Güldüşün Fıkraları — İnceleme ve Alıntılar

Bozkurt Güvenç — Güldüşün Fıkraları — İnceleme ve Alıntılar 108

Samet Onur
5 min readJan 25, 2024

İnceleme

Güldüren ve Düşündüren Fıkralar Derlemesi

Bir antropolog fıkra derlemesi yaparsa nasıl olur? Hele bunu Bozkurt Güvenç gibi çok yönlü bir fikir insanı yaparsa peki? Ben vereyim cevabı: Muhteşem olur.

Bozkurt Güvenç’in “Güldüşün Fıkraları” kitabı 2000 yılında yayımlanmış. Bu kitap, sadece bazı kitaplardan toplanan sıradan bir fıkra derlemesinden ibaret değil. İçinde yerli olduğu kadar yabancı, eski olduğu kadar modern hayata dair birçok fıkra bulmak mümkün. Fıkraya ilave olarak birçok önemli yazarın hayatından anekdotlar, bazı antropolojik çıkarımları da bulmak mümkün. Ayrıca birçok yerde Güvenç’in değerli açıklamaları, yorumları kitabı daha da değerli kılıyor.

Kitap, alfabetik olarak sıralanmış ama bilinen tarzda alfabetik bir sıralama değil bu. Konuların alfabeye konulmuş halini düşünün. Şöyle örnek vereyim:

- A bölümü Ademler ve Havvalar
- B bölümü Babalar ve Bektaşiler
- C bölümü Cin-Cinler Neler Çiğner?
- D bölümü Düşler ve Düşkünler
- E bölümü Enflasyon Çağı: Evliler ve Katlılar
- G bölümü Günahlar ve Sevaplar
- Ö bölümü Öğretmenler ve Öğrenciler
- R bölümü Rahipler ve Rahibeler
- Ş bölümü Şöhret ve Şehvete Dair
- T bölümü Temel’in Biri ve Ötekisi
- Y bölümü Yaşlar ve Yaşlılar

Kitaptaki fıkralar cinsiyet, siyaset ve diyanet konularına dair. Ayrıca sayfa aralarında bolca hoş karikatürler karşılıyor okuyucuyu.

Okurken çok güldüm. Çok hoş bir deneyimdi.

Alıntılar

Evliya’da Kibir Olur mu?

Bektaşinin birine “evliyanın nasıl biri olduğunu” sormuşlar.

- Nasıl olacak senin, benim gibi biri.

- Öyleyse, bir keramet göster, şu ağacı hele bir yürüt de görelim, inanalım.

- Yürü ya ağaç, yürü ya mübarak!

Dese de ağaçta bir hareket görülmeyince, Bektaşi ağaca doğru yürür:

- Evliya’da gönül, kibir olmaz, o gelmezse biz ona gideriz.

Sayfa 48

Ölüler Pirinci Ne Zaman Yer?

Batılı gezgin, kutsal ataların pirinç tarlasına gömüldüğünü görmüş, tarlanın mezarlık olduğunu sanıp, yaşlı Çinliye sormuş:

— Sizinkiler pirinci ne zaman yer?

— Sizinkiler çiçekleri koklarken.

Eeeh. Böyle soruya böyle cevap.

Sayfa 63

Hekimler ve Mimarlar

Hekimlerin hemen her toplumda ve her zaman mimarlardan daha saygın kişiler oldukları söylenmiştir. Doğrudur; çünkü,

— Mimarlar hatalarını inşa edip ortaya koyarken, hekimler gömer gizlerler.

Acılı fıkrada haksızlık vardır; çünkü, insan ölümlü bir varlıktır. İyi hekimler mukadder sonu ancak biraz geciktirebilir. Mimarların hataları ise kuşaklar boyu bizimle yaşar. Kültürel miras olarak torunlarımıza kalır.

Sayfa 101

Koruyucuları Kim Koruyacak?

Yöneten yönetilen öykülerinin bu kadar yaygın ve medyatik olmasının sırrı bu çözümsüzlükte saklı gibidir. Yönetilen kişi, yergi öyküleri anlatarak ödeşiyor yöneticisiyle.

Büyük Atatürk, nadir bir uzak görüşle, çözümün — yönetende değil- yönetilende olduğunu görmüş ve göstermişti:

“Cumhuriyet, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür koruyucular ister.”

Şu gerekçeyle ki, hür koruyucular Cumhuriyeti kendileri koruyacak, ayrıca koruyucuya ihtiyaç kalmayacaktır.

Biz de sözbaşında, “mizahın ciddi bir iş olduğunu” hatırlamıştık. Koruyanları kimin koruyacağı, ya da — daha doğrusu- koruyanlardan nasıl korunacağımız, konusu, yönetim felsefesinin (politika ahlakının) çözümsüz kalmış sorunlarından biridir. Fıkrası, fukarası çoktur bileni pek yoktur.

Sayfa 118–119

Şaşkın Hoca

Un üretmek için beklediği değirmende başkalarının çuvalından avuç avuç buğday alıp kendi çuvalına aktarırken suçüstü yakalanan Hoca Efendi kendini savunmaya çalışmış:

— Ah, ne kadar şaşkın olduğumu bilirsiniz!

— Kendi buğdayını başkasının çuvalına koymuyorsun ama!

