Düşün! Bir de Sağlıklı Düşün! — İnceleme ve Alıntılar

Yasin Ramazan - Düşün! Bir de Sağlıklı Düşün! — İnceleme ve Alıntılar 68

Samet Onur
20 min readMar 13, 2022

İnceleme

Sağlıklı Düşünmeye Ulaşmak Bitmek Bilmeyen Bir Süreçtir

Yasin Ramazan’ın “Düşünmenin Alfabesi” kitabının geliştirilmiş, eklemeler yapılmış ve hikaye, karikatürlerle zenginleştirilmiş olan “Düşün! Bir de Sağlıklı Düşün!” kitabı, sağlıklı, eleştirel düşünme yolunda rehberlik etmek için yazılmıştır.

Yasin Ramazan, bu kitabında daha tutarlı, daha mantıklı ve daha az yanlış içeren düşünme sürecinin nasıl olması gerektiğini madde madde anlatıyor. Bunlara ilaveten düşünmeyi salt zihinsel bir süreçten çıkararak hayata entegre etmenin yollarına da işaret ediyor.

Yazar, bu değerli rehber kitabında sağlıklı düşünmenin gerekliliği üzerinde durduktan sonra, eldeki bilginin analizinin nasıl olması gerektiğini, analizi yapılan bilgi ve bunla ilgili bireyin ulaşabildiği bilgilerden nasıl yeni bir bilgiye ulaşıp yeni bir fikir üretileceği üzerinde durmakta, daha sonra bilgiye ulaşma yolunda açık görüşlü olmanın önemine yoğunlaşmakta, bunun devamında açık görüşlü olabilmek için gereken iletişimin nasıl kurulacağı hakkında bilgiler vermekte, daha sonra da bütün bu süreçlerin sonunda hedeflenen şey olan sorun çözmenin nasıl mümkün olabileceği hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Aslında kitabın ana hedefi olan sağlıklı düşünme sürecinin en önemli aşamalarının büyük çoğunluğu böylece tamamlanmaktadır.

Kitabın ilerleyen sayfalarında ise sağlıklı düşünmenin önündeki engellerden ve yaygın düşünme hatalarından bahsedilerek sağlıklı düşünme yolunda yolda kalmamak için nelerin gerekli olduğu ifade ediliyor. Son bölümde ise kitabın özeti sayılabilecek mahiyette sağlıklı düşünme yolunda kısa yazılar şeklinde 21 adımdan bahsedilmektedir.

Kitabın her bölümünün başında o bölümle ilgili bir hikâye yer almakta, her bölümün sonunda ise anlatılanların özeti verilmektedir. Ayrıca kitapta birçok kare kod yer almakta ve bunlar konu ile ilgili yazı, biyografi ve videolara yönlendirmektedir. Yine kitap gençlere yönelik olduğu için bol bol karikatür yer almaktadır. Bunların birçoğunun insanı tebessüm ettirdiğini söylemem gerek.

Yasin Ramazan’ın üslubuna gelecek olursam anlaşılır ve sade bir dil tercih ettiğini belirtmem gerek. İşlenen konunun pekişmesi adına kitap, birçok örnekle zenginleştirilmiş. Konunun daha anlaşılır olması için büyük çaba harcanmıştır.

Yazar, kitabını 9 bölüm hâlinde oluşturmuştur. Bölüm başlıkları şöyle:

1. Sağlıklı Düşünme
2. Çözümleme (Analiz)
3. Yaratıcılık
4. Açık Görüşlülük
5. İletişim
6. Sorun Çözme
7. Sağlıklı Düşünmenin Önündeki Engeller
8. Yaygın Düşünme Hataları
9. Sağlıklı Düşünme Yolunda 21 Adım

Bu bölümler arasında en beğendiğim “Çözümleme (Analiz)” bölümü oldu. Burada çok detaylı şekilde bir veriyi veya metni nasıl incelemek gerektiği üzerinde durulmaktadır. Yine bu bölümde bilginin kaynakları, bir şeyi neden öyle düşündüğümüzü tespit etmenin yolları, bilginin kanıtlarının neler olduğu, bir tartışmada izlenmesi gereken yollar, bir iddiayı ele alırken dikkat edilmesi gereken yollar gibi edindiğimiz bilgilerin açıklanması ve incelenmesi yolunda değerli bilgiler bulunmaktadır.

