Cinsellik ve Din — İnceleme ve Alıntılar

Turhan Muharrem Turhan - Cinsellik ve Din — İnceleme ve Alıntılar 58

Samet Onur
19 min readDec 25, 2021

İnceleme

Cinselliğe Din Nasıl Bakıyor?

Turhan Muharrem Turhan’ın yüksek lisans tezi olarak hazırladığı “Cinsellik ve Din” kitabı, cinsellik ve din arasındaki bağlantıları, bunların birbirini etkilemesini detaylı bir şekilde inceliyor.

Baştan söylemeliyim ki, bu kitabı okumak heyecan verici. Tarihsel süreçte cinselliğin yaşanış şekilleri, toplumların cinselliğe bakışı, dinlerin cinselliğe bakışı, Türk toplumunun cinselliğe bakışı, cinsel sapmalar yer almakta, bunlara ilave olarak sonda yer alan mini mülakat ve buna verilen cevaplar kitabı kendi çapında değerli ve okunabilir kılmasının yanı sıra “Acaba ileride ne var?” heyecanıyla kendini okutuyor ve sanki bir polisiye roman okuyor heyecanı veriyor.

Turhan, tezini giriş ve beş bölümden oluşturmuş. Giriş bölümünde konunun amacı ve önemine dair bazı açıklamalar ile din ve cinsellik konusuna ait literatür hakkında bilgi vermekte ve bu konudaki bazı temel kavramlardan bahsetmektedir. Burada özellikle literatüre dair yorumlar ve bazı kitap tavsiyeleri değerli.

Birinci bölüm olan “Cinselliğin Tarihi, Teolojisi ve Psikolojisi”nde en başta “Eski Medeniyetlerde Cinsellik” alt başlığıyla tarih öncesi, Mısır, Babil, İbrani, Yunan, Roma, Hint, Çin ve Japon medeniyetlerinde cinsellikten bahsedilmiş. Burada özellikle Yunan, Roma ve Hint medeniyeti en dikkatimi çeken ve aşırıya gitmekte sınır tanımayan medeniyetler olarak göründü bana. Daha sonra “Dinlerde Cinsellik” başlığı ile ilahi üç din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’te cinsellik konusunda ne gibi hüküm ve davranışların olduğundan bahsedilmiş. Devamında “Psikolojide Cinsellik” başlığıyla dürtü, güdü ve duygu olarak cinselliğin temeli üzerinde durulmuştur. Bölümün son alt başlığı olan “Psikanaliz’de Cinsellik”te Freud’un cinsellik hakkındaki görüşleri özetlenmiştir.

İkinci bölüm olan “Cinselliğin Antropolojisi”nde toplumlarda cinsellik kültürü üzerinde durulmuş, daha sonra dinlerde cinsellik kültürü hakkında kısa bir yorum yapıldıktan sonra bu bölümün bence en değerli yeri olan “Türk Kültüründe Cinsellik” konusuna geçilmiştir. Son konu büyük kıymeti haiz bilgiler içermekte ve günümüz Türkiye’sinde cinselliğe bakışın altyapısını görmemize imkan vermektedir.

Üçüncü bölümde “Cinselliğin Sosyolojisi: Cinsel Sosyalizasyon ve Cinsel Eğitim”den bahsedilmektedir. Bu bölümde ilk olarak yaşlara göre cinsel sosyalleşmenin nasıl olduğu hakkında bilgi verildikten sonra toplumun cinsel sosyalleştirmede aracı rolü üzerinde durulmaktadır. Cinsellik karşısında üç tür toplum olduğu ortaya koyulmaktadır: Kısıtlayıcı, Yarı Kısıtlayıcı ve İzin Verici. Daha sonra hayatın içinde ve insanın neredeyse vazgeçilmezi olan cinsellik konusunda eğitimin öneminden bahsedilmekte. Ve yine konuyu bize getirip “Türkiye’de Cinsellik Sorunları” üzerinde durulmaktadır. Çevremizde, hayatımızda cinsellik adına, zevk adına duyduğumuz, yamuk ve yanlış olduğunu söylediğimiz; fakat nasıl olduğuna akıl sır erdiremediğimiz sorunlarımızdan bahsediliyor burada. Farklı bilim ve düşünce insanlarının söz konusu sorunlara bakışı ve yorumları ile burası daha değerli hâle gelmiş. Hatta burası ayrı olarak çıkarılıp, biraz daha genişletilmek suretiyle yeni bir kitap olarak yayımlansa yeridir.

Dördüncü bölümde “Cinselliğin Din Sosyolojisi: Cinsel Ahlak ve Cinsel Sosyalleşme” konusu işlenmektedir. Konuya cinsel ahlâkın tanımı ile başlanmış ve çeşitli dinlerin cinsel ahlâka dair emir ve tavsiyeleri verilmiş. Daha sonra cinsel sapma türleri üzerinde durulmuş ve on yediden fazla sapma türü açıklanmıştır. Bu bölümün sonunda ise dinin cinsel sosyalizasyona olan etkisi üzerinde durulmuş ve bunların birbirini nasıl etkilediği incelenmiştir.

Beşinci yani son bölümde ise cinsel ahlâk üzerine beş kişi üzerinde yapılan bir mülakat yorumlanmıştır. Burada katılımcıların her bir soruya cevapları verilmiş ve bunlar yorumlanmıştır. Böylece günümüz Türkiye’sinde üniversite eğitimi görmüş ve toplumun farklı kesiminden olan kişilerin cinsellik, ahlâk, cinsel ahlâk gibi konulardaki görüşleri ortaya konularak toplumun bu konuda ne düşündüğünün resmi çekilmeye çalışılmış.

Sonuç olarak “Cinsellik ve Din”, bir yüksek lisans tezinin kapsamını son derece zorlayıp doktora tezine yaklaşan, cinsellik konusunda farklı bir çok kitabı işaret edip onları da okumak isteyeceğiniz, dinlerin cinselliğe bakışı ve toplumun, dinin cinselliğe bakışını okuyabileceğiniz son derece faydalı bir araştırma kitabı olarak duruyor. Meraklısına tavsiye ediyorum.

