Bilim Din ve Eğitim — İnceleme ve Alıntılar

Hüseyin Batuhan - Bilim Din ve Eğitim — İnceleme ve Alıntılar 97

Samet Onur
8 min readSep 17, 2023

İnceleme

Felsefi Bakış Açısıyla Bilim, Din ve Eğitim

Hüseyin Batuhan’ın Bulut Yayınları’ndan yayımlanan “Bilim Din ve Eğitim” kitabı yazarın 1990–1996 yılları arasında farklı dergilerde yazmış olduğu birçok makalenin derlemesinden oluşmaktadır. Bende olan kitap 3. baskı ve 2006 tarihli.

Söz konusu kitap, adından da anlaşılacağı üzere yazarın bilim, din ve eğitime dair makalelerini içermekte. Bilim, din ve eğitim konularının birbirinden keskin hatlarla ayrılması çok zor olduğundan kitapta bölümler arası bağlantılar da bulunmaktadır. Bahsi geçen durum, kitaba bütüncül bir görüntü vermiş, böylece üç konu üzerinde de kitap boyunca değerli bir felsefecinin düşüncelerini görme imkanı elde edilmiştir. Batuhan, her bölümün başında “Genel Açıklama” başlığı altında bölümdeki yazıların içeriğinden bahsetmekte ve genel açıklamalar yapmaktadır.

Yazarının felsefeci olması dolayısıyla yazıların ciddi sorgulamalar ve eleştiriler içerdiğini rahatça söyleyebilirim. Ele aldığı konulara dair güncel veriler ve önemli alıntılar kitapta kendine yer bulmakta. Batuhan’ın üslubu da son derece akıcı. Konulara yaklaşımı ise doldukça kapsamlı.

Yazar, Türkiye’nin eğitim, din eğitimi gibi hayati konuları üzerinde durmakta ve bunlara dair kendi yorum ve önerilerini dile getirmektedir. Eğitimin ve din eğitiminin dayatmacı, baskıcı ve sadece hazır bilgi verici olduğunu ifade etmekte, bunun öğrencileri körelttiğini ve öğrencilerin sadece diploma için bu sisteme katlandıklarını da eklemektedir.

Din eğitiminin verilecekse eğer, düşünebilme ve özgür karar verebilme yaşına gelmiş öğrencilere verilmesini istemektedir. Bu şartları sağlamayan çocuklara dogmatik inançların öğretiminin onların zihinlerini donuklaştıracağını ısrarla ifade etmektedir. Ayrıca din eğitimi dersinin içeriğinin tarih boyunca oluşmuş dinleri tanıtması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunların tarihsel, sosyolojik ve psikolojik verilerin ışığı altında verilmesinin önemli olduğunu söylemektedir. Bunlara ilaveten din dersinin herhangi bir dini inancı dayatmaması gerektiği üzerinde de önemle durmaktadır.

Demokratik bir toplumun ancak eleştirel düşünen ve aydınlanmaya gönüllü insanlarla meydana gelebileceğini ifade edilmekte, düşünmeye ve bilimsel düşünceye uzak toplumların her alanda şarlatanların sömürüsüne açık olacağını söylemektedir.

Kitabın birçok yerinde Batuhan, “Bilim ve Şarlatanlık” kitabına göndermeler yapmakta ve onu tanıtmaktadır. Yazar, o kadar çok bu kitaba gönderme yaptı ve içeriğinden bahsetti ki sonunda bu kitabı merak ettim ve okumaya karar verdim. Okuyunca incelemesini de yaparım.

Sonuç olarak söz konusu kitap, özellikle ve din ve eğitim konularında ufuk açıcı ve önemli eleştirileri sebebiyle okunmayı hak ediyor. Şahsen Batuhan’ın bahsettiğim konularda bana ciddi katkıları olduğunu söylemem gerek. İyi ki okumuşum dediğim kitaplar arasında sayıyorum bu kitabı.

Alıntılar

Aydın Sayılı’ya Göre Osmanlı Bilimde Neden Başarılı Olamadı?

“Çünkü kendimize doğru ‘bir kültür politikası çizmekte’ bir türlü kesinlikle ve açık seçik biçimde başarılı olamıyorduk. Küçük çıkar hesapları bir yana, ‘yolumuzu tıkayan bağnazlık’ ve daha da önemlisi, ‘anlayış yetersizliği’ engellerini aşmak kolay değildi. Değiştirilmesi gerekli zihniyeti medresenin yetiştirdiği ulemâ… temsil ediyordu. Önemli değişme ve gelişmeler için de nitekim bu sınıftan ulemâmızın ‘fetvası’ gerekli görülüyordu.” (s. 20: altını biz çiziyoruz.)

Sayfa 28 — Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı: “Bilim, Kültür ve Uygarlık Açısından Tarihimiz”, “Türk Bilim Politikası: 1983–2003”, s. 7–25.

