Bilim ve Şarlatanlık — İnceleme ve Alıntılar

Hüseyin Batuhan — Bilim ve Şarlatanlık — İnceleme ve Alıntılar 106

Samet Onur
10 min readJan 23, 2024

İnceleme

Gel Vatandaş, Sözde Bilimi ve Şarlatanları Tanımak İçin Buraya Gel

Bir doktorun zakkumdan elde ettiğini iddia ettiği ilaçla bütün kanser türlerini tedavi edebileceği söylemesiyle başlıyor hikaye. Zakkumcu Ziya diye ünlenen bu kişi, gerekli inceleme ve herhangi bir onay almadan ve alanı da bu olmamasına rağmen kanser hastalarına kendi üretimi olan şeyden kullanmaya başlıyor. Bunun yayılması üzerine Doktor Ziya’ya bazı cezalar veriliyor. Ancak doktorların onaylamadığı bu durum, dönemin sağlık bakanının Doktor Ziya’dan bir kanalda övgüyle bahsetmesi sonrası ciddi bir infial uyandırıyor.

Bu olaylar, 70 yaşında çoktan öğretim üyeliğinden emekli olmuş Filozof Hüseyin Batuhan için bardağı taşıran son damla oluyor ve “Bilim ve Şarlatanlık” kitabını yazmaya başlıyor. İyi ki de, yazmış!

Bilimi anlamak için sahte bilimin örneklerini ilmek ilmek işleyerek anlatan Batuhan’ın bu kitabı yazmadaki en büyük amacı okuyucuda şüpheci bakışı hâkim kılmak ve onu dogmatik uykudan uyandırmaktır. 600 sayfa boyunca aklınıza gelen gelmeyen birçok alanda bilim kılıfıyla ortaya atılmış şeylerin neden bilimin alanına giremeyeceğini açıklamalar, örnekler, alıntılar ile sağlam bir şekilde göstermeyi başarıyor değerli yazar.

600 sayfa deyince gözünüz korkmasın. Oldukça esprili, yer yer iğneleyici, ayrıca bol hikayeli bir metin bu. Sıkılmak yerine sonraki sayfada ne var diye merak ediyorsunuz.

Bu eseri övmekle bitiremeyeceğimi düşündüğüm için size kitabın darbe vurduğu alanlardan bahsedeyim. Önsöz ve 7 bölümden oluşan bu kıymetli eserin bölümleri ve içerikleri şu şekilde:

1. Bölüm — Şarlatanlık Nedir? (s. 31–59)

Bu bölüme şarlatanlığın tanımıyla başlanıyor. Sonra bilim ve sözde bilimin farkı üzerinde duruluyor. Neye bilgi dendiği üzerinde önemle durulduktan sonra bilginin belgeleme yükümlülüğüne vurgu yapılıyor.

2. Bölüm — Bilim İnsanının Kişiliği (s. 60–102)

Bu bölümde bilim insanının kişiliği üzerinde durulduktan sonra iki örnek bilim insanının buluşlarını nasıl yaptıkları aşama aşama aktarılıyor. Bunlar Pasteur ve Robert Koch. Batuhan’ın buradaki amacı bilim adına ortaya atılan iddiaların hangi aşamalardan geçtiğini göstermek. Bilimsel buluş yaptığını iddia edenlere dair gelecek bölümlerde onlarca örneği verilecek olan şarlatanlara karşı bilim için mihenk taşı oluşturmak ise ikinci amaç.

3. Bölüm — Teorik Bilgiyle İlgili Şarlatanlıklar (s. 103–218)

Isınma turlarından sonra konuya giriş yeri burası. İlk olarak teorik bilgiyle ilgili iddialarda bulunan şarlatanların söylemleri inceleme konusu yapılıyor. Bunlar arasında Dünya’nın düz olduğunu, Mars’ta hayat olduğunu, uzaylıların olduğunu iddia edenlerden tutun da Velikovsky’nin dünyanın oluşumuna dair Çarpışan Dünyalar iddiası ve Däniken’in Tanrıların Arabaları adlı uydurmasyon kitabına dair eleştiriler yapılıyor.