Alıntılar

Ahlakın Öncelikli Vazifesi ve Cinsel Eğitimin Önemi

Ahlak kurallarının öncelikli vazifesi, toplumda cinsel ilişkileri düzenlemek olmuştur. Çoğu düşünür ahlakın çoğunlukla cinsellik konusunun; nasıl, ne zaman, ne kadar meşru, iyi ve uygun olduğuyla ilgilendiğinde hemfikirdir. Cinsel ahlak sahibi olmak da kişinin kendisinin ve toplumun cinsellikle ilgili sınırlarını bilmesi açısından önemlidir.

Günümüzde gençler, hatta yetişkinler, cinsellikle ilgili bilgi ve gereksinimlerini arkadaşlarından duyduklarıyla bilinçaltlarını olumsuz yönde etkileyen, onların cinsel duygularını sömüren ve karşı cinse bir seks objesi olarak bakmalarına yol açan pornografik araçlarla gidermeye çalışmaktadırlar.

Oysa cinsellik üzerine verilebilecek eğitimler ve bu konuda hazırlanacak yayınlar ile cinselliğin, gençler için bir tabu ve bilinçaltına itilmesi gereken bir suçluluk olmaktan çıkıp, yaratılışın gereği doğal bir gereksinim olduğu anlaşılabilecektir.

Sayfa 15–16

Cinsel Ahlak Yaşanan Toplumdan Öğrenilir

Zuckerman’a göre insanların, bildiği, yaptığı, hissettiği, düşündüğü ve inandığı şeylerin niteliği, kişinin nasıl sosyalleştiği ya da sosyalleşiyor olduğu ile ilgilidir. Ona göre konuşulan dil diğerlerinden öğrenildiği gibi, evliliğin, cinsel ahlakın ifade ettiği anlamlar da aynı şekilde başkalarından öğrenilir.

Sayfa 29

Sevgide Başarılı Olmak için Ne Lazım?

Yine aynı eserinde Fromm, nesnesi bakımından sevgiyi genişletmek gerektiğini, onun bir tavır ve tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yönelişi olduğunu belirtir.

Fromm’a göre sevgi pratiğinde başarılı olmak için; disiplin, yoğunlaşma, sabır, tam ilgi, yalnız başına kalmanın zorluğunu anlamak için bir deneme hazırlığı, kişinin kendi narsizmini yenmesi, nesnel ve akıllı olmak, karşısındakine inanç ve güven, sevmenin bedelini ve yükünü taşı(ya)mamak için sevmekten korkmazlık, etkinlik ve empati gerekli olmaktadır.

Sayfa 110

Sevgide Bir İnsana Sahip Olunmaz, Yalnız Ait Olunur

Cinsel davranış iki bireyi birbirleriyle son derece yakın bir ilişki içine sokmakta ve normalden çok fazla yoğun duygular yaşamasına sebep olmaktadır.

Bir insana cinsel bakımdan sahip olunabilir, ama bazen buna rağmen onun sevgisi elde edilemez. Sevgide bir insana sahip olunmaz; yalnız ait olunur. Bu duygu bir kimseyi cinsel ilişkiye zorlayabilir ama sevmeye zorlayamaz.

Yaşanan yoğun duyguların oluşturduğu ortam içinde bireyler mutlu ya da mutsuzluk duygusunu yaşarlar. Bu mutluluk duygusu cinsel sevgide ayrı bir etken rol oynar: Başka bir insanla birleşmek.

Kardeşçe sevgi bütün insanlara, ana sevgisi çocuğa ve bizim yardımımıza ihtiyacı olanlara ilişkin olduğu halde, cinsel sevgi, genellikle karşı cinsten olan ve kendisiyle birleşilmek istenen tek bir kişiye yöneltilir.

Cinsel sevgi, ayrılıkla başlar, bir olmakla son bulur, ana sevgisi bir olmakla başlar, ayrılığa götürür. Eğer ana sevgisinde birleşme gerçekleşebilseydi, bu, çocuğun bağımsız bir varlık olarak yok olması demek olacaktı; çünkü çocuğun anasına bağlı kalmaktan çok ondan ayrılmaya ihtiyacı vardır.

Sayfa 110–111

Eski Türklerde Çok Eşlilik ve Harem

Eski Türklerde poligaminin (çok eşlilik) oldukça yaygın olduğunu söylemek mümkündür. Tukyu menkabesinde hükümdar Tukyu’nun on zevcesi olduğu anlatılmaktadır. Henüz Müslüman olmamış Hazar Türkleri hakanlarının, saraylarında daima yirmi beş kadın bulundurdukları kaynaklarda görülen başka bir ayrıntıdır. Bunlar, kimisi rıza ile kimisi zorla alınmış komşu hükümdarların kızlarından oluşmaktadır. Ayrıca, odalık olarak altmış güzel cariye bulundurulur. Her kadının ayrı bir çadırı ve hadım bir muhafızı vardır. Hakan bunlardan birisini istediği zaman, muhafıza haber gönderir, muhafız cariyeyi hakana getirip, çadırın önünde bekler.

Türköne’nin de üzerinde durduğu gibi, harem usulünün, henüz Müslüman olmamış Türklerde de görülmesi, bu usulün İslami etkilerle ortaya çıktığı, Selçuklu, Osmanlı saray ve konaklarına ait olduğu yolundaki genel kanaat karşısında oldukça dikkat çekicidir.

Sayfa 149

Cinsel Deneyim ve Bölgeler

Gençlerin cinsel deneyimlerinin bölgelere göre değişiklik gösterdiği farklı araştırmalar sayesinde anlaşılmaktadır. Böyle birçok araştırmayı bünyesinde barındıran CETAD’ın verileri incelendiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmaktadır.

(Kadınlar)

Araştırma sonuçları Asya’da kadınların 18 yaşına geldiğinde % 11'inin, Latin Amerika’da 16 yaşına geldiklerinde % 12 ile 44'ünün ve Sahraaltı Afrika’da 19 yaşına geldiklerinde % 45–52'sinin cinsel ilişkiye girdiklerini göstermektedir.

Gelişmiş ülkelerde 20 yaşına ulaşmış genç kadınların büyük çoğunluğunun cinsel ilişkide bulundukları saptanmıştır. Fransa’da genç kadınların % 67'si, İngiltere’de % 79'u ve ABD’de % 71 ‘i cinsel ilişkiye girmiş olduklarını bildirmektedir.

