayacağız!

Sayfa 199

Kuran’ı Anlamadan Okuyanlara Dair Bir Eleştiri

“Kur’an’ı okumayarak ya da anlamaksızın okuyarak, dinî vecibe diye bir sürü matematiksel sevaplar peşinde koşarak, namazlarını ne dediğini bilmeden kılarak, desinler diye iyilikler yaparak, kalplerinin temiz olduğu iddiasıyla övünerek ve kulağa hoş gelecek amellerin gösterişine düşerek, kendi gözünü haramdan sakınma görevini başkalarının davranışlarına yükleyerek, din namına bir sürü ticari televizyon kanallarıyla uyutularak, arabesk bir hüzünle hitap eden radyo istasyonlarından peygamber sevgisini öğrendiğini zannederek mutlu olan ve yanık sesli tiz ilahiler dinleyerek teselli bulan bir sürü insan var Mavicennet’te.

Kur’an’a gerçekten inananların sözleri, diğerlerini rahatsız etmekten ve kendilerini üzmekten başka işe çoğunlukla yaramıyor. Yine de sabırla mücadeleye devam ediyorlar. Bir kişi için bile olsa!”

Sayfa 220

Dünya’dan Alıntılar

Okumadığı Kitabı Anlatmamalı

“Mesela adam pazarda nane satıyor ama hiç nane yemiyorsa, tadını bilip anlatamaz. Satmak için bilmediği şeyler üzerine şişirmeler yapar, yalanlar uydurur. Bilense tadını bildiği için tarif eder. Bir nane yiyememiş adam naneyi anlatamaz. Tadını bilen doğru anlatır. Mesela din adamlarını da böyle düşün. Dini anlatır ama Kuran’ın ne dediğini anlatamıyorsa hikâye üzerine hikâye uydurur. Masallarla, uçanla kaçanla yanıltır milleti. Ama Kuran’ı okumuşsa ve Allah’ın ne dediğini biliyorsa yalanları değil, doğruları söyler. Yok, anladığı hâlde yalan söylüyorsa o da dini meslek edinmiş bir şeytan demektir zaten. Parayla ilişkisine bakarsın ve anlarsın.”

Sayfa 12–13

Umut ve Başkasını Beklemek

Umutsa toplumun bir kesimi için bir gün geleceği umulan ve her şeyi düzeltecek adamdı! Bir gün bir adam gelecekti yine! Kimse kendisini bir şeyleri düzeltmek için yeterli görmüyor, hep birilerinin bir gün gelip başlarına lider olup düzelteceğini umuyorlardı. E bu da pek tabi ki kötü niyetliler tarafından kullanıma açık olacaktı. Eğer sen kendine güvenmez ve gelecek bir kurtarıcı beklersen onu da getirirlerdi! Sen aklını kullanmazsan, aklını senin beklentilerine göre kullanan birileri çıkar ve seni sömürürdü!

Sayfa 29

Din Her Şeyi Düzeltebilir mi?

“Böylelerini bilirsin mutlaka abi!” dedi “Evet inançlıdırlar ama inançlarını düşünmeden, kavramadan, akıllarını kullanmadan yaşarlar. Namazlarını ve oruçlarını asla aksatmazlar ama başkalarının aksatıyor olduğunu şikâyet ederler hep. Dertleri kendilerinin değil başkalarının hatalarıdır sanki! Besmeleyle kalkıp besmeleyle oturduklarını başkalarının kulağına doğru bağırarak gösterirler. Allah’ın işittiği yetmez âdeta onlar için!

Peygamberin adını anmaları ise záten özel ritüeller gerektiren bir durumdur. Sarıkla ve özel kıyafetlerle namazlarını kılarlar, camide önde gelenlerden olurlar. Yeri gelir müezzinliği, yeri gelir imamlığı kimseye bırakmazlar. Dinî konularda duymadıkları hadis, bilmedikleri gayb yoktur. Ehli Beyti, sahabeyi, evliyaları, imamları, seyyid olduğu iddia edilenleri ve din ağzıyla konuşan siyasetçileri över de överler. Şeriat yönetimini arzular ve her şeyin dinî yönetim altında düzeleceğini, herkesi böylece kendileri gibi imanlı yapabileceklerini ve de böylece Allah’ın dinini kurtaracaklarını samimi olarak düşünürler. Oysaki kurtulmaya ihtiyacı olan Allah’ın dini midir, yoksa insanlar mıdır? Allah dinini koruyamaz mı birader!”

Sayfa 39

Gerçekten Affetmek

“Bir insanı affettim’ derken O’nu Allah’a havale edersek gerçekten affetmiş olmayız. Bize yapılmış bir kötülüğü gönülden affetme taraftarıysak gerçekten affederiz. Ben bunun cezasını veremediğim için Allah’a havale ediyorum, demek affetmek demek değildir. Bize yapılmış bir kötülüğü gerçekten affetmişsek Allah’ın da onu affetmesini istiyoruz demektir.

Sayfa 92

Çiçeği Dalından Sevemeyen Bir Kültür

“Maalesef öyle!” dedi Káni “Çiçeği dalından koparmadan sevemeyen bir kültürün, sevgisini, sıcaklığını ve güler yüzlülüğünü şehvetiyle sık sık karıştıran gafil bir neslin çocuklarıyız. O kızlara da o çocuklara da baktığında onların güzelliklerinde Allah’ın güzelliğini göremeyenler, bu gafilliği de abartan ve şehvetlerini tanrı edinenlerdir. Görünürde işledikleri en fahiş tecavüzler, biriken bir yığın küçük tecavüzün büyüye büyüye türlü günahlara dönüşüp kendilerini kuşatmasıyla gerçekleşir. Her güzel bir kız gördüğünde şehvete kapılan erkek bozuntuları, her güzel bir delikanlı gördüğünde onu baştan çıkarıp elde etmeye çalışan kadın bozuntuları, bizim için birer ibrettir. Onları o hále getiren de toplumdaki şirk batağından başka bir şey değildir.”

Sayfa 232

--

--