Kültür Bir Bütündür

Ancak, Atatürk’ün gördüğü bir başka gerçeği bugünün “geri kalmış” bazı ülkeleri (bu arada özellikle İslâm ülkeleri) hâlâ görüp anlayabilmiş değillerdir: O da kültürün bir “bütün” olduğu, dolayısıyla Batı’nın “maddi” kültürü diyebileceğimiz teknolojisini alıp, “mânevi” kültürünün temelini oluşturan bilimini, daha doğrusu “bilimsel düşünüş biçimi”ni benimsemezlik edemeyeceğimiz gerçeğidir. Oysa bu düşünüş biçimi ister istemez geleneksel birçok inanç ve davranışlarımızı değiştirmeyi zorunlu kılmaktadır. İşte bizde bazı tutucu çevrelerin (bunlara önemli bir “aydın” kesimi dahil) “milli-mânevi” değer ve geleneklerimize sıkı sıkıya bağlı kalmamızı istemeleri bu gerçeği bir türlü anlamayışlarından kaynaklanıyor. Bunlar bilime sadece teknolojinin bir aracı gözüyle bakmakta, dolayısıyla bilimin sadece teknolojiye yararlı yönlerini öğrenmekle yetinebileceğimizi düşünmekteler. Oysa bilimsel düşünüş yepyeni bir dünyaya bakış açısı, dolayısıyla yeni bir sosyal, politik ve ahlâki değerler sistemi getirmektedir ve böylece bütün ulusların paylaşılabilecekleri bir ortak yaşama biçiminin mânevi şartlarını hazırlamaktadır.

Sayfa 30–31

Hüseyin Batuhan’a Göre Eğitim Sistemimiz

İlkokuldan başlayarak üniversitenin son sınıfına kadar bütün eğitim basamaklarında derslerin öğrencilerde öğrenme isteği ve araştırma hevesi uyandıracak biçimde okutulması, ders kitaplarının da aynı amaca hizmet edecek bir biçimde yazılmış olması gerekeceği besbellidir. Oysa, bizim eğitim sistemimiz bunu gerçekleştirmek şöyle dursun, her türlü doğal öğrenme arzusunu körelten, dolayısıyla araştırma hevesini yokeden bir sistem. Bu nedenle bizde öğretim çocukların salt bir “diploma” elde etmek için katlanmak zorunda oldukları “manevi bir işkence” mekanizmasından başka bir şey değil. Bu durumda sadece çok zeki olan, dolayısıyla bütün bu işkenceye rağmen, öğrenme arzusunu yitirmeyen küçük bir azınlık kendini kurtarabiliyor.

Sayfa 33–34

Aydın Kimdir?

‘Aydın’ sözcüğünün herhangi bir bilim dalında teknik bir terim haline getirilmiş olup olmadığını bilmiyorum. Ben bu terimi şu anlamda kullanmayı teklif ediyorum: “Bilimsel düşünme alışkanlığı edinmiş kişilere aydın denmesi uygundur.” Besbelli ki, ben burada kendi zevkime uygun bir tanım öneriyorum. İyi de, bu tanımda geçen “bilimsel düşünme” tanımından ne anlıyorum? Benim bu konuda da teklifim şu olacak: “Doğruluğundan emin olmadığı bir iddiada bulunmama, dolayısıyla doğruluğundan emin olmadığı herhangi bir iddiayı kabul etmemek bilimsel düşünüşün gerekli ve yeterli şartlarıdır. “Buna göre, bilimsel düşünüş insana hem bir kolay kolay “inanma sorumluluğu”, hem de ona paralel olarak, belli bir “şüphe etme yükümlülüğü” yüklüyor.

Sayfa 158

Aydının Özellikleri

‘Aydın’ Osmanlıcada ‘münevver’ sözcüğünün öztürkçesi. Hep iki sözcük de bizi “aydınlanma felsefesine” götürür. Bu felsefeye göre, aklın (yani bilimsel düşünmenin) en büyük düşmanları boş inançlar (superstition), ön yargılar (prejudice) ve dogmalardır. Birinciler daha çok hayal gücünün ürettiği, gerçek dünyada herhangi bir karşılığı olmayan inançlar, ikinciler daha çok duygularımızın baskısı altında yaptığımız acele genellemeler; üçüncüler ise ya bize çocuklukta aşılanan / veya herhangi bir otoritenin dayattığı, geleneklerin pekiştirip dokunulmazlık kazandırdığı inançlardır. Her üç tür inanç da inanıverme ile şüpheden kaçınma toprağı üzerinde çimlenen “bilim-dışı” zihin ürünleridir. Gördüğünüz gibi, benim aydınlık ölçülerim bir hayli sıkı, zira salt inançla beslenen her insanı dışarıda bırakıyor. Ben ancak aldanmamak ve aldatmamak için gereken düşünsel titizliği gösterebilenlere “aydın” sıfatını lâyık görüyorum. Ama umarım, “aydınlık anlayışım” fazla karanlık değildir.