Kitabın her bir bölümü çok değerli; ancak bazı bölümleri bana daha yol gösterici oldu. Bunlardan birisi de “Sağlıklı Düşünmenin Önündeki Engeller” bölümü oldu. Burada kişinin sağlıklı düşünmesini ciddi şekilde engelleyen, hakikatin üstüne büyük bir set çeken birçok konu ele alınmaktadır. Özellikle hayatlarının baharında olan gençlere böyle yanlışlardan uzak durmaları için bu bölüm ayrı bir kitapçık olarak dağıtılabilir düzeyde değerli bilgiler ve tespitler içermektedir. Ramazan’a göre sağlıklı düşünmenin önündeki bazı engeller şunlar:

1. Irkın ve cinsiyetin üstünlük sanılması
2. Benmerkezcilik
3. Âşinalık
4. Hüsnükuruntu
5. Alışkanlık
6. Bilmediğine ikna edilmek
7. Otorite
8. Ayrımcılık
9. Manipülasyon
10. Zayıf sezgiler
11. Bakış açısı
12. Bâtıl inançlar
13. Kontrolden çıkmış duygular
14. Toplumsal uyum ya da kabul görme kaygısı

Kitabın bir diğer değerli ve okurken açıkçası en zevk aldığım bölümü “Yaygın Düşünme Hataları” oldu. Burada yazar, birçok düşünme hatasını kısaca izah ettikten sonra her bir hata için açıklamalı birçok örnek vermektedir.

Kitabın özeti sayılabilecek olan “Sağlıklı Düşünme Yolunda 21 Adım” başlıklı son bölüm, kitap boyunca anlatılanların 21 maddede toplanıp, derlenmesi gibi olmuş. Ramazan, 21 farklı maddenin her birinin girişinde seçtiği başlığa uygun olarak hikâye, masal, şiirler vermekte, ardından birkaç paragraflık açıklamalar yapmaktadır. Bana göre değerli olan 21 maddeyi sizlere sunmak istiyorum:

1. Gözlemle ve Veri Topla
2. Çözümle ve Sentezle
3. Şüphe Et, Sorgula
4. Hayal Dünyanı Zenginleştir
5. Anlamlı Sorular Sor
6. Açık Görüşlü Ol
7. Anlam Dünyanı Sağlıklı Kaynaklardan Besle
8. Aklını Kullan
9. Düşüncenin Mimarı Sen Ol
10. Gereksizden Uzak Dur
11. İletişim Kur, Ekip Çalışmasını Destekle
12. Kendime Dürüst Ol ve Entegrasyonu Göz Ardı Etme
13. Sağlıklı Beslen, Sağlık Yaşa
14. Araştırmadan Hüküm Verme
15. Çeldiricilere Karşı Uyanık Ol
16. Empati Kur
17. Sağduyu ve Nezaketi Elden Bırakma, Alçak Gönüllü Ol
18. Aşırılıklardan Kaçın
19. Düşünce Hatalarından Uzak Dur, Gerçeğin Peşinde Ol
20. Güçlü Dur, Açık Yürekli ve Cesur Ol
21. Bilgi Sahibi Olmadan Eleştirme ve Yargıda Bulunurken Dürüst Ol

Kitap bölümleri, içerikleri ile dolu dolu. Ancak 13. madde olan “Sağlıklı Beslen, Sağlık Yaşa” bölümü kitabın içinde kendine bir bölüm hâlinde yer bulsa, detaylı şekilde açıklaması olsaydı çok daha iyi olabilirdi. Çünkü sağlıklı düşünmek sadece zihinsel bir süreç değil, bedenin de buna dâhil olduğu bir süreçtir. Zihinsel sürece aşırı odaklanıp bedeni ıskalamak yaygın bir hata gibi duruyor.