Daha sonra jeoloji, biyoloji, arkeoloji ve tarihle ilgili gizemli iddialar masaya yatırılıyor. Bunlar arasında fosillerin oluşumuna dair gizemli iddialar, Atlantis masalı, Tevrat Arkeolojisi, ırkçılık gibi birçok konuya dair örneklerle açıklamalar yapılıyor.

4. Bölüm — Okkultizm veya Gizli Şeyleri Meydana Çıkarma Sanatı (s. 219–290)

Eline çubuğu alanın su, hazine bulduğu iddia ettiği, hatta kullandığı bu aleti satarak büyük paralar kazandığı bir sözde bilim dalı okkultizm. Gizli nesnelerden tutun da madenler, su kaynakları, kayıp insanlar, eşyalar, suçlular gibi neler neler bulunuyor bir bilseniz. Bu alanda ün yapmış, işin kaymağını yemiş insan çok. İşte bunun nasıl mümkün olamayacağı yine ve yine detaylıca açıklanıyor.

Buna ilaveten astroloji, el falı gibi olmadık şeylerden anlam çıkarma iddiasında olan alanlara dair de birçok mantıklı darbe indirmeyi de eksik etmiyor Batuhan. Sağ olsun!

5. Bölüm — Pratik Bilgi Alanıyla İlgili Şarlatanlıklar (s. 291–479)

Pratik bilgi alanına geldiğimizde en çok tıp alanına dair şarlatanlıklarla karşılaşıyoruz. Alternatif tıp adı altında bilimden uzak olan ama kadim bilgi diye yutturulmaya çalışılan birçok konuya burada yer veriliyor. Bunların en ünlülerinden birisi akupuntur. Yine burada beslenme peygamberleri, çiğneme şampiyonları gibi aşırı sağlık tutkunu, bilimden uzak alanlara da değiniliyor.

Bu bölümün önemli bir kısmı Doktor Özel ve Doktor Büyükkoca’ya ayrılmış halde. Günlerce kendisiyle yapılan röportajlar, diğer bilim insanlarının Özel’e dair sözleri gibi birçok konuyu tarihi belge olarak burada bulmak mümkün.

Bunlara ilave olarak Batuhan, Martin Gardner tarafından tavsiye edilen tıp şarlatanlığına dair H. G. Wells’in yazdığı “Tono-Bungay” kitabını bulursa okumak istediğini söylüyor. Ben baktığımda kitap, 2023 yılında dilimize çevrilmişti.

6. Bölüm — Paranormal Olaylar (s. 480–569)

Kitabın en ilgi çekici bölümünün burası olduğunu söyleyebilirim. Bu bölümde paranormal olduğu iddia edilen olayların çeşitleri, örnekleri, deneyleri ve genel değerlendirmesi yapılarak dogmatik uykudan uyandırma konusunda okuyucuya soğuk bir duş aldırılıyor.

Diğer alanlara göre bu olaylar insanları kandırmaya daha müsait. Bu konuda gerçeğin ne olduğunu da ortaya çıkarmak da diğer alanlara göre oldukça zor. Yani hem ilgi çekiciliği hem gizemliliği hem de deney alanının dışında kalmasıyla paranormal olaylar insanların açıklayamadıkları alanların başında geliyor diyebilirim. Bu bölümde ise paranormal olaylara dair yapılan bilimsel deneylerin detaylı incelemesi, çeşitli alanlardaki çarpıcı paranormal olayların mantık süzgecinden geçirilmesi söz konusu. Böylece birçok kişinin düşünce sisteminin zayıf karnı olarak niteleyebileceğimiz paranormal olduğu iddia edilen durumların tuzağından nasıl korunulabileceği ortaya konuluyor.

