Beni Ödülle Cezalandırma — İnceleme ve Alıntılar

Özgür Bolat — Beni Ödülle Cezalandırma — İnceleme ve Alıntılar 103

Samet Onur
14 min readJan 22, 2024

İnceleme

Ödül Kime Ödüldür?

Özgür Bolat’ın 2016'da piyasaya çıkan “Beni Ödülle Cezalandırma” başlıklı değerli kitabı, ödül ve cezayı eğitimde kullanmanın zararları üzerine oldukça önemli bilgiler içermektedir. Kitabın alt başlığı şöyle: “Mutlu ve Başarılı Çocuk Yetiştirmek İçin Rehber”.

Davranışlar görerek öğrenilir ve sorgulanmadan uygulanır. Ödül ve ceza yöntemi de gerek ailelerin gerekse de eğitimcilerin hayatın birçok alanında sıklıkla kullandıkları bir yöntem. Peki, bunun zararı var mıdır? Yoksa istenilen davranışa ulaştıktan sonra nasıl bir süreç olduğu pek umursanmıyor mu?

Ödülün çocuklar üzerinde etkilerine dair kapsamlı bir kitap bu. Kitap iki kısımdan oluşuyor. Büyük kısmı ödülün çocuklar üzerindeki etkilerine dair. Kalan küçük kısmı ise ödül yerine neler yapılmalı sorusunu ele alıyor.

Kitabın ilk bölümü “Ödül Çocukları Nasıl Etkiler”in (s. 13–168) 16 alt bölümü var. Ödülün hangi yönlerden incelendiğini görmek adına bunları aktarmak istiyorum:

Çocukları ödülle cezalandırmayın

Ödül gerçekten işe yarar mı?

Ödül iç motivasyonu nasıl etkiler?

Ödül bir kontrol mekanizması mıdır?

Ödül, başarıyı ve mutluluğu nasıl etkiler?

Ödül ceza mıdır, ceza ödül müdür?

Ödül performansı artırır mı?

Ödül, yaratıcılığı geliştirir mi?

Ödül, öğrenmeyi nasıl etkiler?

Ödül değerleri öğretir mi?

Ödül, etik dışı davranışları özendirir mi?

Ödül ilişkileri bozar mı?

Ödül bireyleri nasıl olumsuz etkiler?

Ödül şirketlerin performansını düşürür mü?

Ödül şirketlerdeki verimliliği düşürür mü?

Aileler neden ödül verir?

Bu bölümlerden özellikle üç tanesinin hayati derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bölümleri okurken zihninizde farklı ufuklar açılacağını düşünüyorum:

Ödül değerleri öğretir mi?

Ödül, etik dışı davranışları özendirir mi?

Ödül şirketlerdeki verimliliği düşürür mü?

Kitap boyunca ilgili konuya dair yapılan birçok deneyden bahsedilmekte, bunların üzerine tespitler bina edilmektedir. Oldukça ilginç deneyler okuyacağınızı söyleyebilirim. Ayrıca her bölüm sonunda bulunan özetler konuyu toparlamak adına oldukça fayda sağlıyor.

Ödülün eğitim sisteminin nasıl bir şekilde kangrene çevirdiğini bölüm bölüm görecek, hayretler içinde kalacaksınız. Ciddi şekilde eğitim yönteminizi, ödül sistemine bakışınızı değiştirecek bir kitap bu.

Ödülden kurtulmak için bu kitapla kendinizi “ödüllendirin”.

Alıntılar

Her Ödül Kendinden Sonra Daha Büyüğünü İster

Bu deney, sürekli ödül vererek çocuğu neden motive edemeyeceğimizin yanıtını da bize veriyor. Siz çocuğa ödülle iş yaptırttığınız an, çocuk heyecanlanır ve ödül için o işi yapar. Ama o ödüle kısa bir süre sonra alışır. Artık heyecanlanmaz. İş yaptırmak için bu sefer ona daha büyük bir ödül vermeniz gerekir. Örneğin, sınıfı geçince, tablet alırsanız, seneye daha büyük bir ödül almanız gerekir. Bunun da sonu yoktur.

Sayfa 25

Ödül Bir Manipülasyondur

Ödüle geri dönersek, acaba ödül bilişsel çelişki yaratır mı? Kesinlikle.