Sonuç itibariyle Yasin Ramazan’ın bu değerli kitabı, sağlıklı düşünme yolunda sağlam adımlar atmak isteyenlerin başvurması gereken bir eser olarak duruyor.

Alıntılar

Düşüncelerin Oluşumu ve Düşünceye Saygı

Birey Kendi Şartları ve Yetenekleriyle Var Olur

Maddî ve manevî ihtiyaçları dengeli bir şekilde karşılandığında, birey kendi varoluş alanını genişletmeye başlar. İnsan için her zaman bulunduğu durumdan daha iyi bir durum vardır. Bunun bilinciyle düşüncelerini, inançlarını ve bunların doğurduğu davranışları sorgular. Bu sayede kendine özgü şartların ve yeteneklerinin farkına varır. İnsana verilen yeteneklerin, bedenin, şartların tümü kişinin kendi sorumluluğunu oluşturur.

(Yaşam Koşullarının Farklılığı)

Kimsenin şartları diğeriyle aynı değildir. Bu, aynı zamanda kimsenin imkânlarının diğeriyle aynı olmadığı anlamına da gelmektedir. Demek ki birey, kendi imkânlarını keşfettikçe kendini hangi konuda, nasıl geliştireceğinin farkına varır ve gayretini o yöne yoğunlaştırır.

(Birey Olma Sürecinde Farklı Olan Yetenek ve Şartların Kullanımı)

Herkesin kendine özgü yetenekleri ve şartları olduğundan, herkes kendine özgü gelişimini sağlayarak kendi adına düşünmeli ve kendine ait bireysel yorumunu oluşturmalıdır. Bu, aynı zamanda her bireyin yaratılıştan farklı olmasındaki anlamı da göstermektedir.

(Şartların Farklılıklarını Görmezden Gelmek)

Eğer bireyler kendi düşünme süreçlerini ve bu sürecin sonucundaki düşüncelerini denetlemez ve şartlarının farklılıklarını gözetmezlerse, toplumda bilgi ve düşünceye dair kesinlik iddialarına sahip fanatikler ve aşırı uçlar ortaya çıkabilir.

(Düşüncelere Saygı)

Her ne kadar insanlık, ortak bir tabiata sahip olsa da her bir insanın varoluş alanı ayrıdır ve saygı görmeyi hak eder. Farklı zaman ve yerde, farklı fikir ve inançların etkisiyle, içinde bulunulan toplumun değer yargılarıyla, psikolojik ihtiyaçlar nedeniyle insanlar gerçekleri kendilerine özgü şekilde tanımlayabilir ve buna göre davranış geliştirebilirler. Bu düşünce ve davranışlardan bazısı, doğruların şartlara bağlı olarak yorumudur, bazısı da tümüyle yanlış anlamalar, eksik tanımlamalardır. Yine de bireyler, gerçekleri bir kenara bırakarak düşünmeye ve davranmaya çalışmazlar.

(Hakikat Kimsenin Tekelinde Değildir)

O yüzden, kimsenin kendi düşüncesi tüm insanlığa dayatılacak “tek doğru” olarak görülemez.

(Farklı Düşüncelerin Olduğunu Bilmek)

Farklı düşüncelerin ve değerlerin olduğunu bilmek, bireyin kendi düşüncelerini ve değerlerini sorgulaması için birer fırsattır. Acaba doğruları, sandığı kadar sağlam temellere mi dayanmaktadır? Sahip olduklarını, konumunu, bilmediklerini göz önüne alan birey, doğru bildiklerinden vazgeçmeden, diğer insanların kendi doğrularını savunmasına anlayış gösterir.

(Doğruların Dayatmaya İhtiyacı Olmaz)

Dünyadaki zorbalıkların çoğu, insanların bu noktayı anlamamalarından doğar. Kendi doğrularını savunmak, kimseye, başkalarına dayatma yapma hakkı tanımaz. Başkaları bizim açıkça gördüğümüz gerçekleri görmüyor dahi olsalar, onlara doğruları en güzel şekilde anlatmaktan başka yol yoktur. Sağlıklı düşünme, hoşgörülü ve geniş görüşlü düşünmedir.