(Erkekler)

Genç erkekler için durumun daha da yaygın olduğu açıktır. Araştırmalarda Asya’da erkeklerin 18 yaşına geldiğinde % 24–75'inin, Latin Amerika’da 16 yaşına geldiklerinde % 44 ile 66'sının ve Sahra-altı Afrika’da 17 yaşına geldiklerinde % 45–73'ünün cinsel ilişkiye girdikleri belirlenmektedir.

Gelişmiş ülkelerde 20 yaşına gelmiş genç erkeklerin büyük çoğunluğunun cinsel ilişkide bulundukları saptanmıştır. Fransa’da genç erkeklerin % 83'ü, İngiltere’de % 85'i ve ABD’de % 81'i cinsel ilişkiye girdiklerini ifade etmektedir.

(Erkekler Arası Cinsel İlişki)

Araştırmalarda erkekler arasında eşcinsel ilişki sıklığının Peru’da % 13, Filipinlerde üniversite öğrencisi erkekler arasında % 6 olduğu belirlenmiştir. ABD’de erkeklerle cinsel ilişkiye girmiş olan erkeklerin oranı % 10 ile 14 arasında değişmektedir ve bu erkeklerin yaklaşık % 40'ı, 18 yaşından önce ilişkiye girdiğini söylemektedir. (459)

(459) Gençlik ve Cinsellik (Bilgilendirme Dosyası — 7), İstanbul: 2007, s. 19.

Sayfa 181

Türkiye’de Toplumun Çoğunluğunun Cinsel Sosyalleşme Anlayışı

2. Yarı Kısıtlayıcı Toplumlarda Cinsel Sosyalleşme

Bu toplumlarda yetişkinler, ergenler arasında cinselliği hoş karşılamamakta, ancak buna karşı yasaklamaları sürekli uygulamamaktadırlar.

Örneğin gençler arasında cinsellik resmi olarak yasak olabilir, ancak çocuklar birlikte oynarken büyüklerin cinselliğini taklit eden davranışlar gösterebilirler ve bu oyun açıkça yetişkinlerin dikkatini çekmezse pek bir şey yapılmaz. Bazı yarı sınırlayıcı toplumlarda evlilik öncesi başkalarıyla birlikte olmak yaygın gözükmektedir ve ancak aileler bu aşk ilişkileri gizli tutulduğu sürece buna müsaade etmektedirler. Söz konusu karşı çıkış evlilik öncesi cinsel ilişkiden çok, böyle bir ilişki sonucunda meydana gelebilecek gebeliktir. Baskı daha çok ilişkileri gebelikle sonlanan evli olmayan ergen çiftlerin evlenmeye zorlanması durumlarında ortaya çıkmaktadır. Bu toplum biçimine kısmen Türkiye bazı bölgeleri itibariyle örnek verilebilir.

Sayfa 185

Kitle İletişim Araçlarının Cinselliğe Bakış Üzerindeki Etkisi

Kitle iletişim araçlarının bu süreçteki rolüne geçecek olursak günümüz reklam dünyası ve televizyon programları aracılığı ile fiziki açıdan olgun olan herhangi bir kişi için cinsel ilişkinin fena bir şey olmadığı ve izleyiciye tam anlamıyla zevk için meşgul olunabileceğinin iletildiği farkında olunması gereken bir gerçektir.

“Bir yıl içinde ortalama bir seyirci kesimi, akşam 19.00–23.00 arasında televizyonda cinsel ilişkiyi akla getiren 9.000'in üzerinde sahneyi görmekte ya da bunu çağrıştıran sözleri duymaktadırlar”

Çoğu otorite günümüzde en etkili ve yaygın sosyalleştirme araçlarından biri olan televizyonu, toplumsal normları aktaran sosyalleştirme araçlarından biri olarak görmektedir. Gerçekten de televizyon eğlence, bilgi, kültür ve haber programlarıyla birbirinden farklı büyük dinleyici kitleleriyle toplumumuzda en yaygın ve güçlü sosyalleştirme araçlarından biridir.

Fert, bu görünüm tarafından sunulan telkinden kaçamamaktadır, hatta televizyon bile bu insanların bulunduğu çevrede yaşamak seyretmeyenler zorunda olduklarından, bu telkini almış kişilerin tavır ve davranışlarından bir şekilde etkilenmektedirler.

Sahip olunan tabii biyolojik arzular, reklamlarda cinsel unsurların kullanılması, cinsel davranış ile birlikte ortaya çıkan zevk ve haz duygusu, cinsel etkinliğin yetişkin olmayı çağrıştırması ve fiziksel olarak olgun hale gelen şahısların cinsel davranışta bulunacağı şeklinde toplumun bir beklenti içinde olması yüzünden, günümüzde vatandaşların karşı karşıya geldikleri bu sorun, artık ergen bakir / bakirelerin evleninceye dek nasıl korunacakları hususundan ziyade cinsel yakınlığın başladığı çağı geciktirmenin nasıl mümkün olacağı şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Yakın zamanda, TV’nin izleyenler üzerindeki etkilerini gösteren çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda ortaya çıkan etkiler fiziksel, ruhsal ve cinsel saldırganlığı, anti sosyal kişilik yapısını, asiliği, isyankârlığı, daha çabuk öfkelenmeyi, cezalandırmayı, alkol ve sigara kullanmayı ve yemek yeme alışkanlıklarındaki değişiklikleri kapsamaktadır.

Araçların zaman içinde şekil veya niteliklerinde değişmeler olabilmekte, fakat fonksiyonları devam etmektedir. Bir aracın önemi onu elinde bulunduran insan ve gücün tipine bağlıdır. Bu bakımdan genel olarak insanların, söz konusu örnek itibariyle de yazarlar veya yapımcıların kimlik yapıları, toplumu etkiledikleri bilgi bakımından son derece önemlidir. İnsanlar, iletişim ve haber alma yollarıyla, bu kuruluşların başında bulunan insanların etkisiyle çok zaman sömürülmüştür. Hem de sömürünün kapıları öylesine açılmıştır ki, geçmiş dönemlerde bir ölçüde gizli kapalı yürütülen seks sömürüsü artık televizyonda yarı çıplak kadınların baygın bakışlarla yatarak ‘bana telefon et, bak sana neler anlatacağım’ diyen boğuk sesleriyle, dergilerden ‘seninkinin boyunu ölç, gel bize, seni ödüllendirelim’ diyecek boyutlara varmıştır. Bir tarafta sözün gereği ‘ahlakçı sessizlik”, öbür tarafta ‘bas parayı al karıyı’ diyen ahlak çöküntüsü bir tavır, bunun yaşandığı toplumlarda iki yüzlülük içeren bir yaklaşımın meydana gelmesini sağlamaktadır.