Bir çocuk bir işi ödülle yapıyorsa, bilişsel çelişki yaşar ve o işten soğur. Nasıl mı? Çocuğa, “Oyun oynarsan ödül vereceğim” demeyiz. Çocuk için oyun zaten çekicidir. Çocuk onu severek yapar. Aynı şekilde, “Çizgi film izlersen, ödül vereceğim” demeyiz. Çizgi film zaten çekicidir. Çocuk onu severek yapar. Çocuk bilir ki çekici işler için aile ödül vermez. Kocası kadına, “Benimle tatile gelirsen ödül vereceğim” demez. Çekici işleri insanlar kendi iradeleriyle ve isteyerek (iç motivasyonla) zaten yapar.

Ama anne, ödül veriyorsa, çocuk bilinçaltında şöyle düşünür: “Ben bu işi neden yapıyorum? Çekici olduğu için olamaz. Çekici olduğu için olsaydı, ben zaten yapardım, annemin de ödül vermesine gerek olmazdı. O zaman ben bu işi ödül için yapıyorum. Öyleyse, bu iş çok çekici değil.” Çocuk çelişki yaşamamak için o işten soğur. Böylece de ödül, iç motivasyonu öldürür.

Ödül insanları kontrol eden bir manipülasyon aracıdır. Kişi bir işi kendi iradesiyle ve isteyerek (iç motivasyonla) değil de dışarıdan bir kontrol mekanizmasıyla yapıyorsa, o işten soğur.

Kontrol etmek ne demek? Dışarıdan bir gücün kişinin ne yapacağına karar vermesi demek. Aile, ödül vererek çocuğun ne yapması gerektiğine karar veriyor.

Aile, “Ödevini yaparsan dışarıya çıkabilirsin” dediği an, çocuğun gün içinde ne yapacağını kontrol ediyor demektir. “Kefir içersen, sinema bileti alırsın” diyen kişi, çocuğu kefir içmeye zorlamış oluyor.

Sayfa 35–36

Ödül Bir Rüşvettir

Senaryo 1: Müdürünüz sizi çağırıyor ve bir teklifte bulunuyor: “Çok önemli bir projemiz var. Şirketteki çoğu kişi bu projede çalışmak istiyor ama ben seni uygun gördüm. Projede çalışmak için ayda bir gün cumartesini ayırman gerekecek. Çalışmak ister misin?”

Senaryo 2: Müdürünüz sizi çağırıyor ve bir teklifte bulunuyor: “Çok önemli bir projemiz var. “Projede çalışmayı kabul eden kişilere ekstra bonus vereceğim. Bu proje için ben seni uygun gördüm. Ama projede çalışmak için ayda bir gün cumartesini ayırman gerekecek. Çalışmak ister misin?” Müdürünüzün hangi teklifle gelmiş olmasını tercih ederdiniz?

Çoğu kişiye bu soruyu sorduğumda birinciyi seçiyor. Neden?

Çünkü ikinci teklifte ekstra bonus verilmesi projenin olumsuz ya da işin özünde kötü olduğu mesajını veriyor. Okullarda ve işyerlerinde bu hatalar çokça yapılıyor. Öğrencilere ödül olarak teneffüs veriliyor. Bu da ders sıkıcı mesajı veriyor. Çalışana ödül olarak tatil veya izin veriliyor. İş sıkıcıdır mesajı veriliyor.

Kitabın en başında bahsettiğim bakan da tam bu nedenle projeye onay vermemiştir. Bakan şöyle düşünmüştür: “Bu proje için bana rüşvet teklif ettiler. Bu proje iyi olsaydı, bana rüşvet teklif etmezlerdi. Öyleyse, bu projede bir bityeniği var.” Rüşvet, bakanda bilişsel çelişki yaratıyor. İşin değerini düşürüyor. Bakan, rüşveti reddedip projeyi yapabilirdi ama rüşvetten dolayı projede kendisinin göremediği bir sakınca olduğunu düşündü. Projeye olan inancı azaldı. Kendi iradesiyle evet diyecekken, kontrol mekanizmasından (ödül olarak rüşvet) dolayı reddetti.