7. Bölüm — Aptallığın Anatomisi veya İnanmanın Patolojisi (s. 570–600)

Bu bölümde inanmanın röntgeni çekilerek kitap boyunca örnekleri verilen onlarca şarlatanlığa neden insanlar tarafından inanıldığı üzerinde birçok farklı sebep gösteriliyor. Bunlar arasında yerleşmiş boş inançların baskısı, sıra dışı olayların karşı konulmaz çekiciliği, özlemsel düşünüş, yanlış ve kötü eğitim sayılabilir.

Son olarak ise şarlatanlıkla savaşa karşı öncü olan birçok kişiden bahsedilerek kitap noktalanıyor. Bunlar arasında Carl Sagan, Martin Gardner, Stephen Jay Gould, Bertrand Russell günümüzdeki örnekleri olarak veriliyor.

Şu sözlerini ise bir temenni olarak mı yoksa bir hayal mi olarak almak gerektiğini size bırakıyorum (s. 600):

Kim ne derse desin, ben bir milletin gerçek bilime verdiği değerle gerçek sanata verdiği değer arasında bir paralelliği olduğu kanısındayım. Doğruyu yanlıştan ayırt etme konusunda gereken titizliği gösteremeyen insanlar sanat alanında da ‘güç beğenir’ olamazlar.

Sonuç olarak şunları söyleyebilirim: Eğitim sistemimizde bazı köklü değişiklikler yapıp yeni yetişenlerde bilgiye karşı ilgi hatta ‘sevgi’ uyandırmadıkça, insanları boş ve temelsiz fikirlerin salgınından korumak mümkün değildir.

Oysa iyi yaşamaktan, daha doğrusu, gününü gün etmekten başka bir şey düşünmeyen insanların oluşturduğu bir toplumda bu tür köklü değişikliklere gidilebileceğini sanmıyorum.

Öyle görünüyor ki hiç değilse daha uzunca bir zaman için insanları aptallıktan kurtarmak mümkün olmayacak, oysa Oscar Wilde’ın dediği gibi, bence de “Aptallık en büyük günahtır.”

Son olarak diyebilirim ki bu değerli kitabı okuyun ve okutun efendim.

Yazarın başka bir değerli kitabı olan “Bilim Din ve Eğitim” kitabına dair yaptığım inceleme ve alıntıları okumak için:

Alıntılar

Bilgisizliğin Farklı Etkileri

Bilgisizlik; akıllıları çekingen, akılsızları cüretkâr yapar.

Sayfa 45

Bilgi ve Temelsiz İddiayı Ayırt Etmek

Günlük hayatta gerçekle hayali birbirinden kolaylıkla ayırt edebilen sıradan insan, biraz bilgi ve dikkat isteyen konularda iş doğruyu yanlıştan veya ‘bilgi’yi temelsiz iddialardan ayırt etmeye gelince apışıp kalır.

Sayfa 54

İnancın İnanılma Kolaylığı

Bir inanç insanın kafasına ne kadar kolay girerse, oradan o kadar zor çıkar!

Sayfa 115

Bilim Sağduyunun ve Aklın Sesidir

Bilim sağduyunun ve aklın sesidir ve bu sesi susturmak mümkün değildir.

Tekrar ediyorum:

Sorun dindar olmak veya olmamak sorunu değil, sorun aklını kullanıp kullanmamak sorunudur!

İnsanoğlu bugüne kadar gelebilmiş olmasını şüphesiz bunu başarabilmiş olmasına borçludur. Bundan sonra ayakta kalabilmesi de hiç şüphesiz buna bağlı.

Elbet bu arada bazı korku ve umutlarının kendisine ilham ettiği birçok inançları da olmuştur. Bu tür inançların eski dönemlerin bilgi boşluğunda insana yararı da dokunmuş olabilir ama bu konudaki boşluğun neredeyse tümüyle doldurulduğu çağımızda görevini yitirmiş olan bu tür inançlara yapışıp kalmak insana ancak zarar verebilir.