Diğer yandan, sinema ve dizi endüstrisinin de karelerinde benzer dozajda bir aşırılık söz konusudur. Bu kitle iletişim araçlarıyla söz konusu aşırılığı seyreden insanlar, izleyerek, zaman içinde bunu kanıksamaya başlamakta, ilk anda ahlaksızlık olarak görüp tepki verdikleri şeyi, daha sonra normal kabul edip, yapar duruma getirilmektedirler.

Televizyon veya genel olarak kitle iletişim araçları, özellikle bilgisayar iletişiminin yaygınlık kazandığı ikinci enformasyon devriminden sonra, yabancı kaynaklardan gelen yayınlarla veya kültürel olmayan enformasyonlarla milli kimlik erozyonuna sebep olmaktadır. Bu iletişim araçları aynı zamanda yerli kaynak kullanıldığı takdirde millî kültür bütünlüğünü sağlayabilecek araçlardır. Yabancı kültür unsurları, yabancı yayınlar vasıtasıyla millî kültür bütünlüğünü bozmaktadır.

Seks ve ebeveynlik arasındaki bağlantı doğrudan ve açık olsa da, modern Batılı ülkelerdeki toplumlar, sekse çok fazla önem yükleyerek, bu ikisi arasında yapay bir ayrım yaratma eğilimindedirler.

Kadınların bedenleri ve özellikle de göğüsleri medyada, üretkenlik ve çocuk yetiştirme fonksiyonlarına hiçbir göndermede bulunulmaksızın, fazlasıyla cinselleştirilmiş bir biçimde gösterilmektedir.

Erkekleri hedefleyerek hazırlanmış ilanlarda, araba kaportası üzerine boylu boyunca uzanmış yarı çıplak kadınlar görmek mümkündür.

Aldatma konusunda erkeklere ve kadınlara bunu bir hakmış gibi sunan toplumun bozulmuş ahlak değerleri ve mesajlarıdır. Sayıları hiç de az olmayan paparazzi programlarıyla, medyada renkli bohem gecelerin ve çarpık ilişkilerin süslü bir anlatımla verilmesi bunu masum kılmaktadır, izleyiciye ise bu görüntülerden sadece ‘demek ki yapılabiliyor, yaşanabilir’ anlamı çıkmaktadır.

Sayfa 193–196

Şehirleşmenin Cinselliğe Bakışa Etkisi

Tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş, endüstri toplumundan da bugünün bilgi toplumuna uzanış cinsel konulara da yeni boyutlar ve yeni içerikler getirmiştir.

Gelişen yapıyla birlikte, aile yapıları değişmektedir , toplumsal roller değişmektedir, ekonomik roller ve cinsel kimlikler değişmektedir. Toplumun en önemli yapı taşlarından olan aile, kentlerin güçleşen ekonomik koşullarının ve değişen toplumsal yapıların etkisiyle, küçülmüş, anne-baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. Evlenen çocukların ailenin yanına yerleştiği, birkaç kuşağın birlikte yaşadığı geleneksel “büyük aile” büyük oranda kaybolmuştur.

Bununla beraber şehirleşmenin etkisiyle, aşk, sevgi ve cinsellik kavramlarının içini dolduran anlamlarda değişime uğramıştır. Lüks yaşamaya, yalnız bir hayat sürmeye yönelik yeni yaşayış tarzları benimsenmiştir. Bu yeni yaşayış biçimleri insanların psikolojilerini etkilemiş, kendi içinde hayata tutunamayan ve kalabalıklar arasında kendini yalnız hisseden insan yığınlarının oluşmasını sağlamıştır. Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın üstlendiği 2008 yapımı Issız Adam adlı filmindeki Alper (Cemal Hünal) karakteri konu için iyi bir örnektir. İşinde başarılı olan ama özel yaşantısında bu başarıyı yakalayamayan her gününü farklı kadınlarla geçiren ve hastalıklı cinsel davranış biçimleri sergileyen bir adamın hayatını ve aşk ilişkilerini beyaz perdede izleyiciyle buluşturan film, Türk izleyicinin yoğun ilgisini görmüştür.

Tarımsal toplumun etkilerini taşıyan kuşaklar zamanla azalmıştır, böylece tarım toplumunun kapalı cinsel tutumlarından da bir sıyrılma söz konusu olmuştur.

Sanayi öncesi Avrupa’da bir düğün, çoğu kez aileler arasında bir ittifak ve mülklerin birleşmesi anlamına geldiğinden dengeli ve kalıcı olmaktaydı. Bir kadının görevi, kocasının tohumunu taşımak ve ondan olan çocukları büyütmekti.

Erkek ve kadınlar büyük ölçüde ayrı dünyalarda yaşamlarını sürdürmekteydi. Cinsellik alanında kurallar ve beklentiler açık bir biçimde cinsiyetçiydi.

Örneğin tarım toplumunun insanları evlenirken bekâret talep etmekteydiler. Bu taleple oluşan adet de zamanla tarihe karışmak üzeredir. Boşanmayı da çok sıra dışı durumlar hariç kabul etmemekteydiler. Zina için çifte standartlar söz konusuydu, bu da zamanla etkisini kaybetmiştir . Ve evlilikte iki ilkeye değer verirlerdi: “kocana saygı göstereceksin” ve “tanrı bizi ayırana kadar”. Bunlar da tarih olmak üzeredir.

Geçmiş çağlar boyunca, tarım toplumu kadınlarının çocuğunun üç seçeneği vardı: eğitimsiz, boynu bükük ev kadınları manastıra girip rahibe olmak ya da fahişe, metres ve cariye olmak. Buna karşın, ailenin geçimi ve çocukların esenliğinin tüm yükü erkeklerin omuzlarındaydı.