Ödül de aynı şekilde bir rüşvet. Anne, çocuğuna diyor ki “Ödevini yaparsan, bilgisayarda oyun oynayabilirsin.” Çocuk da aynı bakan gibi şöyle düşüyor: “Hmmm, bu işte bir bityeniği var. Ödev zaten benim sorumluluğum. Acaba annem bana neden rüşvet teklif ediyor? Acaba, ödev kötü bir şey mi? Yoksa benim becerime mi güvenmiyor?” Ödül, çocuğun kafasında birçok olumsuz düşünce oluşturur.

Kısacası, insanlara sevdikleri şeyleri ya da sorumluluklarını yapmaları için dışarıdan ödül vermeye gerek yoktur. Ödül verilirse, kişi bilişsel çelişki yaşar, o iş kendi içinde değerli değildir algısı oluşur. Bundan dolayı da o işten soğur ve ilgisi azalır.

Sayfa 36–37

Gerçek Hayatta Sınav ya da Not Yoktur

Kısacası, bu araştırma gösteriyor ki değerlendirme de bir kontrol mekanizması olduğu için, ödül gibi, iç motivasyonu öldürüyor.

Zaten bunun böyle olduğunu okullarda sıkça gözlemlemiyor muyuz? Not ve sınav sistemi de bir değerlendirme ve dolayısıyla bir kontrol mekanizması. Sınav, çocuğun neye çalışacağını kontrol eder. Çocuk kendi ilgisine (iç motivasyonuna) göre değil, sınavın içeriğine göre çalışır. Zaten sınavdan sonra da, asla eski konulara geri dönmez. Neden? Çünkü gerek yoktur. Oradan bir daha soru çıkmaz.

Ama çocuk sınav (kontrol) için değil de, merak ya da ilgileri (iç motivasyon) için öğrenseydi, konuların sınavda çıkıp çıkmamasının bir önemi olmazdı. Eğer çocukların kendi değerlendirmelerine fırsat tanınabilseydi, öğrenciler öğrendikçe eski konularla bağlantıları kurmak için geçmiş konulara tekrar dönerlerdi.

Maalesef eğitim sistemimizdeki not ve sınav, iç motivasyonu tamamen öldürmektedir.

Zaten okulların sorunu da bu değil mi? Çocuklar bundan dolayı okullardan sıkılmıyor mu? Gerçek hayatta sınav ya da not yoktur.

Dünyaca ünlü tenisçi Nadal’a hocası not vermemiştir. Mozart’ın hocası Mozart’a not vermemiştir. Michelangelo’nun hocası da ona not vermemiştir. Kısım II’de göreceğimiz gibi sadece “geribildirim” vermiştir. Geribildirim de bir kontrol mekanizması olmadığı için iç motivasyonu artırır.

Aynı mantıkla bir öğretmen, sınavı ve notu kontrol veya değerlendirme olarak değil de bir geribildirim sistemi olarak kullanabilirse, o zaman çocukların iç motivasyonunu artırabilir.

Sayfa 42

Amaç ve Araç Arasında Ödül

Baştaki soruya dönersek siz de sunulan A paketini seçersiniz çünkü A paketi amaç, B paketi araç olmuştur. Amaç da araçtan daha değerlidir. Benzer hatalar evlerde her gün yapılmaktadır.

Çocuğa, “Ödevini yaparsan, bilgisayarla oynayabilirsin” dediğiniz an, ödev araç, bilgisayar amaç olur. Amaç da her zaman araçtan değerlidir. Çocuk ödevi araç olarak gördüğü için ona olan ilgisi azalır; aslında araç olarak bile görmez. Daha da kötüsü çocuğun ödevi engel olarak görmesine neden oluruz. Çünkü ödev, çocuğun bilgisayara ulaşmasını engeller.

Çocuğunuza ödülle iş yaptırmak istediğinizde, çocuk o işi engel olarak görecek ve yapmasını istediğiniz işten soğuyacaktır. Yemeğini yersen, tatlı yiyebilirsin, dediğiniz an, çocuğu yemekten soğutursunuz.

Kitabın başında bahsettiğim Fatma öğretmen, aslında tam olarak bu hatayı yapıyor ve çocuklara, yaz tatili başlamadan önce, “Yazın kitap okuyanlara sözlü notu olarak 100 vereceğim” diyor. Öğretmen kendi eliyle, amaç olması gereken okumayı araca, araç olması gereken notu da amaca dönüştürüyor. Amaç 100 almak olduğu için, çocuklar en ince kitapları seçerek, en kısa zamanda hedefe ulaşmak istiyor. İnsanoğlu her zaman amacına en kolay yoldan ve en az enerjiyi harcayarak ulaşmak ister. Fatma öğretmen sadece amacı araca dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda ödül ile çocuklarda bilişsel çelişki yarattığı için kitap okumayı seven çocukların bile kitap okumaktan soğumasına sebep oluyor.