Sayfa 180

Güç Sorunlara Kısa Yoldan Çözüm Mümkün mü?

Güç sorunlara kolay ve kısa yoldan çözüm bulunabileceğini sanmak şarlatanların sık sık düştükleri bir yanılgı. Onların bulduklarını iddia ettikleri çözümlere inanıverme eğilimi ise aptalların kaçınamadıkları bir dürtüdür.

Sayfa 206

İnsan Kaderini Tayinde Şans ve Bilgi

Gerçi şans da bazen insan hayatında olumlu bir rol oynar; ancak ‘akıllı’ adam odur ki kaderini şansın (yani raslantıların) belirlemesine elden geldiğince az fırsat vermeye, başka bir deyişle davranışlarını ‘bilgi’ye dayandırmaya çalışır.

Sayfa 236

İnsanı Etkileyen Gezegenler, Yıldızlar mıdır?

Oysa insanoğlu kendisini çok daha yakından etkileyen doğal ve insan yapısı etkilere maruzdur. Bu arada iklim şartların, sosyal, ekonomik, kültürel ama daha da önemlisi; kalıtsal, fizyolojik ve psikolojik faktörleri sayabiliriz, Her insanın hamurunu değişik biçimde yoğuran bu faktörler yanı başımızda dururken, yıldızların konumunda kader belirleyici etkiler aramak akıl ve mantığın alacağı şey değil.

Sayfa 272

Şarlatanlara Karşı En Etkili Panzehir

Sözün kısası, şarlatanlığın en etkili panzehiri ‘şüphecilik’ yani bilimsel olarak belgelenemeyen ve açıklanamayan hiçbir şeye inanmamak.

Sayfa 315

Alternatif Tıp Neden Bilim Dışıdır?

‘Alternatif tıp’ uygulamalarını ‘bilim dışı’ yapan nitelikleri şöyle özetlemek mümkün:

1. Hastalıkların nedenleri konusunda herhangi bir teorik açıklama yapmadan veya tümüyle spekülatif-metafizik açıklamalara dayanarak onları ne idiği belirsiz yöntemlerle tedaviye kalkmaları.

Daha önce de belirttiğim gibi insanlar yakın zamanlara kadar hastalıkların nereden kaynaklandığını veya nasıl oluştuklarını anlamadan dertlerine çare aramışlar, bunun için de koca karı ilaçları ile deneme ve yanılma yöntemleri kullanmışlardır. Ancak o günler çok gerilerde kaldı. Gerçi bugün de tam açıklanamayan hastalıklar var; ancak bunların tedavileri için uygulanan yöntemlerin etkili olup olmadıkları “kontrollü deneyler” aracılığıyla denetlenmektedir.

Buna karşılık, alternatif tıpçılar -sanki bu arada tıp diye bir bilim kurulmamış gibi- ne teorik ne gözlemsel bir temeli olmayan, tümüyle “işkembeden atma” yöntemlerle hastalıkları tedavi etmeye devam ediyorlar.

‘Kontrollü deneyler’ yapmak da hiç işlerine gelmiyor; zira bu tür deneyler yapmaya kak karlarsa yöntemlerinin fos çıkacağından eminler.

Dr. Stanway’a sorarsanız, “buna ayıracak vakitleri yok” (s. 32) Hem buna ne gerek var, “eğer bir tedavi etkiliyse etkilidir” (s. 21), “uygulayıcıları sonuçlarını her gün gördükleri bu terapilerin işe yaradıklarını biliyorlar; fakat bunu kanıtlamanın neredeyse imkânsız olduğuna inandıklarından anekdotvari raporlarla yetiniyorlar.” (s. 32)

Buradaki tutarsızlığa bakın: Kanıtlanamayan bir şey nasıl ‘bilinebilir’? O zaman ‘aldanma’ ve ‘aldatmaca’yı bilgiden nasıl ayırt edeceğiz?