Sayfa 17–18

Öğrenme Bir Süreçtir

Yukarıda saydığımız etkenler, farklı doğruluk iddialarının ortaya çıkmasına neden olur.

Bunun bir diğer sonucu da bireyin kendi doğru bildiklerinin zamanla değişmesidir. Çünkü yukarıdaki etkenlerin hepsi, farklı zamanlarda bireyi etkiler. Örneğin bir insanın, zekâ ve bilgisi arttıkça, daha önce doğru saydığı şeylerin yanlışlığını görmesi mümkündür. Kendi doğru bildiklerinin mutlak olması, bazen kişiyi kendi bilgisinin mutlak olduğu yanılgısına düşürür.

Diğer bir deyişle, doğru olarak bilinen şeyin, neden doğru olduğunun da bilinmesi gerekir. Yoksa bu, bilgi değil bir görüş olur.

Öğrenme, büyük ölçüde hataların fark edilip giderilmesi ve oluşan boşlukların kapatılması demektir.

Sağlıklı düşünen birey, öğrenmeye her zaman açıktır.

Sayfa 26

Kanıtları Değerlendirmede Dikkat Edilecekler

Kanıtları kullanırken, kendi eğilimlerimizin de farkında olmalıyız. Sağlıklı düşünme, herkesten beklediği gibi kendi iddiasını da kanıtlara dayandıran düşünmedir. Eğer gerçekten aradığımız bir iddianın doğruluğuysa, kanıtları değerlendirirken şu hususlara dikkat etmeliyiz:

Tartışmada bir tarafı haklı çıkarmaya çalışmayın.

Benzer görüşleri kanıt olarak kullanmayın. (Einstein haklı çünkü Schrödinger’in fiziğinde de benzer sonuçlar çıkıyor, gibi.)

Uygun kanıtları cımbızlayıp, iddianızı zayıflatacak kanıtları göz ardı etmeyin.

Kanıtları düşüncenize uygunluğuna göre değil, ne kadar güvenilir olduklarına ve dayandıkları araştırmanın kalitesine göre değerlendirin.

Başkalarının kanıtlarını ince eleyip sık dokurken kendi kanıtlarınızı olduğu gibi bırakmayın.

Çözümleme bitmeden, incelediğiniz bir iddianın kanıtlarını çürütmeye çalışmayın. Bir yargıda bulunmak için önce neyin iddia olduğu, neyin kanıt olarak verildiği tam anlamıyla ortaya çıksın.

Kanıtları değerlendirmek suretiyle bir iddianın diğerlerinden farkı açıkça ortaya konmuş olur. Çözümleme, bu noktaya kadar başarılı bir şekilde ulaşmıştır.

Sayfa 65

Yargıya Varmada Dürüstlük

Çözümleme yapmanın esas amacı, bir iddianın doğru ya da yanlış olduğuna dair açık ve seçik bir yargıya varmaktır. Yargıya varmak, bir iddianın doğru veya yanlış olduğunu söylemek demektir.

Aklı başında insan, kanıtları sağlamsa yargıda bulunmaktan çekinmez. Çözümleme yaparak ulaştığı kimi sonuçlar, bireyin daha önce ciddi olarak üzerinde durmadığı varsayımları, ön yargıları, inançları açığa çıkarır. Çoğunlukla duygusal ve içgüdüsel temellere dayandığı için, sahip olunan inanç ve ön yargıları sorgulamak tehlikeli görünür. Oysaki esas tehlike, dayanakları olmayan inançları sahiplenmek, doğru olduğunu bilmeden iddiaları savunmak ve içinde bulunduğumuz topluluktaki yaygın görüşleri bilgi olarak kabul etmektir. Çünkü bunlar, bireyin gerçeklik arayışını baltalar.