Dahası Fatma öğretmen ödülle çocukların kitapları anlamak için değil, bitirmek için okumasına sebep oluyor. Öğrenme zayıflıyor. İleride ödül ile öğrenme ilişkisini daha detaylı irdeleyeceğiz.

Kısacası ödül, denetleme, hedef verme gibi mekanizmalar kişiye o işi yaptırır ama yapan kişiyi kontrol ettiği için, o işi yapma şevkini (iç motivasyonunu) öldürür. Dahası amaç olması gereken şeyi, araca dönüştürür. O İşi değersizleştirir. Onun için ödülle iş yaptırılmamalıdır.

Sayfa 46–47

Yarışmalarda Verilen Ödüller Aslında Bir Cezadır

Üçüncü olarak da, ki en kötüsü de budur, çocuk ailesinin beklentisini karşılayamadığı için üzülür. Ailesi ona ödül vaat ederek çok net bir mesaj vermiştir: “Takdir belgesi bizim için önemli. Onun için senden beklentimiz, bir takdir belgesi.” Çocuk ailesini hayal kırıklığına uğratmıştır. Aslında bu üzüntü kaynağı değil, utanç kaynağıdır. Daha da tehlikelidir. Takdir belgesi aile için önemli olmasına rağmen, çocuk için önemli olmayabilir. Bu durumda çocuk zaten üzülmez. Ama çocuğa ödül vaat edilince (tablet) ve çocuk takdir belgesini alamayınca, hem takdir alamadığı (tabii kendisi için önemliyse), hem tablet alamadığı, hem de ailesini hayal kırıklığına uğrattığı ve onların sevgisini alamadığı için üzülür.

Kısacası, ödüle ulaşamayan çocuk üç defa cezalandırılmış hisseder.

Yarışmalarda da öyledir. Birinci olamayan her çocuk, kendisini derecesine göre cezalandırılmış hisseder. En çok ikinci olan, daha sonra üçüncü olan cezalandırılır. Bazen sınıfta öğretmen çocuklara ödül verir ama yoğunluktan, hiç farkında olmadan, bir çocuğa ödül vermeyi unutur. Çocuk da ödül almadığı için kendisini cezalandırılmış hisseder. Eve üzgün gider. Öğretmen için sıradan olan bir olay, çocuk açısından çok büyük olabilir.

Bir veli anlatmıştı. Öğretmen uslu durduğu için bir çocuğa sınıfta herkesin önünde çikolata vermiş. Başka bir çocuk da, “Ben de uslu durmuştum, ama öğretmen bana çikolata vermedi” diyerek tam iki saat ağlamış. O kadar ki annesi öğretmenini aramak zorunda kalmış. Öğretmen ertesi gün o çocuğa da çikolata vermiş. Başka bir çocuk çok kitap okuyormuş ama okuduğu kitaplar kalınmış. Öğretmen de en çok kitap okuyan başka bir çocuğa ödül vermiş. Kitap okumayı seven çocuk, ödül alamadım diye ağlamış ve çok sevdiği kitap okumayı bırakmış.

Sayfa 63

Kitap Okuma Ödülleri Aslında Kitap Okumaktan Soğutur

Okullardaki kitap kurdu ödüllerinin hepsi çocukları kitap okumaktan soğutur. Çocuklar okumaktan keyif almak veya öğrenmek için değil, ödül için okur. Kısacası, ödül bekleyen ama alamayan çocuk cezalandırılmış hisseder.

Övgü için de aynı şey geçerlidir. Sürekli övgü alan ve övgüye bağımlı olan çocuk, övgü almadığı zaman, kendisini cezalandırılmış hisseder. Aslında ödül bekleyen ama alamayan çocuğun cezalandırılmış hissetmesini biyolojik olarak da ispatlayabiliriz.