Alternatif tıpçıların bir şey “bildikleri” falan yok, bir şey biliyoruz sanıyorlar ve bir şey bildiklerine saf insanları inandırıyorlar, hepsi bu!

2. Bir ve aynı hastalığın birbiriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan ve birbiriyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan ayrı yöntemlerle tedavisi mümkün mü?

Sık sık baş ağrısından şikâyet eden dört kişi düşünün. Bunlardan A bir akupunkturcuya, B bir radyesteziste, C bir osteopata, D de bir homeopata gitsin ve dördü de -varsayım bu ya- sonunda baş ağrılarından kurtulsun. Şimdi, ‘bilimsel tıp’ anlayışına göre, başı ağrıyan bir kimseyi iyileştirebilmek için önce şikâyetinin nereden kaynaklandığını anlamak gerekir. Bu anlaşılmadığı sürece hastalığı kökünden tedavi etmek mümkün değildir, ancak hastaya baş ağrılarını geçici olarak dindiren (yani uyuşturan) ilaçlar verilebilir.

Şimdi, baş ağrılarından büyük bir bölümünün bazen kafatası içindeki organları (beyni), bazen de kafatasını örten veya çevreleyen dokuları besleyen atardamarların -şu veya bu nedenle- aşırı derecede gerilip genişlemesinden kaynaklandığı biliniyor.

Sık sık görülen baş ağrılarına daha çok kafatası dışındaki dokular yol açarmış. Bunların da başlıca altı kaynağı varmış. Burada bunların ayrıntılarına girecek değilim; ancak bütün baş ağrılarının %90'ının kafatası dışındaki arterlerin gerilmesiyle veya yüz ve boyun kaslarının sürekli kasılması ve istediğini elde edememe, içerleme, endişe, yorgunluk veya depresyon gibi ruhsal durumlarla birlikte ortaya çıktığını bilmekte yarar var.

Böylece kişinin yaşam şartlarıyla duygularının baş ağrısının doğuşunda önemli bir payı olduğu anlaşılıyor. Duygu hayatındaki bozukluk veya sarsıntılar atar damarları etkileyerek kaslarda ağrılara yol açıyor olmalı. Bu tür doku anormalliklerinin olmadığı yerde baş ağrısı çok nadiren görülüyormuş. Sizin anlayacağınız, baş ağrısı tipik bir psiko-somatik rahatsızlıktır.

Sayfa 410–411

Bilimsel Tıp ve Alternatif Tıbbın Yöntem Farklılığı

Bilimsel tıbbın temel özeliği ‘araştırma’ ile işe başlamasıdır. Ancak teorik araştırmalar olumlu bir sonuç verirse, pratik uygulamaya geçilir.

Kenar tıpta işe uygulama ile başlanır ve daha işin başında uygulamanın ‘olumlu’ sonuç vereceğine a priori olarak inanıldığı için hiçbir zaman araştırma ihtiyacı duyulmaz.

Sayfa 414, 119. dipnot.

Duyguları Ele Geçirmek ve Şarlatanlık

İnsanların akıllarını başlarından almak için duygularını ele geçirmeniz yeterli. Şarlatanlıkta başarının da bütün ‘sırrı’ burada yatmıyor mu zaten?

Sayfa 487

Her Gördüğüne İnanma Hastalığı

Her gördüğüne, duyduğuna ve okuduğuna inanıveren insan, ne kadar bilgili hatta zeki olursa olsun, ‘aptal’dır.

Bilgi ve zekânın inanıverme eğilimini kösteklemekte büyük rolü olduğu şüphe götürmez. Ama aldanmaktan ve aldatılmaktan korunmak için bilgi ve zekâ da yeterli değil.

Burada asıl önemli olan, insanın her gördüğü, duyduğu veya okuduğu şey karşısında ilkin şüpheci bir tavır takınabilmesi, bunun için de hemen kendine “Acaba bu doğru mu?” sorusunu sorabilmesi!