Aklı başında insan, ona sunulan iddiaların ve kendi inançlarının doğruluğunu her şeyin üstünde tutar. Doğruları saklamaz ve yanlışa yanlış diyecek dürüstlüğü elden bırakmaz. Kanıtlar bir iddianın doğru veya yanlış olduğunu gösterdiğinde, onlara dair yargılarını belirtecek cesarete sahiptir.

Sayfa 66

Yargıya Ulaşmak için Dikkat Edilmesi Gerekenler

İddialarla ilgili bir yargıya ulaşmak için belli ayrımlar göz önünde bulundurulmalıdır:

1- Öncelikle, iddialarla iddiayı savunan arasında bir ayrım yapılmalıdır. İddia sahibine dair duygusal yaklaşımımız, yargımızı olumlu veya olumsuz etkiler.

2- İkinci olarak, iddianın ne söylediği ve nasıl söylendiği birbirine karıştırılmamalıdır. Yanlış bir iddia çok güzel ifade edilmiş olabilir. Aynı şekilde, doğru bir iddia, yanlış bir üslûba kurban gidebilir. Bu durum yargiyi etkilememelidir.

3- Üçüncü olarak, birinin neden söz konusu iddiayı ortaya attığıyla iddianın doğruluğu birbirinden ayrılmalıdır. Çünkü iddia belli dürtülerle veya amaçlarla ortaya atılmış olsa da değerlendirilmesi diğer iddialardan farklı değildir. Bu ayrım bizi, mesela duygu sömürüsüyle ikna olmaktan kurtarır.

4- Dördüncü nokta, iddiayı ortaya koyan kişiyle, o kişinin içinde bulunduğu grubu özdeşleştirmemek gereğidir. Belli bir düzeyde ortaklık olsa da, bir grubun üyeleri tümüyle homojen bir düşünce yapısına sahip olmaz. Bu yüzden bir iddia sahibinin dini, dili, ırkı, cinsiyeti, politik görüşü, yaşadığı yer ve zaman, iddianın değerlendirilmesine katılmamalıdır.

5- Beşinci nokta, iddialarla kişisel tercih ayrımıdır. Hangi , dondurma aromasının daha lezzetli olduğu, iddia değil kişisel tercih belirtir. Çünkü dondurmanın tadı zevkle ilgilidir. Tercihler için kanıtlanabilecek bir yön yoktur.

Son olarak, âşina olmak ve doğruluk ayrı ayrı şeylerdir. Bir iddianın yaygın olması, ona toplumda çokça atıfta bulunulması, iddianın doğruluğu için yeterli değildir. Yargıyı buna göre veremeyiz.

Sayfa 66–67

Değerlerini Kendi Keşfetmek Ayrıcalığı

Kimse tam anlamıyla mükemmel bilgiye sahip olamayacağı için, nesneler ve düşünceler arasında bağlantılar kurma çabası merakı doğurur. Meraklı birey; belirsizliği, bilgilerdeki ve inançlardaki boşlukları, uyumsuzlukları ve yanlışları fark eder ve onları bütüncül olarak algılama isteği duyar.

Bu yüzden, çoğu zaman doğru cevapların hazır olarak verildiği değil, merakın, sorgulamanın, şüpheciliğin geliştiği bir ortamda yetişen bireyler, zihnî ve ahlakî değerleri kendileri keşfederler.

Değerlerini kendi keşfeden bireylerin onlara daha sıkı sahip çıktığını görürüz. Çünkü meraklı bireyler, her bir değerin hesabını vermiş, ona sahip olmak için emek sarf etmiştir.

Hazır cevaplara alışan bireyin değerleri ise, aradaki bağlantıları kendi kurmadığı için hep sallantıda olacaktır.

Bunun için, soru sormaktan korkmamak, merak uyandıracak kitaplar, filmler ve aktivitelerle meşgul olmak, farklı tecrübeler edinilecek ortamları bulmak ve bilgi açısından bizi geliştirebilecek güvenilir kaynaklara ulaşmak gerekir.