Böylece toplumun önce aile, sonra da cinselliği denetlediği kurumları (bakirelik, evlilik, çocuk sahibi olmak…) yoluyla birey üzerinde kurduğu etki mekanizmaları baskı güçlerini giderek yitirmişlerdir.

Artık cinsellik üremenin bir aracı olmaktan çıkmış, kendi başına bir haz olduğu, yaşanabilir olduğu keşfedilmiştir. İnsan kendi bedenini tanımaya başlamış, değerinin sadece kol gücü olmadığını anlamıştır. Cinsel duygular, cinsel yaklaşımlar, insanı yumuşatan cinsellik tanınmaya başlanmıştır. Böylece cinsel alan da zamanla toplumsal baskı altında olmaktan çıkmıştır.

Sayfa 198–200

Endüstrileşme ile Cinselliğin Bir Meta Haline Gelme Serüveni

Endüstri hareketleri ve kentleşme ile toplum yaşamı büyük ölçüde bir değişikliğe uğramıştır. Ulaşım araçları değişirken, yerleşme düzeni de değişmiş, aydınlatma araçları değişirken eğlence düzeni de yenilenmiştir.

Birbirlerine kapalı toplum kesimleri içli dışlı olmuşlardır. İnsanlar arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır. Her gün yeni bir meslek türü yaratılmış, her yeni icatla birlikte yeni iş sahaları ortaya çıkmıştır. Kadınlar toplum yaşamına çeşitli noktalardan girmeye başlamışlar, başında hemşirelik, öğretmenlik derken bütün iş sahalarının kapıları kadınlara açılmıştır. Gerçekleşen değişim sonucu kadının yer almadığı bir konu hemen hemen kalmamıştır.

Müşterisini arttırmak isteyen her mağaza, tezgâhları için çekici kızlar kullanmış (prezentabl) hava yolları, erkek yolcuları memnun etmek için hosteslerini seçerken, her şeyden önce bu kızların son derece güzel, göz alıcı bir çekicilikte olmasına dikkat etmiştir. Hostesler işe başlamadan önce kurstan geçirilmiş, bu kurslarda makyaj, yürüme, davranış, konuşma gibi, bir kadının dişiliğine dişilik katan bilgiler verilmiştir. Bu durum neredeyse bütün sektörlerde göze çarpmış, birçok ürünün tanıtımında ve pazarlanmasında kadınlar kullanılmış ve böylece birçok yeni meslek dalı da piyasalara kazandırılmıştır.

Buna paralel olarak bağımsız bireyi yaratan endüstrileşme sürecini başlatıp geliştiren kapitalizm, cinsellik olgusunun önemli bir piyasa değeri taşıdığını fark etmekte geç kalmamıştır. Kapitalist sistem bir yandan cinsel alanı geleneklerin elinden kurtarırken diğer yandan da paranın egemenliği altına sokmuştur.

Bu yüzden Michel Foucault pek çokları tarafından çok önemli görülen Cinselliğin Tarihi adlı eserinde Wilhelm Reich, Herbert Marcuse ve Reimut Reich’in “baskı varsayımını” reddeder. O, cinselliğin kapitalizmde bastırılan bir şey değil, tersine yakın zamanda en başta üretilen şey olduğunu anlatmaktadır. Metalaştırılan her şey gibi cinsellik de doğal olarak bulunması gereken yerden alınmış, bir endüstri konusu yapılmıştır.

Cinselliğin endüstrileşmesi, bir yandan kendine özgü ürünleşme değişimini oluştururken, diğer yandan da insancıl özünden uzaklaşma sürecini yaşamıştır. Cinsel isteği arttırdığı öne sürülen bitkisel karışımlardan yeni bulunan ilaçlara kadar geniş bir alan afrodizyak endüstrisini oluşturmuştur. Vibratörlerden şişme bebeklere kadar uzanan başka bir alan da, kendi başına seks yapmak isteyenlerin beğenisine sunulmuştur, porno filmler, porno dergiler ve kitaplar ise başka bir endüstri dalını oluşturmuştur.

Çin, Rusya ve Uzak Doğuya düzenlenen seks turizmi vb. dikkate alındığında cinsel endüstrinin sanıldığından çok daha geniş bir alanda yer bulduğu anlaşılacaktır.

Sayfa 200–201

Cinsellik Alınıp Satılır Bir Hale Getirildi

“Sosyalleştirme sürecinde inisiyatif genellikle sosyalleştirme ajanlarında bulunmaktadır.” Cinselliğin ürünleştirip piyasaya sürülmesi karşısında doğal ve insancıl cinselliğin korunup geliştirilmesi son derece zor olmuştur. Böyle bir ortamda cinsellik duygulardan yalıtılmış, insancıllığına yabancılaştırılmış, mekanik bir ilişki biçimine sokulmuştur.

İnsandaki cinsel heyecanlar, insan-insan iletişimine gerek duyulmadan yapay olarak boşalma ve orgazm tekniklerine dönüştürülmüştür. Cinselliğin alınır satılır bir meta biçimine sokulması, olayı insancıl özünden uzaklaştırmış, konuyu bir heyecan pazarına dönüştürmüştür.

Fransız antropolog Maurice Godelier’in “toplumun peşini bırakmayan cinsellik değildir. Toplum, bedenin cinselliğinin peşini bırakmamaktadır” ifadesini hatırlatmak burada oldukça yerinde olacaktır”.

Sayfa 201–202

Cinsel Eğitim Konusu Hayati Bir Önem Taşımaktadır

James Dobson ise cinsel ilişkinin evliliğe kadar ertelenmesi gerektiği fikrini savunmaktadır. Bunun için, “Aile Değerleri ve Cinsel Eğitim” başlıklı değerler temeline dayalı bir öğretim programı geliştirmiştir. Linda Berne ve Pamela Wild’in eseri olan Ergen Cinsel Davranışı: Bir Önderin Gençlikle İlgili Pratik Stratejiler Kaynağı adlı çalışmada araştırmacılar “cinsel ilişkiden uzak durmanın ortaokul ve lise dönemi gençler için en iyi cinsel egzersiz olduğuna ve bu yaş grubu için diğer herhangi bir cinsel davranışın dikkatli bir şekilde sunulması gerektiğine inanmaktadır.” Kaçınma hakkındaki bu birlik, kaçınan olmakla neyin amaçlandığı; bütün yetişkinlerin bazen kaçınan olmaları gerektiği, “aşık olma”nın niçin cinsel yakınlığın zayıf bir standardı olduğu ve cinsel ilişkiden uzak durarak AIDS’den sakınma gibi hususları kapsamaktadır.