Sayfa 572

Uzmanlık Alanı Dışındaki Durumlarda Bilim İnsanları

Bugün bilimde uzmanlaşmanın akıl almaz boyutlara vardığını biliyoruz. Bu nedenle en büyük bilgin de — uzmanlık alanı dışında- ‘sıradan adam’dır.

Bilim insanları kendi uzmanlık dallarında aldanmamaya ve aldatılmamaya büyük özen gösterirler; her yeni fikri didik didik etmeden kabul etmemeleri bundandır. Bir yazının teknik bir dergide yayımlanmadan önce ne sıkı bir denetimden geçtiğini biliyor olmalısınız. Sizin anlayacağınız, yeni bir görüşün fikir piyasasına çıkabilmesi bile başlı başına bir sorun.

Ama ne yazık ki bu titizlik ve güç beğenirlik uzmanlık alanlarıyla sınırlı kalıyor. Dolayısıyla bir fizikçi biyolojiye, bir biyolog astronomiye, bir astronom tıbba ait bir görüş karşısında -eğer yaradılıştan şüpheci değilse veya ‘şüpheciliği’ temel bir tavır olarak benimsememişse- “aptalca” davranabiliyor.

Bilim insanları — yetişmeleri gereği- genellikle şüpheci bir tavır takınmaya alıştırıldıkları için, nadir olarak aptallaşırlar ama bu dediğimiz de daha çok yaratıcı, üretici, yani “araştırıcı” bilim insanları için geçerli.

Üniversite bitirenlerin çoğunluğu ‘bilgi tüketicisi’ durumunda oldukları ve bilgiyi bir geçim aracı olarak değerlendirdikleri için, her türlü aldanma ve aldatılmaya açık durumdadırlar.

Sayfa 573

Eski Mucizeleri Yeni Tarzda Sunmak

Günümüzde eski mucizelerin yerini insanlara ‘bilimsel’ bir ambalaj içinde sunulan yenileri almış bulunuyor.

Öyle ya, ne de olsa çağımız bilim çağı, herkes okulda iyi kötü bir bilim eğitimi görüyor, dolayısıyla günümüz insanına mucizevi olayları -eskisi gibi- salt ‘mucize’ diye yutturmanız pek mümkün değil. Bu durumda bu olayları onlara şimdiye kadar bilimin açıklayamadığı ‘nadir’ olaylar gibi göstermeniz şart.

Sayfa 581

Şarlatanlara Kanmak Bilgisiz Olmakla mı İlgili?

İnsanlar bilgisiz olduklarından değil, şüpheci olmadıklarından ötürü en basit şarlatanlara bile kanabiliyorlar.

Sayfa 588

Bilim ve Sanata Verilen Değer Arasındaki Bağlantı

Kim ne derse desin, ben bir milletin gerçek bilime verdiği değerle gerçek sanata verdiği değer arasında bir paralelliği olduğu kanısındayım. Doğruyu yanlıştan ayırt etme konusunda gereken titizliği gösteremeyen insanlar sanat alanında da ‘güç beğenir’ olamazlar.

Sayfa 600

Boş ve Temelsiz Fikirlerden Kurtuluş, Ama Nasıl?

Sonuç olarak şunları söyleyebilirim: Eğitim sistemimizde bazı köklü değişiklikler yapıp yeni yetişenlerde bilgiye karşı ilgi hatta ‘sevgi’ uyandırmadıkça, insanları boş ve temelsiz fikirlerin salgınından korumak mümkün değildir.

Oysa iyi yaşamaktan, daha doğrusu, gününü gün etmekten başka bir şey düşünmeyen insanların oluşturduğu bir toplumda bu tür köklü değişikliklere gidilebileceğini sanmıyorum.

Öyle görünüyor ki hiç değilse daha uzunca bir zaman için insanları aptallıktan kurtarmak mümkün olmayacak, oysa Oscar Wilde’ın dediği gibi, bence de “Aptallık en büyük günahtır.”

Sayfa 600

--

--