Sayfa 72

Esnek Düşünmek ve Bağnazlıktan Uzaklaşmak

Esnek düşünmek, sınırları belirsiz ve “nereye istersem gider” şeklinde bir yaklaşım değildir. Aksine, bireyin kendi doğasını gözeterek, bilgisinin ve inançlarının sınırlarını keşfetmesine yardımcı olur.

Bilgi edinme yollarımız olan varsaymaya, akıl yürütmeye, deneyime veya sezgiye sınırsız güven, bağnazlık doğurur. Her şeye dair bilgisinin yeterli olduğuna inanan biri, elbette inançları ve bilgiyi sadece siyah veya beyaz olarak görür. Ancak bu durumda, gerçeklerin çeşitliliğini, yaratılıştaki detayları göz ardı ettiği için gerçeklikten uzaklaşır. Gerçeklerden uzaklaşması sonucunda ortaya çıkan belirsizlikleri, cevaplanamayan soruları, açıklaması olmayan olguları ya görmezden gelecek ya da onlar yüzünden sürekli sarsılacaktır. Bu anlamda, bağnaz düşünceler belirsizlik karşısında güçsüzdür.

Esnek düşünce yapısına sahip birey ise, kendi bilgi ve anlayışının sınırlı olduğunu baştan kabul ettiği için, belirsizlik durumunda hemen sarsılmaz.

Aklı başında insan, her konuda kesin yargılar vermekten kaçınır. Anlamadığı konularda anlamadığını kabul eder. Belirsizliklere, kendini bilgi bakımından güçlendirecek, düşünce bakımından derinleştirecek birer fırsat olarak bakar. O zaman bilmediği bir şeye düşman olmaz, Bu, kendi değerinin “değerini” görebileceği bir fırsat olur.

Sayfa 77

Farklı Düşünce ve Yaşamlar Tehdit Olarak Algılanmamalı

Bunun yanında, farklılıklar her zaman aynı ufuklar etrafında olmaz. Bir kültür veya toplumda farklı ufuklara sahip ve çeşitli yaşam tarzlarını benimsemiş insanlar bir arada yaşayabilirler.

Özellikle büyükşehirlerin ortaya çıkmasıyla, birbirinden çok farklı hatta birbirine ters inanç, düşünce ve davranışa sahip insanlar bir arada yaşamak durumunda kalmışlardır. Burada insanları bir araya getiren şey, paylaşılan ufuklar değil birlikte yaşamın faydalarıdır. Toplumsal faydanın devamı için, bu farklılıkların birer tehdit olarak görülmemesi, farklı yaşam tarzlarının birbirine saygılı şekilde varlıklarına devam etmesi gerekir.

Farklı ufuklara ve yaşam tarzlarına sahip insanlar, kendi dışındakilere yaşam hakkı tanıdıkları sürece hoşgörü ve adalet hüküm sürer.

Adaletsizlik ise toplumun tamamını ve birlikte yaşamın doğurduğu faydaları tehdit edecektir. Aklı başında insan, başkasının inanç ve düşüncelerine yaşam hakkı tanımanın kendi ufkunu tehlikeye sokmadığını bilir.

Herkesin aynı doğrulara inanması mümkün değildir. Farklı doğruluk iddialarının olması, bireyin kendi inançlarının doğruluğunu zayıflatmaz. Bir toplumda yaşayan insanlar, aynı soyut paydada buluşmak zorunda değildir. Karşılıklı saygının geliştirildiği, fırsat ayrımcılığına ve hoşgörüsüzlüğe engel olunduğu sürece, aynı toplumda herkes kendi ufkuyla yaşayabilir. Sağlıklı düşünme, farklılıklara hoşgörülü ve adaletli düşünmedir.

Farklılıkların yok sayılması, hiçbir düşünceyi daha güçlü kılmaz. Aksine hayat tarzlarının, kültürlerin, yörelerin, yaşın, cinsiyetin, sınıfın, fiziksel veya zihinsel kabiliyetlerin, dînî anlayışın ve milliyetlerin kendilerine has özelliklere sahip olması, düşüncelerin doğruluğunun test edilmesi için bir fırsattır. İndirgemecilikten uzak, çok katmanlı bir gerçeklik anlayışıyla, farklı söylemlerin bir arada yaşaması, mutlak ve göreceli doğruların ortaya çıktığı çoğulcu bir yapıyı doğurur.

