Dinler Tarihine Giriş — İnceleme

Annemarie Schimmel - Dinler Tarihine Giriş — İnceleme

Samet Onur
Türkçe Yayın

--

İnceleme

Dinler Tarihi Hakkında Yüzeysel Bir Kaynak

Annemarie Schimmel’in 1955 yılında yayımlanan “Dinler Tarihine Giriş” adlı eseri, yazarın ders notlarının kitaplaştırılmış hâlidir.

“Dinler Tarihine Giriş” ön söz ve üç bölümden oluşmaktadır. Ön sözde Din Tarihi, Din Fenomenolojisi, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi ve Din Felsefesi alanlarının tanımları yapılmakta ve bu alanlar hakkında kısa bilgiler verilmektedir.

Kitabın üç bölümünün ilki “Beşerî Dinler” (s. 19–135) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde oldukça özet bir şekilde İptidaî Dinler, Çin Dinleri, Şintoizm, Eski Amerikan Dinleri, Eski Mısır, Sümer ve Akad Dinleri, Eski Yunanistan, Romalılar, Jermenler, Keltler, Eski İran Dini, Maniheizm ve Hint Dinleri üzerinde durulmaktadır.

Yazar, “İptidaî Dinler” alt başlığında fetiş, tabu, kurban, animizm, ruh gibi kavramlar üzerinde durmakta ve bunları açıklamaktadır. Diğer alt başlıklarda ise o kültürün dini hakkında bilgiler vermektedir. Anlatılan dinlerle ilgili yer yer kendi kaynaklarından bazı alıntılar da yapılmaktadır. Bölüm sonunda bahsi geçen dinler hakkında birkaç bilgi dışında bir şey öğrenemediğimi söylemem gerek. Galiba böyle olmasının sebebi söz konusu kitabın hem yazıldığı tarihten dolayı yeterince kaynağa ulaşamaması hem de ders notu olmasından dolayı konuları yüzeysel işlemesi. Ayrıca anlatılan konular belli bir tertibe sahip olmadığı için bir bütünlük de maalesef oluşmuyor.

İkinci bölüm “Semavî Dinler” (s. 135–197) başlığını taşımaktadır. Ankara İlahiyat Fakültesinde İslam Tarihi ayrıca işlendiği için Schimmel İslâm’ı bu dinler arasında işlemediğini son sözde belirtiyor. Yani burada sadece Yahudilik ve Hristiyanlık söz konusu ediliyor.

İkinci bölümün ilk alt başlığı olan “İsrail / Yahudilik” kısmı sadece 19 sayfalık bir yekûn tutuyor. Yazar burada doğrudan Eski Ahid’in içeriğinden bahsetmeye başlıyor. Yahudiliğin tarihi serüvenine dair derli toplu bir malumat vermiyor. İlerleyen sayfalarda bazı tarihi bilgiler verilse de bunların oldukça yetersiz olduğunu söylemeliyim. Kitapta Eski Ahid’in bölümlerinden bahsedilen yerler boyunca bazı alıntılar yapılmaktadır. Daha sonra Yahudilik ile ilgili olarak tanrı tasavvuru, ibadetler üzerinde kısaca durularak bu konu bitiriliyor.

İkinci bölümün ikinci alt bölümü “Hristiyanlık” konusu üzerinde duruyor. Burada da ilk olarak bu dinin kutsal kitabı olan “İncil” üzerinde durulmakta, daha sonra Hz. İsa’nın hayatına kısaca temas edilmektedir.

Kitabın en başarılı bulduğum kısmı burası. Yazarın içinde büyüdüğü kültür olmasından dolayı galiba burası Yahudiliğe göre daha detaylı işlenmiş. Schimmel, uzmanlık alanı olan mistik akımlar konusunda Hristiyanlıktaki birçok mistik cereyana temas etmektedir. Hristiyanlıkta da tasavvufta olduğu gibi nefes temrinlerinin olması beni şaşırttı açıkçası.

Daha sonra Papalık, iskolastik felsefe, Protestanlığın ortaya çıkışı konuları işlenmekte ve ibadetler üzerinde kısaca durulduktan sonra 1945/46 yıllarındaki kilise yılı örneği verilerek konu bitirilmektedir.

Kitabın üçüncü bölümü ise “Dinler Tarihi Sözlüğü” (s. 197–300) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde şu sözlükler yer almaktadır:

- Dinî Şahsiyetlerin ve İlahî Varlıkların İsimleri (s. 199–243)
- Dinlerin ve Dinî Cereyanların İsimleri (s. 243–253)
- Kitapların İsimleri (s. 253–263)
- Din Tarihinde Kullanılan Bazı Tabirler (s. 263–301)

Sonuç olarak “Dinler Tarihine Giriş” kitabı yazıldığı zamana göre değerli sayılabilirse de, günümüzde verdiği bilgilerin oldukça yetersiz, kapsamının oldukça dar ve dilinin biraz eskimiş olduğunu söylemeliyim.

Alıntı

Din Bilgini ve İlahiyatçı Arasındaki Fark

Fakat, din bilgilerinin hangi tarafı ile meşgul bulunursak bulunalım bir şeyi daima göz önünde tutmalıyız:

Din, ne filoloji vasıtasıyla, ne de sosyolojinin verdiği kanunlarla, ne de en ince psikolojik metodlarla izah edilebilir. Dinin dış olayları, tavsif edilebilecek bir şeydir; dinin aldığı şekilleri, muhtelif ilimlerin elimize verdiği vasıtalarla araştırmak mümkündür ama, dinin özel mahiyetini bu gibi vesilelerle tanıyamayız.

Dinî saha, bütün ilmî sahalardan ayrıdır; bu sahaya giren insan, Hz. Musa’nın huzurda bulunduğu zaman havf ve zevkle titreyişi gibi, dünyanın en esrarengiz sahasına girdiğini bilmeli, evvelâ sükût ve hayranlıkta kalmalıdır.

Mamafih din bilgininin vazifesi, tahsisen bir dinin doğruluğunu ispat etmek değildir; bu, onun, ilâhiyatçılara bıraktığı bir ödevdir. Her ilâhiyatçı, kendi akîdelerinin hakikatini müdafaa etmeye çalışır, bu işte de, ilâhiyatçı sıfatıyla, haklıdır.

Din bilgini ise, objektif bir gözle bakmaya çalışmalı her dinde gizli olan hakikati anlayıp anlatmaya uğraşmalıdır. Kendi dininin ülkülerini, başka dinlerin ülküleri ile mukayese etmelidir; kendi dininin zayıf gibi gelen noktalarını, başka dinlerin zayıf görünen noktaları ile karşılaştırmalıdır.

Fakat yanlış bir perspektifle, yabancı dinlerin ilk anda acaip görünen hususiyetlerini derhal kat’î hatalar olarak tavsif ve reddetmemelidir. Çünkü Allah birdir ve bütün dinlerde, en iptidaîlerde bile, insanlar, muhtelif isimlerle isimlendirilen bu Allah’a tapmışlardır. Din bilgisi ile meşgul olan insan, elest gününden başlayan bu büyük ibadet hareketine şahit olmak saadetine nail olur.

Din bilgisinin bu özelliği, İsveçli büyük episkopos Nathan Söderblom’un vefatından birkaç dakika evvel söylediği bir sözden belli olur. Söderblom demişti ki: “Biliyorum ki, Allah yaşıyor. Bunu din tarihinin verdiği malumatla ispat edebilirim.”

Sayfa 16

--

--