Sayfa 160

Düşünme Özgürlüğünün Olması İçin

Örneğin sınırsız “düşünme özgürlüğü” olmayan bir ülkede “demokrasi”den sözetmek mümkün değildir, oysa bu tür bir özgürlük ancak durmadan yeni fikirler üreten insanların çok olduğu, bilimde, felsefede ve teknolojide çok ileri gitmiş toplumlarda serpilebilir. Bu da o tür toplumlarda din adamlarının veya politikacıların toplumsal bir baskı grubu oluşturacak kadar güçlü olmamalarına bağlıdır. Böyle bir durumun ilkin -Isparta hariç- eski Yunan sitelerinde gerçekleştiğini görüyoruz.

Sayfa 165

Çocuklara Fikir Aşılamak

“Hiç kimsenin henüz bağımsız düşünme yeteneği kazanmamış çocuklara fikir-aşılamaya hakkı yoktur.”

Sayfa 205

Demokratik Toplumda Okulların Eğitimi

Oysa demokratik bir toplumda okullar, onun bunun inançlarını değil, insanlığın bugüne kadar üretmiş olduğu bütün inanç ve düşünce sistemlerini yeni yetişenlere yan-tutmadan tanıtmakla yükümlüdürler. Bu arada bütün dinlerin, bütün politik öğretilerin, bütün ahlâk felsefelerinin eşit koşullar altında tartışılmasına fırsat tanınması demokratik bir eğitim anlayışının ana kuralı gereğidir. (Bu arada demokratik ideolojinin kendisi de enine boyuna tartışılmalıdır.)

Sayfa 206

Dini Kurallar ve Bağnazlık Arasındaki Bağlantı

Genellikle bir din ne kadar kişi özgürlüğünü kısıtlayan hükümler (kurallar) içeriyorsa, o derece bağnazlığa açıktır.

Sayfa 231

Müslüman Bilim Adamı Ne Demektir?

3. Başka bir önyargı da, “İslâm bilimi” veya “Müslüman bilim adamı” deyimlerinde geçen “İslâm” veya “Müslüman” sıfatlarının görevini yanlış yorumlayıp “İslâm dini” ile “bilim” arasında bir tür göbekbağı olduğunu sanmaktan kaynaklanıyor. Oysa bir bilim adamı Müslüman olabileceği gibi, Hıristiyan, Musevi de olabilir; “dinsiz”, hattâ “ateist” de. Nitekim, Eski Yunan’da filozoflarla bilim adamlarının çoğu dinsiz, bir kısmı da ateist idi. Bugün de öyle. Ancak bir bilim adamı “dindar” olduğu zaman bile bilim yaparken “dinsizmiş gibi” davranmak, yani dini inançlarını bir yana bırakmak zorundadır. Bu dediğimiz İslâm bilim adamları için de geçerli. Nitekim İslâm bilim adamları “Müslüman” oldukları, yani Kur’an’da yazılanlara inandıkları için değil, dinsizmiş gibi davrandıkları için ve davranabildikleri ölçüde, bilime katkıda bulunabilmişlerdir. Erbakan’ın yaptığı gibi, modern bilimin Kur’an’dan kaynaklandığını iddia etmek, Einstein’ın bilimsel başarılarını “Musevi” olmasında aramak kadar gülünçtür.

Sayfa 308

Din Dersinin İçeriğine Dair

Kanımca, bizde okutulan din derslerinin en büyük sakıncası, her türlü mânevî içerikten yoksun olmaları ve tümüyle dogmatik bir yaklaşım sergilemeleridir.

Sayfa 322

Dini İdeolojilerin Yapısı

Hepsi arkalarını her şeyi bilen ve hiç yanılmayan bir Tanrı’nın otoritesine dayandırdıkları için, dini ideolojilerin en dogmatik, en itiraz kabul etmez, dolayısıyla en “hoşgörüsüz” ideolojiler olduğu söylenebilir.

Sayfa 345

İnanç ve Reddetme

Bir inanç bir insanın kafasına ne kadar kolaylıkla girerse, oradan o kadar zorlukla çıkar.