Sayfa 63–64

Cezanın Ağır Olması Davranışı Etkilemez

Yani, her ödül içinde cezayı, her ceza da içinde ödülü barındırır. Dahası cezanın miktarı artsa da durum fark etmez. Cezanın daha ağır olması bile davranışı etkilemez. Öyle olsaydı, idam olan ülkelerde insanlar, ölüm cezası gerektiren suçlardan kaçınırdı. İdam olduğunu bilmesine rağmen insanlar hâlâ suç işlemektedir.

Sayfa 69

Ödül Kaygıyı Artırır ve Performansı Düşürür

Bu iki araştırmayı alt alta koyunca görüyoruz ki ödül insanlarda stres yaratıyor. Ödülün miktarı ne kadar artarsa, endişe da o kadar artıyor. Endişe arttıkça da performans düşüyor. Bu nedenle Ariely ödülün miktarını artırdıkça, denekler daha çok stres yaşıyor ve dolayısıyla performansları düşüyor.

Sayfa 74

Ödül Vaadi Olunca Gelişim Değil, Kolaylık Seçilir

Onun için bir ortamda öğretmen veya aile ne kadar çok ödül kullanırsa, çocuk da o kadar performans odaklı olur ve kolay işleri seçer. Bu da gelişimi durdurur. Bu çocuklar iş hayatına atıldığında da hep kolay işleri seçer. Bu durumda da ilerleyemez. Onun için çocuklarımızı asla performans odaklı yapmamalıyız. Ama ödülün gelişimi durdurmasının tek sebebi bu değil.

Sayfa 95

Ödül Gelişimi Durdurur

Biz amacı ödül olarak belirlediğimiz zaman, çocuk o ödüle ulaşmak için en kolay yolu seçer.

Amaç 100 almaksa neden bir insan daha zor bir işi seçsin ki? Zor kitabı da, kolay kitabı da okuyarak 100 alabilecekse, neden daha zor bir kitap seçsin ki?

Aile çocuğa “Sınıfı geçersen bisiklet alacağım” diyor. Çocuk ise kendi kendine diyor ki “60 alsam da sınıfı geçerim 100 alsam da.” Bu durumda çok çalışmıyor ve gelişim olmuyor. Çocuğa ödül verdiğimiz an, hemen hedef kayması yaşanıyor.

Sayfa 96

Ödül Değerleri de Öldürür

Yardım etmek ve iyilik insanın doğasında olan bir değerdir. Onun için de çocuklar bunu iç motivasyonla yapar. Yani, sadece yardım etmiş olmak için yardım eder. Ama çocuklara yardım ettikten sonra ödül verilirse veya onlar övülürse, iç motivasyonun yerini dış motivasyon alır. Çocuklar dış motivasyon için yardım etmeye başlar.

Dış motivasyon ortadan kalkınca (yani ikinci deneyde ödül veya övgü verilmeyince), yardım etme davranışı da ortadan kalkar. Deneyde de tam olarak bu oluyor. Ödül ya da övgü alan çocuklar, bunlar ortadan kalkınca yardım etmeyi bırakıyor. Daha önce söylediği gibi iç motivasyonu ve tutumu öldüren ödül, burada da değerleri öldürüyor.

Sayfa 102

Ödül Etik Dışı Davranışlara İter

Öğretmen eleştirel düşünme istiyor ama bilgiye not verdiği için, çocuklar kopya çekiyor; öğrenme istiyor ama ürüne not verdiği için çocuklar ödevlerini ailesine yaptırıyor.

Öğretmenin ve sistemin kendi ödüllendirme sistemi, çocuklara ahlaksızlığı öğretiyor.

Eğitim sistemimiz, yapısalcı yaklaşım, eleştirel düşünme, keşfetme istiyor ama okullar bunları sağlayamıyor. Neden?

Çünkü sistem bilgiyi ölçen sınavlara göre çocukları ve okulları ödüllendiriyor.

Aynı şekilde eğitim sistemimiz çocuklardan sosyal ve yetenek gelişimi istiyor ama onları sınav sonuçlarına göre ödüllendiriyor.

Öğretmen düşünen çocuk istiyor ama test bir dakikada yanıt vereni ödüllendirdiği için çocuklar ezbere yöneliyor. Aynı şekilde sınavda resim, beden eğitimi ve müzikten soru gelmediği için, çocuklar bu dersleri önemsemiyor. Ülkenin sanat ve spor damarı kesiliyor.