Gençler, arkadaş seçme, çıkma, fiziksel temas ve seks, do ğum kontrolü, gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma gibi konularda birtakım kararlarla yüz yüze gelmektedirler.

Ergenlik ve gençlik çağındakiler için pratiğe dönük bir kitap olarak hazırlanan Take Charge of Your Life (Hayatı Omuzlamak) California Eyaleti Sağlık Hizmetleri Bölümü tarafından finanse edilmiştir ve bu sorunlarla ilgilenen Kurtuluş Ordusu tarafından kullanılmıştır. Bu kitap, öz saygının inşası ve ortaya konulması gereken seçenekler arasında düşünme üzerinde odaklaşmaktadır. Gençler cevaplarını başkalarıyla paylaşmak isteyebilir veya istemeyebilirler, fakat yaptıklarının nedenini düşündükleri gibi hissettiklerinin nedenini de düşünmeye ve kararlarının sonuçlarını göz önünde bulundurmaya teşvik edilmektedirler. Bu yolla sorumlu karar almaya teşvik eden cinsel eğitim programları oluşturulmuştur.

Cinsel eğitim eksikliği Türkiye gibi ülkelerin sorunu gibi gözükse de, yapılan araştırmalar sonucunda medyanın ve halkın yoğun ilgisine karşın, cinsel eğitim; İngiltere ve ABD’de de yeterince başarıyla tamamlanmış bir süreç olamamıştır. Bununla beraber bazı ülke ve eyaletlerde konuyla ilgili uygulamaların olumlu sonuçlarına da ulaşılmıştır. İlk cinsel ilişki yaşındaki düşüşün ve ergenlerde cinsel ilişki yaşama oranındaki artışın durduğu; cinsel ilişkide kondom kullanımının arttığı kaydedilen gelişmeler arasındadır.

Sonuç olarak, cinsel eğitim konusunun üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. Cinselliğin biyolojisi yanında, psikolojik ve sosyolojik yanları öğretilmelidir. Çünkü cinsellik insanoğlunun doğal bir yönüdür. Özellikle cinselliğin ayıp ve tabu sayıldığı toplumlarda cinsel eğitime gereken önem verilmeli; öncelikle anlamı ve önemi konusunda çalışmalar yapılmalı daha sonra ise, her toplumun kendi özelliklerine uygun programlar hazırlanmalıdır.

Sayfa 215–217

Türkiye’de Cinselliğe Bakışı Değiştiren İki Önemli Durum

Farklı kültürlerin varlığı ve kuşak farklılıkları Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi cinsellik konusunda da çatışmalara yol açmaktadır.

Gençler dünyadaki örnekleri gibi daha çok özgürlük istemekte, geleneksel yapıya sahip aile büyükleri ise bu konuda kısıtlayıcı olmaktadır. Türk toplumunun cinselliğinin toplumca kabul edilebilirliği daha çok evlilik kurumunun korunması ile bağlantılıdır. Böyle olunca gençlerin evlilik kurumuna girmeleriyle kendilerinden önceki kuşakların davranış biçimlerini ve değerlerini benimsemeleri beklenebilmektedir. Aşk, cinsellik, sevgi sadece bunları yaşayan çiftleri ilgilendiren meselelerken büyüklerce onların müsaadeleri altındaymış gibi algılanabilmektedir.

Bunun yanında önceki kuşakların belli bir ölçüde değişimi kabul ettikleri de söylenebilmektedir.

Genele bakıldığında kentleşme ve yeni yüzyılın gereklerini kabullenmek ile birlikte okulda veya işte tanışarak evlenenlerin, akrabalar vasıtasıyla veya görücü usulü ile tanışanlara kıyasla çocuklarına daha çok özgürlük bıraktıkları görülmektedir . Buna paralel okullaşma, iş yaşamına atılma gibi sosyal çevrelere girme oranları yükseldikçe çocuklara yönelik sosyalizasyon süreçlerinin esnediğini söylemek mümkündür.

Sayfa 218

Türkiye’de Cinsel Eğitim Yokluğu ve Cinsel Bilginin Kıtlığı

Türkiye’de cinsellik, başka birçok ülkede olduğu gibi, üstü kapalı bir konu olarak kalmıştır ve bu konuda eğitim ve araştırmalar sınırlıdır.

Türkiye’de ergenlere yönelik yapılandırılmış bir cinsel eğitim programı yoktur. Aile içerisinde başlaması beklenen cinsel eğitimi verecek olan ebeveynlerin de bu konuda yeterli bilgi birikimine sahip oldukları söylenememektedir.

“Kaldı ki, sosyal ve kültürel faktörler nedeniyle cinsel konuların ailede halen tabu konumunda olduğu bilinmektedir.”

Türkiye nüfusunun yaklaşık %20'sini oluşturan ergen ve gençlerde cinsel olarak aktif hale gelme oranlarının geçmişe göre artmakta olduğu dikkati çekmektedir. Yaşanan hızlı sosyo-kültürel değişim süreciyle birlikte, yeterli eğitim olanaklarından yoksun oldukları da göz önüne alındığında bu artış, ciddi riskleri de beraberinde getirmektedir.

Batı ile kıyaslandığında, Türkiye’nin görsel etkenlerden daha fazla etkilendiğini söylemek mümkündür. Teknolojinin önemli bir buluşu olan televizyona, batının buna müsait olan alt yapısı, okuma alışkanlıklarının varlığı ve sürekliliği dikkate alındığında, Türk toplumunun hazırlıksız yakalandığı söylenebilir.

Bugün reklamlardan dergilere, modadan sanata kadar Türkiye’nin cinselliğe bakışı değişmiş gözükmektedir. Bunun yanında değişim olarak görülen şey, toplumun cinsel davranışlarının özünü değiştirmemiş, çoğunlukla cinselliğin tüketimini sağlamıştır.