Her yerde ve herkes için geçerli bir iddiadan mi bahsediyoruz yoksa iddiamız daha yerel bir düşünmenin sonucu mudur? Açık görüşlü birey, farklılıkları gözeterek doğrular hakkında daha bütüncül bir anlayış yakalamayı hedefler. Açık görüşlülük sayesinde, insanları baştan kategorize etmeden, bir yandan dinleyerek ve davranışlarını gözlemleyerek onları anlamaya çalışmak, diğer yandan kendini anlatacak en güzel yolları bulmak ve iletişimi korumak mümkün olur.

Sayfa 112–113

Düşüncede Kapsayıcılık

Düşüncede kapsayıcılık, birbiriyle örtüşmeyen, uyuşmayan hatta çatışan düşünceleri bir araya getirmez.

Kapsayıcı olmak için, farklılıklara ve çatışmaya rağmen ortak noktalar bulunmalıdır. Yani düşünceleri yozlaşmaya uğratarak kapsayıcı olunmaz. Kapsayıcı düşünce, daha genel ilkeleri ortaya atarak bir iş birliği olanağı ve anlayış ortamı sağlamaya çalışır. Çünkü çoğu zaman bir konuda detaylara takılmak, aslında ilkesel olarak bir araya getirilebilecek düşünce ve inançların birbirine tezat olarak görülmesine neden olur.

Farklı fıkıh mezheplerini örnek olarak düşünecek olursak, bahsettiğimiz ortaklık daha somut anlaşılır. Kan akmasının abdesti bozup bozmadığı konusunda farklı görüşlere sahip olsalar da, Hanefî ve Şâfiî mezhepleri namaz için abdestin gerekliliği konusunda uzlaşırlar.

Kapsayıcı olmak için, alçak gönüllü bir yaklaşımla, insanların kendi duygu ve düşüncelerini taşımaları hoş görülmelidir. İnsan, olaylara ve olgulara dair kendi yorumunun saygıyla karşılandığı ortamda kendini güvende hisseder ve etkileşime hazır olur. Bu yüzden, kapsayıcı bir düşünce, etkileşim sırasında insanlara yol gösterme ve hatalara karşı uyarma dışında bir rol üstlenmez.

Sağlıklı düşünme, iddiaları yarıştırmayı değil iddiaları güzel bir şekilde ifade etmeyi hedefleyen düşünmedir.

Sayfa 119

Anlamayı Kolaylaştırmak Açıklama Yapmakla Mümkün

Olan bitene dair açıklama bulmak, yemek içmek gibi bir ihtiyaçtır. Düşünceler açıklanır ki, anlaşılsın. Olaylar açıklanır ki, neden olduğu bulunsun, tekrar olup olmayacağı, olacaksa nasıl olacağı bilinsin. Her ne olursa olsun, ben düşüncemi söylerim, anlayan anlar, demekle iletişim kurulmaz. Anlamayan için kolaylaştırarak veya farklı şekillerde ifade ederek düşünceleri açıklamak gerekir.

Kendimiz bir konuya vâkıf olabiliriz ancak başkasının gözünden bakmadıkça, muhataplarımızın anlayışı hakkında yersiz çıkarımlar yaparız. Kendi düşüncemizi basit bir şekilde açıklasak belki anlayacak insanlar, ne yaptığımızı, ne dediğimizi, neden dediğimizi anlamadıkları için bize karşı çıkarlar. Kullandığımız akıl yürütme yöntemi, terimlerin anlamları, yaptığımız atıflar bilinmiyorsa, anlaşılmak için açıklama yapmak şarttır.