En tehlikesi de şu: performans baskısı yüksek olan okullarda öğretmenler kaynaştırma öğrencilerini sınıfına almak istemiyor. Bu çocukların eğitim hakları elinden alınıyor.

Küçükken futbol oynardık ama kimse kaleci olmak istemezdi. Bu durumda şöyle bir sistem uygulardık. Her oyuncu sırayla kaleye geçer ve gol yiyince de kaleden çıkardı. Tabii bu sistemin takımın yenilgisini hazırladığını bilmiyorduk. Çünkü kaleye geçenin motivasyonu en kısa zamanda gol yiyip, tekrar oyuna girmek. Maçın amacıyla tamamen ters. Kaleye geçen oyuncular bilerek gol yerdi. Hatta her golden sonra takım oyuncuları tartışırdı.

Kısacası, ödül insanları etik dışı davranışlara iter. Amaç ödül olunca, insanlar doğru ve etik şeylerden uzaklaşır. Ödül, karakteri oturmuş kişileri olumsuz etkilemese bile, bu tür olumsuz ihtimalleri bile doğurduğu için tehlikelidir.

Sayfa 123–124

Ödül Bilinçli Olarak Ahlaksızlığa Yöneltir

İşin içine ödül girdiği zaman insanlar sadece ahlaksız seçenekleri seçmiyor. Aynı zamanda bilinçli olarak ahlaksızlık yapıyor. Bu durumun ekonomide bir ismi bile var. Alman ekonomist Horst Siebert ödülün bu ters etkisine, Hindistan’daki olaydan etkilenerek “kobra etkisi” diyor. Kobra etkisini ödülün ve benzer tüm kontrol mekanizmalarının olduğu yerde gözlemliyoruz.

En trajik kobra etkisi de Çin’de gözlemleniyor. Zamanında paleontologlar, Çin vatandaşlarına buldukları her fosil ve kemik başına para (ödül) veriyormuş. Halk da para miktarını artırmak için, bulduğu bir dinozor kemiğini parçaları ayırıyor ve her parça başına ayrı para alıyormuş. Bu durumda da çoğu kemiğin bilimsel değeri azalıyormuş. Yani, bilimsel değerleri korumak için verilen ödül tam tersi bilimsel değeri öldürüyor.

Sayfa 125

Ödüllü Ortamlarda İnsanlar Birbirleriyle Dostluk Kurmaz

İnsanlar ödül kazanmak için yarışınca, birbirlerini düşman olarak görür. Çünkü kendileri ile ödül arasında duran herkesi, bir engel olarak görür. Kimse de engelleri sevmez; seçimlere giren parti liderlerinin birbirlerini engel görmesi ve karalaması gibi.

İnsan düşman olarak gördüğü kişilerle sağlam bir ilişki kuramaz. Kişinin amacı ilişkilerini korumak değil, ödülü kazanmak olur.

Kısacası, ödüllü ortamlarda insanlar birbirleriyle arkadaşlık ve dostluk kuramaz.

Sayfa 134

Yarışma Ortamında Başarısız Olan Herkes Mutsuz ve Eksik Hisseder

Carole Ames, ödüllü ortamların çocuklar üzerinde etkisini araştırmak için bir deney tasarlıyor. Çifter çifter çocukları bir odaya alıyor. Onlara çifter olarak çözecekleri sorular veriyor. Ama bazı durumlarda yarışma ve ödül var, bazı durumlarda yok. Ames bir koşul daha yaratıyor. Bazılarını çözemeyeceği sorular vererek başarısız; bazılarını başarılı hissettiriyor. Merak ettiği soru da şu: acaba çocukların başarıya ve başarısızlığa verdiği tepkiler, ödül ve yarışma ortamında farklılık gösterir mi?

Sonuçlar çok çarpıcı. “Yarışma/ödül” ortamında, çocuk eşinden daha başarısız olursa, kendini beceriksiz görüyor, mutsuz oluyor ve kendisini yargılıyor. Ayrıca sorular da zor diyerek suçu dışarıya atıyor. Eşini de becerikli görüyor ve “O şimdi mutludur” diye varsayımda bulunuyor. Bunun sonucunu bir düşünelim.