Örneğin, 1990'lı yılların ikinci yarısında, herkese hitap ettiği söylenen Televole programları, izleyicilerin duygularına seslenmiştir. Yoğun bir cinsellik, kadın tüketimi bu programlarda sıkça işlenmiştir. Ayrıca, futbolcular en şık kıyafetleriyle, lüks otomobilleriyle arka planlarına yerleştirilen hareketli müzikler eşliğinde ekranlara taşınmıştır.

Bu tür uyaranlarla kaçınılmaz şekilde karşı karşıya olan gençliğin cinsellik konusundaki bilgi düzeylerinin geçmişe oranla yükselmiş olması beklenirken, Aile Planlaması Derneğinin üniversiteye devam eden ve etmeyen öğrencilerin cinsel konulara ilişkin bilgi ve tutumlarını inceleyen araştırmasında, gençlerin cinselliğe ilişkin temel bilgilerden yoksun oldukları ve bu konuda eğitilmek istedikleri sonucuna ulaşılmıştır.

Sayfa 226–227

Türkiye’de (Nispi) Modernliğin Ön Şartı: Ahlaki Hassasiyet Kaybı

Türkiye’de ahlaki hassasiyetlerin kaybedilmesi adeta modernliğin ön şartı olarak kabul edilmektedir. Bu müstehcendir, edebe aykırıdır, zararlıdır gibi tepkiler gösterenler de gericilik ve çağ dışılıkla suçlanmaktadır. Bu yaklaşım, cinselliğin medya ve internette yanlış kullanımı ile ilgili mücadelede Türkiye’nin en büyük açmazlarından birini oluşturmaktadır.

Böyle olunca sanat icra eden bir takım insanlar işledikleri cinsellik suçlarına mantığa ters gelecek kılıflar aramaktadırlar. “Ankara’da yaşları 18'den küçük 7 kızın da aralarında bulunduğu 9 ayrı nitelikli cinsel saldırı suçunun faili olduğu tespit edilen Devlet Opera ve Bale sanatçısı 31 yaşındaki Şahin Öğüt hakkında 7 ayrı soruşturma yürütülmüş ve hakkında 140 yıla kadar hapis istenmiştir. Şahin Öğüt mahkemede “mesleğim dinleyiciler için zevkli olabilir. Ancak icra edenler için sıkıntılı. Buna bir de geçim sıkıntısı eklenince, stres yumağı oldum” demiştir. Motosikletiyle dolaşıp karşılaştığı kadınlara tecavüz eden tenorün kendini savunuş biçimi Türkiye’de konuyla ilgili durumun ne kadar vahim olduğunun ispatıdır.

Sayfa 232

Türkiye’de Cinsel Davranışlarda Cinsiyete Göre Muamele

“Doğal gelişim sürecinde cinsel davranışlar üzerinde kızlarda psiko-sosyal etkenler daha etkili iken, erkeklerde hormonların etkisinin daha belirgin olduğu bildirilmektedir. Bu tür farklılıkların gelişmiş ülkelerde azalma eğilimi göstermesine karşın, Türkiye’de toplumsal ortamda büyük oranda sürdüğü görülmektedir.”

Sayfa 235

Türkiye’de Cinsel İstismar Üzerine Yapılan Bir Araştırma

Diğer bir mesele olan cinsel istismar konusunda Türk toplumundaki sıklığını araştıran az sayıda çalışma yapılmıştır.

İstanbul’daki liselere devam etmekte olan 1955 kız çocuğu arasında yapılan bir araştırmada 1871 (% 95,7) çocuğun cinsel istismarla ilgili soruya yanıt verdiği saptanmıştır.

Bu çocukların 250'si (% 13,4) cinsel istismara uğradığını bildirmiştir.

İki yüz elli kız çocuğunun 213'ü (% 11,3) cinsel bölgelerinin ellenmesi şeklinde ve 91'i (% 4,9) ise cinsel ilişkiye zorlanma şeklinde cinsel istismar bildirmişlerdir.

Bu veriler 54 (% 3) kız çocuğunun her iki tipte cinsel istismara uğradığını göstermiştir.

Cinsel istismar bildiren çocukların 81'i (% 32, 4) istismarcı ile ilişkisini sorgulayan soruya yanıt vermemiştir.

Geri kalan 169 çocuğun % 50'si bir yabancı tarafından istismar edildiklerini bildirmişlerdir.

Ensest vakası sadece 3 (% 1.8) çocuk tarafından bildirilmiştir.

İstismarcının cinsiyeti ise 211 çocuk tarafından bildirilmiştir.

Erkek istismarcı oranı % 92,9 iken kadın istismarcı oranı % 5,7 ve her iki cins tarafından istismar edilmiş olma oranı ise % 1,4 olarak saptanmıştır.

(Makale: Müjgan Alikaşifoğlu, “Cinsel İstismar”, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Pediatrik Aciller Sempozyum Dizisi, 2007, No: 57)

Türkiye’de yayımlanan gazetelerde gün aşırı aile içi ensest ilişki haberi bulmak artık çok kolay olmaktadır.

İzmir Bornova’da yaşayan Karayolları Genel Müdürlüğü’nden emekli 57 yaşındaki H.K’nın 12 ve 13 yaşlarındaki 2 kız torununa cinsel istismarda bulunması, Bursa’da gittiği markette, 11 yaşındaki kız çocuğụna cinsel tacizde bulunan 36 torun sahibi Lütfi Yeşilbahçe’nin güvenlik kameralarına yakalanmasının ardından tutuklanması, Samsun’da kocası İstanbul’a giden Y.S’nın, kayınpederi Mehmet S.’nin tecavüzüne uğraması, gelinin eşinin baskı yüzünden şikayetini geri almak zorunda kalması” ensest ve çocuk istismarı ile ilgili acı Türkiye gerçeklerinden sadece birkaçıdır.

Sayfa 235–236

Türk Erkekleri ve Kadınlarının Cinselliğe Bakışı ve Cinsellik Yaşı

Genel olarak bakıldığında yapılan araştırmaların sonuçlarına göre Türk erkeklerinin yarıdan fazlası, tekeşliliğe inanmamakta ya da biraz inanmakta ve duygusallık olmadan cinselliğin yaşanabilir olduğunu düşünmektedir.