Sayfa 386–387

Eğitimi Demokratikleştirmek

Ana-çizgilerini kabaca belirtmeye çalıştığım bu tür bir felsefe öğretiminin gene aynı espri içinde yürütülen bir bilim öğretimiyle bütünlenmesi gerekeceği açıktır. Her ikisinde de amaç hiçbir şeye kolaycacık inanmamak gerektiğini (inanma sorumluluğu), kim tarafından ortaya atılmış olursa olsun, her fikrin tartışmaya açık olduğunu (eleştiri özgürlüğü), bugün hiç sarsılmaz gibi görülen fikirlerin bile ilerde terkedilebileceğini (dogmacılığın yadsınması), fikirlerini kabul ettirmenin insan onuruna yakışır yolunun eleştirme ve tartışmadan geçtiğini (düşünsel işbirliği) yeni yetişenlere anlatmak olmalıdır. Bu tür bir eğitimin öğretmen ile öğrenci arasında samimi bir diyalogla gerçekleşebileceği meydandadır. Bu da öğrencinin, öğretmenin otoritesi karşısında ürkmeden, düşündüklerini rahatlıkla dile getirebilmesini, öğretmenin de öğrencisi karşısında alçakgönüllü, ona sadece yardımcı olmaya çalışan bir oyun arkadaşı gibi davranabilmesini gerektirir. Bu anlamda “demokrasi okulda başlar” diyebiliriz. Yoksa öğrenmeyi okutulanları bellemekten ibaret sanan, kendisine belletilmek istenen şeyler karşısında eleştirici bir tavır almaktan korkan bir kuşaktan ilerde demokrasiye sahip çıkması beklenemez. Baştan beri vurgulamaya çalıştığım gibi, demokrasi ancak araştıran, soruşturan, eleştiren, dolayısıyla tartışmaya her an hazır ve açık kişilerin yürütebileceği bir yaşam biçimidir. Bu nedenle eğitim sistemimizi bu tür bir kuşak yetiştirecek şekilde düzenlemedikçe genç demokrasimizi sağlam temellere oturtmak mümkün olmayacaktır.

Sayfa 388–389

Eleştirel Düşünmenin Olmadığı Toplumların Hali

İnanmanın ana erdem sayıldığı bir toplumda şarlatanlığın da cirit atacağı apaçık değil mi?

Sayfa 470–471

Çocuklara Hükmetmek

Ana-babalar (çocuklarının ‘ahlâki’ eğitiminden sorumlu oldukları bahanesiyle) sadece onların davranışlarını kendi istekleri doğrultusunda etkilemeye kalksalar yine iyi, çoğu ana-baba onların estetik zevklerine, inanç ve düşüncelerine karışmaya da hakları olduğunu sanırlar. Nitekim hükmetme içgüdülerini çocukların meslek, hattâ eş seçiminde bile dizginleyemeyen, bu yüzden de gereksiz aile dramlarına yolaçan ana-babaların sayısı az değildir. Çocuklarının kendi doğal eğilim ve yeteneklerini gerçekleştirmek istemelerini hoşgörüyle karşılayan, hele bunu yüreklendiren ana-baba yok denecek kadar azdır. Böylece hükmetme içgüdüsünün “eğitim” maskesi altında ana-babaya tanınan yasal bir hak gibi algılandığını görüyoruz. Oysa ana-babaların eğitsel yetkilerinin çocuklarını hukuk yasalarının öngördüğü biçimde “iyi birer yurttaş” olarak yetiştirmekle sınırlı kalması gerekir. Bu sınırı aşan her müdahale, çocuğun seçim özgürlüğüne, yani kendi olma hakkına tecavüz demektir. Genetik açıdan hiçbir insan özgür değildir, o ancak kültür dünyasında özgür olabilir. Ama ne yazık ki gerçekte insanın insana hükmetmek istemesi yüzünden pek az kişi bu dünyada özgürlük denen nimetten pay alabilmektedir.

Sayfa 481

Demokratik Eğitimin Baş Amacı

İnsanı en kolaylıkla tutsak alan inançların başında dini inançlar, daha sonra ahlâki kurallar, ondan sonra da siyasi öğretiler gelir, zira bunların hepsi korku, umut, özlem gibi güçlü duygularımızı etkileyerek davranışlarımızı belirlemeye çalışırlar. Hele bunlar bir toplumda geleneksel birer kurum haline geldiler mi, bir tür kutsallık veya dokunulmaslık kazanırlar; ondan sonra da kimse onların “inanılmaya değer” olup olmadıklarını araştırmaya cesaret edemez. Bu, özellikle monoteist dinlerin dogmaları için geçerlidir. Zira bu dogmalar, Tanrı tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara “açıklanmış” tartışılmaz doğruluklar diye sunulduğu için, onların doğruluğunu tartışmak, “suç” sayılır. Suçlu sayılma, dolayısıyla kovuşturulma korkusunun “inanç bağımlılığı”nı daha da güçlendireceği apaçık. Bu nedenle insanları her tür inanç bağımlılığından kurtarmak, başka bir deyişle, onlara düşünme özgürlüğü kazandırmak, demokratik bir eğitimin baş amacı olmak gerekir.

Sayfa 498

--

--