Rekabet ortamında kişi kendisini diğeriyle karşılaştırıyor, başarısız olunca, yargılıyor ve aşağılıyor, eksik görüyor. İşte tam bu eksiklik duygusu da mutsuzluğa yol açıyor. Kendisini yargılamakla kalmıyor, eşini de yüceltiyor.

Fakir insanların, zenginlerin mutlu olduğunu varsayması gibi. Yani, diğer insanlarla arasındaki farkı, hem kendini aşağılayarak hem de karşı tarafı gözünde büyüterek, daha da artırıyor.

Ama öğrenci “yarışmasız/ödülsüz” ortamda başarısız olursa, bunların hiçbiri olmuyor. Örneğin, “Ben başarısız olduğum için daha beceriksizim” demiyor. Özgüveni sarsılmıyor.

Kısacası, bir kişi rekabet ortamında başarısız olunca, kendini diğeriyle karşılaştırıp, değersiz hissediyor. Rekabet yoksa aynı duyguyu yaşamıyor.

Sayfa 135

Karşılaştırma ve Rekabet İnsanlar Arasında Nefret Doğurur

Karşılaştırma ve rekabet insanlar arasında nefret ilişkisi ve düşmanlık oluşturuyor. Güven ilişkisi kurulmasını engelliyor. Düşünebiliyor musunuz anneler motive etmek için rekabet başlatıyor, ödül veriyor ama birbirine omuz vermesi gereken iki akraba arasında düşmanlık ilişkisi başlıyor. Dahası bu ilişki yıllarca devam ediyor. Çocuk sınavdan 70 alıyor. Anne soruyor: “100 alan var mı?”, “En yüksek kim aldı?”, “Sınıf ortalaması kaç?” veya “Ayşe kaç aldı?”

Çocuğa verilen mesaj net: sen başarılı olduğun sürece değerlisin, Ayşe’yi geçince değerlisin, sınıf ortalamasının üstünde olursan değerlisin. Çocukta değersizlik duygusu başlıyor. Çünkü bunlar yapay sevgidir. Bir çocuk, “Ben sadece ben olduğum için değerliyim” demelidir. Aile çocuğunu sadece o olduğu için severse, çocuk kendisini değerli hisseder.

Sayfa 144

Okulun Amacı Nedir?

Bir okulun amacı, sadece en iyi öğrencileri kazanmaksa ya da bir şirketin amacı sadece en iyi çalışanlardan verim almaksa, bu sistemde sorun yoktur.

Ama bir okulun amacı her çocuğu kazanmaktır.

Çocuk akademik olarak zayıf olsa da onun ruhunda reddedilme ya da istenmeyen kişi duygusu yaratmaya kimsenin hakkı yoktur.

Bir şirketin amacı da her çalışanın yüksek motivasyonla çalışmasını sağlamaktır.

Rekabetten dolayı, kazanma ihtimali olmayanlar öğrenilmiş çaresizlikten dolayı, çalışmayı bırakıyor. Bu da genel verimliliği olumsuz etkiliyor.

Sayfa 148

Ödül Gerçek Sorunu Örter

Şimdi ödülün kullanıldığı ev ortamlarını düşünelim. Çocuk ödevini yapmıyor ve anne de, “Ödevini yaparsan oyun oynayabilirsin” diyor. Bu durumda Ford Vakfı’nın, nüfus artışının temelinde yatan asıl sebebi keşfetmediği gibi anne de çocuğun ödev yapmamasının temelinde yatan asıl nedeni keşfetmiyor. İlgilendiği tek şey var: ödevin yapılması.

Yani ödül, davranışın altında yatan gerçek nedeni göz ardı ediyor. Sadece davranışın yapılmasıyla ilgileniyor. Duruma çok yüzeysel bakıyor. Zaten annenin bu yüzeysel bakışı çocuğun ödevle ilgili görüşünü de olumsuz etkiliyor. Çocuk da ödeve yüzeysel bakıyor. Ödevi görev olarak görüyor. Dahası anne tarafından kontrol edilen çocuk ödevden ve dolayısıyla okuldan daha çok soğuyor.

Kısacası ödül, ailelerin gerçek sorunla uğraşmak istemedikleri zaman kullandıkları kestirme yoldur.