— Canım şaşkın dediysek, o kadar da değil, hani!

Sayfa 157

Yardımları Kimlere Neden Yaparlar?

Diyojen’e sormuşlar:

— İnsanlar sakat dilencilere sadaka verirler de yoksul filozoflara neden yardım elini uzatmazlar?

— Bir gün kötürüm veya kör olmaktan korkarlar da; gün gelip felsefe yapacaklarını asla hayal edemezler!

Sayfa 166

Okusaymış Ne Olurmuş ya da Günümüzde Okumuşların Maddi Durumu

Dünyanın sayılı zenginlerinden biri olarak ünlenen Yunanlı armatöre sormuşlar:

- Hayata okuma-yazma bilmeden atılmışsınız. Ya bilseydiniz, ne olurdunuz, acaba?

- Manisa’daki küçük kilisenin zangoçu olurdum herhalde.

Sayfa 166–167

İşini Bilen Öğrenci

Almanya’nın ünlü bir üniversitesinin sevilen biyoloji hocasının idare ile pek arası yokmuş. Bir Senato toplantısında rektörün tutumunu sert bir dille eleştirince, rektör de münasip dille ünlü hocayı uyarmış.

- Hocam, siz de sınavlarınıza biraz dikkat etseniz. Yalnız kurtçuk ve tırtılları sorduğunuzu fark eden öğrenciler, başka bir şey öğrenmeden yalınız kurtçukları çalışıp sınıf geçiyorlarmış!

Hoca bakmış, rektör haklı. Sözlü sınavında soruyu değiştirip ilk giren öğrenciye fili sormuş. Kurtçuklara hazırlanmış öğrenci, koca fil sorusu karşısında, önce şaşalamış, sonra toparlanmış:

- Fil, fil… koca kafalı büyük kulaklı, uzun kıvrık beyaz dişleri olan bir omurgalı ve memelidir. Baş yukarda ve boynu kısa olduğu için yere uzanamaz, Onun için uzun, kıvrak, işveli bir hortumu vardır, Hemen her işini onunla görür.

- Evet evet, diye doğrulamış hoca.

- Başka?

- Başkası hocam, hortumun ucu boğum boğum, kıvır kıvır kıvraktır. İşte o kısım hocam, kurtçuklara ve tırtıllara benzer.

- Evet, sonra?

- Sonrası hocam, kurtçuklara gelince, onlar, son makalenizde de vurguladığınız gibi, üçe değil dörde ayrılırlar… ve başlamış kurtçukları anlatmaya.

Sayfa 171–172

İşi Yapmaya Niyetli Olmayınca

Hazır cevaplığıyla ünlü Hoca’nın, üçlü öyküsü kendisi kadar ünlüdür, Hani vaaz verecek ama hazır değildir:

Birinci Cuma

- Ey ahali, bugün neler diyeceğimi biliyor musunuz?

— Bilmiyoruz, derler merak ve heyecanla,

— Ben de bilmiyorum, der; iner kürsüden.

İkinci Cuma

- Ey ahali, bugün size neler diyeceğimi?…

- Biliyoruz, derler, hep bir ağızdan.

— O zaman vaaza gerek kalmadı, der; iner kürsüden.

Üçüncü Cuma

Ahali önceden anlaşmıştır. Beklenen soruya karşılık: “Biliyoruz… bilmiyoruz…” sesleri birbirine karışır.

— Bilenler bilmeyenlere söylesin, der Hoca ve iner.

Dördüncü Cuma (çok da bilinmeyen sonluk)

Bilmiş Hoca’nın kurnazlığından usanan halk, Hoca ne derse desin, hiç ses ve yanıt vermemeye kararlıdır.

— Ey ahali, bugün neler diyeceğimi biliyor musunuz?

— Tıss…

— Ey ahali, bugün neler.

— Tıss..

— Ey ahali… Eyyy…

— Tısssss……

Anlaşılan bugün kimseler gelmemiş… deyip inmiş.

Kıssadan Hisse

İnsanın iş yapmaya niyeti yoksa, kimseler yaptıramaz.

Sayfa 172–173

Filmler ve Gerçek Hayat

Orta yaşlı kadın, duygulu (romantik) filmin ikinci yarısında, işinden yorgun argın gelmiş uyuklayan kocasını uyandırıp, uyanık tutmaya çalışıyor:

— Bak, bak, ünlü yıldız neler söylüyor? Bak, bak, eloğlu neler yapıyor?

Manevi baskıyı “Ha, hı” ile savuşturmaya çalışan adamcağız, sonunda dayanamayıp açıklamış:

— İyi de, bütün bu rolleri yapması için ünlü yıldızlara ne paralar ödendiğini biliyor musun, karıcığım?

Sayfa 207

Boşa Kavgalar

Temel Reis’in takası, yan yan gelir, Boğazdaki Büyükdere karantinasına yanaşır. Teknede iki ölü, üç ağır yaralı ve de Temel Kaptan. Yaralıları hastaneye taşırken neler olduğunu sorarlar Temel’e.

— Hazineyu paylaşamaduk. Kavga çıktı, pirpirini furdular.

— Peki, hazine n’oldu?

— Hangi hazune?

— Paylaşamadığınız.

— Hazune yoktu daa, sanki olsa terduk?

Sayfa 216

--

--