Yine Türk erkeklerinin çoğunluğu, cinselliği yetersiz yaşadığını ifade etmektedir. İhtiyaç ve dürtülerinin farkında olan bu erkekler, cinsel tercihlerinde dışa dönüktür.

Yine araştırmalara göre Türk kadınlarının yarısı ihtiyaçlarının ve dürtülerinin farkında olmakla birlikte, cinselliklerini kendi kontrollerinde yaşayamamakta ve eş olarak kendine güvenmemektedir.

Bunun yanında Türk kadınlarının çoğunluğu tek eşliliğe inanmakta ve duygusallık olmadan cinselliğin yaşanmaması gerektiğini savunmaktadırlar.

Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de cinsellik yaşı ortalaması 19.1'dir. Tam birleşme içeren cinsel deneyim yaşı ise kadınlarda 19.4 ve erkeklerde 18.8'dir. Tam bir birleşmenin olmadığı, sadece dokunarak, öpüşerek gerçekleşen cinsel deneyim yaşı ise daha düşük olmakla birlikte 17.6'dır. Bu oran kadınlarda 18.4, erkeklerde 16.9'dur.

Sayfa 236–237

Türk Toplumunun Cinselliğe Bakışı

Sonuç olarak “Türk toplumunun cinselliğe bakışında, cins ayırımına dayalı, erkek egemenliğinin vurgulandığı, cinsel bilgisizlik ve deneyimsizliğin sorunlara yol açtığı, doğal ve dürüst olmayan bir yapının varlığını sürdürdüğü görülmektedir.”

Bununla beraber değişen soysal kültürel yaklaşımlar ve genç nüfusun varlığı Türkiye’de çatışmalara yol açmaktadır. Sayıları her gün çoğalan cinsel hastalıklardan korunma, sağlıklı cinsel ilişki vb. durumlar ile ilgili gençlerin bilinçlendirilmesi önemli bir ihtiyaçtır.

Sayfa 237

Türkiye’de Seks İşçisi Çocuklar

Tüm dünyada seks işçileri olarak çalıştırılan çocuklar konunun diğer bir boyutudur, bu şekilde çalışan çocukların beden ve ruh sağlıkları çok büyük tehlikededir.

Günümüzde çocuk pornosu olarak kendini daha yaygın biçimde göstermektedir. Çocuk pornografisi, genel anlamda 15 yaş altındaki kız ve erkek çocuklarının cinsel istismarını içeren filmler ve resimlerden oluşan, uluslararası olarak da yasaklanmış olan zararlı pornografi türüdür. Bu tür filmlerin çekilmesi, üretilmesi, indirilmesi, dağıtılması, paylaşılması, cezası ağır olan bir suçtur.

Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Esin Kuntay ile Doç. Dr. Güliz Erginsoy’un yaptığı araştırmalara göre, sadece İstanbul’da 500 kız çocuğu seks işçisi olarak çalışmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, 30 çocuktan 2'si 12 yaşında, 4'ü 13 yaşında, 3'ü 14 yaşında, 3'ü 15 yaşında, 4'ü 16 yaşında ve 3'ü de 17 yaşında ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları ortaya çıkmıştır. 2007 yılında internet suçları kapsamında yürütülen çalışma sonucunda ise bilgisayarına onlarca çocuk pornosu indiren insan yakalanmıştır ve bu insanlar mahkemeye sevk edilmişlerdir.

Sayfa 300

Cinsiyet Farklılığı ve Cinsel Yoksunluğun Dindarlıkla İlişkisi

Cinsiyet farklılıkları ile cinsiyet ve evlilik konularında sunulan bazı kanıtlar, dini davranışta cinsiyet motivasyonu sorunuyla ilgilidir. Sosyal bilimcilere göre dindarlığın bütün derecelerinde kadınlar erkeklerden daha yüksektir.

Kadınlar cinsiyet dürtülerini ifade etmede daha çekingen davranmaktadırlar. Tarih boyunca kadınların, enerjilerinin çoğunu kendilerini dine adama yolunda harcadıkları ve bunun onları bazen histerik bir duruma götürdüğü ile ilgili kanıtlar bulunmaktadır. Muhtemelen kadınlardaki dine adanmışlık kısmen başka türlü ifade edilemeyen bir yöne kanalize olmuş enerji tarafından güdülenmektedir.

Bazı bulgular, yüksek derecedeki dindarlığın düşük derecedeki cinsel aktivite ile ilgili olduğunu göstermektedir. Bu sonuç, dinsel ve cinsel aktivitelerin benzer ihtiyaçları tatmin etmenin alternatif yolları olabileceği düşüncesini desteklemektedir.

Eğer cinsel yoksunluk dini aktivite için bir faktör ise, evlenmemiş insanların evli olanlardan daha dindar olmaları gerekir. Çünkü bekârların genelde cinsel aktivite imkânlarının az olduğu düşünülür ki, sosyal araştırmalar bekârların evlilerden bir miktar daha dindar olduğunu göstermektedir.

Şu da hatırlanmalıdır ki yaşlılık, cinsel içgüdünün büyük oranda zayıfladığı ve insanın hayatında en çok dindar olduğu dönemdir. Ergenlik dönemindeki ani değişimlerin bu dönemde zirveye ulaşan cinsel suçluluk duyguları nedeniyle olma ihtimali vardır.

Sayfa 310–311

Dinin Cinsel Sosyalleşmeye Olumsuz Etkisi

Olumsuz açıdan ise (dinin kişisel entegrasyonun bozulmasındaki rolü ile ilgili olarak) aşağıdaki bulgular söz konusudur:

Dindarlığın, otoriteryanizm ve dogmatizm ölçümlerinde görünen dar görüşlülük ile ilgili olduğu görülmüştür. Dindar insanların daha kolay yönlendirilebilir ve daha bağımlı olduğu bulunmuştur. Tutucu bir dindarlığın bilimsel gelişmelere engel olma ihtimali olduğu ve bunun da bazı cinsel sorunlara neden olduğu üzerinde durulmaktadır. Psikolojik testlerden elde edilen bulgulara göre dindar öğrencilerin daha çok kişisel yetersizlik ve kaygı yaşadıkları görülmüştür.

Sayfa 311

--

--