Sayfa 161–162

Ödülü Bir Durumda Kullanabiliriz

Ödülü bir durumda kullanabiliriz. Çocuğunuzun tenis oynamasını istiyorsunuz ama çocuk oynamak istemiyor. Neden? Çünkü daha önce tenis oynamayı hiç denememiş ve nasıl bir oyun olduğunu bilmiyor. En azından bir kere denerse, seveceğini düşünüyorsunuz. İkna etmeye çalışıyorsunuz ama edemiyorsunuz. Bu durumda “Tenis oynamaya gelirsen, sinemaya gideriz” diyorsunuz. Yani ödül sunuyorsunuz. Çocuk da kabul ediyor. Beraber tenis oynuyorsunuz.

Sonra da sinemaya gidiyorsunuz. Bir hafta sonra, “Hadi tenis oynayalım” diyorsunuz. Çocuk, “Hayır” diyor. “Tenis oynamaya gelirsen, tekrar sinemaya gideriz” diyorsunuz. Çocuk kabul ediyor. Yine tenis oynayıp sinemaya gidiyorsunuz. Bir hafta sonraki teklifinizde çocuk yine kabul etmiyorsa artık hakkınız bitti demektir. Peki ne yapmalıydınız?

İlk iki sefer de çocuğu ödülle (dış motivasyonla) korta götürdüğünüzde, etkinliği öyle tasarlamalıydınız ki çocuk tenisten keyif alır hale gelmeliydi. Yani, iç motivasyon oluşturmalıydınız. Ama bunu başaramadığınız için, dış motivasyonla tenisi sürdüremezsiniz.

Ödülü bir ya da iki defa çocuğun hiç deneyimlemediği bir etkinliği deneyimletmek için kullanabilirsiniz. Ama o durumda bile hemen iç motivasyon oluşturmalısınız.

Sayfa 164–165

Emek ve Ödülün Farkı

Emek çocukla aile arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirir. Zaten sevginin birimi emek, emeğin birimi zamandır. Ama ödül tam tersi kısa ve kolay yoldur. Zaman ve emek vermez. Zorla işi yaptır ve kurtul, yöntemidir. Tüm ilişki kurma sürecine ket vurur. Ödül ne sorunu anlar ne de çocuğun ihtiyacını anlar. Sorunu anlamak ve kökünden çözmek, emek ister.

Sayfa 198

Ödevlerini Yapmayan Çocuğa Ne Yapmalı?

Çocuğun çözmesi gereken sorunları aile onun adına çözdüğü an, çocukta güçsüzlük duygusu oluşur. Çocuk sorumluluk almayı öğrenemez.

Örneğin çocuk ödevlerini yapmıyor. Öğretmen, anneyi okula çağırıyor. Anne ile öğretmen, çocuğun sorununu tartışıyor. Daha sonra anne çocuğuna kızıyor. Oysa asıl yapılması gereken, sorunu çocuk ile öğretmenin çözmesidir.

Ben sizinle bir sorun yaşasam, eşiniz beni arasın, desem, siz kendinizi aşağılanmış hissedersiniz. Sorunun varsa, benimle çöz dersiniz. Bu şekilde okulda çocuklar süreklik aşağılanıyor, değersizleştiriliyor ve güçsüzleştiriliyor.

Sayfa 224

Çocuklar Kontrol Edilmesi Gereken Küçük İnsanlar Değildir

Sonuç olarak, ödülle kontrol edilen çocuk değil; birey olarak kabul gören, seçme hakkı verilen, gelişim gösteren çocuğun özgüveni yüksek olur. Özgüveni yüksek olan çocuk, mutlu ve başarılı bir çocuktur. Ama bu tür çocuklar yetiştirmek istiyorsak, çocuğu değil, kendi düşünce yapımızı değiştirmeliyiz.

Çocukları kontrol edilmesi gereken küçük insanlar değil, güvenilmesi gereken iç dünyası geniş bireyler olarak görmeliyiz. Sahip olmak istediğimiz değil, sahip olduğumuz çocukları yetiştirmeliyiz. Bunu yaptığımız an, düşünce tarzımız değişecek ve zaten doğal olarak ödül, ceza, övgü veya rekabet gibi kontrol araçlarını kullanmamıza gerek kalmayacak. Çocuğumuz kendine güvenildiğini hissettiği an, çiçek gibi açmaya başlayacak. İstediğimiz de bu değil mi?

Sayfa 232–233

--

--