Açıklama yapmak kendini göstermek değil, meseleyi basitçe ortaya koymaktır. Bir konuyu açıklayan kişi, ne kadar bilgili ve zeki olduğuna dair dinleyicileri etkilemeye kalkarsa, açıklamak yerine konuyu daha da karmaşıklaştırır. Bunun yerine, dinleyiciler tarafından anlaşılması beklenen konuyla basit bağlantılar kurmak gibi bir yol izlemek, kafa karışıklığını giderecektir . Ağır konuları çocuklara masallarla anlatmak, vaazlarda dînî konulara güncel örnekler vermek bu tür bağlantılar kurmaya örnektir. Açıklama yoluyla, anlaşılmayan bir konu, dinleyenin diline çevrilir ve dinleyenin dünyasına sunulur.

Sayfa 143–144

Tümüyle Hatasız ve Eksiksiz Bir Görüş Yoktur

Bireyselliğin sınırlarına rağmen toplum bireylerin görüşlerinden oluşur. Bu da örneğin doktorların tanı koymasında, hâkimlerin karar vermesinde, eğitimcilerin öğrencileri yönlendirmesinde ve yöneticilerin hizmetlerinde hataların olmasını kaçınılmaz kılar.

Her ne kadar aynı topluluktaki insanların görüşleri birbirini düzeltebilecek ve tamamlayacak potansiyele sahip olsa da, insan bilgisinin sınırları ve düşüncenin oluşum sürecinden dolayı toplumu ilgilendiren bir konuda tümüyle hatasız veya eksiksiz bir görüş olabileceği beklentisi boşunadır. Yaşamı sürdürmek ve anlamlandırmak için sarf ettiğimiz çabalar, bir noktada bireysellik, diğer noktada toplumsallık nedeniyle doğan kusurların hepsini kapatmaya yetmez.

Aklı başında insan, kendinin ve içinde yaşadığı topluluğun sınırlarının olabildiğince farkında olarak sürekli öğrenmeye açık olur ve mutlak yargılardan kaçınır.

Sayfa 191

Hafıza Yaşananları Olduğu Gibi Kaydetmez

Hafıza, tecrübeleri tek açıdan birebir kaydeden bir kamera değildir. Olaylar ve hatta kendi düşüncelerimiz, uzun süreli hafızaya düzenlenmiş, değiştirilmiş, revize edilmiş şekilde aktarılır. Olay sırasında akıldan geçen düşünceler, hissedilen duygular, olayın nasıl yorumlanacağını belirler ve hatıralar hafızaya yorumlanmış şekliyle aktarılır. Bu demektir ki, bireyin aslında kendi hafızasına gereğinden fazla güvenmesi, onu sağlıklı düşünmekten alıkoyacaktır.

Sayfa 192

Düşüncenin Yeri Gelince Düşürülmesi Gerekir

Bir düşünce, kendimizin bir parçası olarak değil, taşınılan ve gerektiğinde bırakılabilecek, hatta daha iyisiyle değiştirilebilecek bir durum olarak ele alınırsa, onu daha iyi değerlendirmek mümkün olur.

Sayfa 193

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: İspat Yükü

İspat (veya Kanıt) Yükü

Bir iddianın yanlış olduğuna dair delil yoksa onun doğru olduğunu iddia etmek ispat yükü hatasıdır. Doğruluk da yanlışlık da kanıtlarla gösterilebilen değerlerdir. Bir iddianın doğru olduğuna dair kanıt yoksa yanlış olduğu söylenemez, yanlış olduğuna dair kanıt yoksa doğru olduğu ileri sürülemez. Yani, kanıtın yokluğu kanıt sayılamaz. Eğer bir iddianın doğruluğu veya yanlışlığına dair kanıt yoksa o iddianın zıddı ancak olasılık olarak iddia edilebilir. Bu demektir ki kanıtlanana kadar her iddia doğru veya yanlış olabilir.

(…)

- Hayaletlerin olmadığını kanıtlayamadığına göre hayaletler var.

Hayaletlerin olduğuna inanan biri, onların varlığını kanıtlayacak deliller ileri sürmekle mükelleftir. Yani iddiayı ileri süren, iddianın doğruluğu için kanıtları da beraberinde sunmalıdır. Kimse, hayaletlerin olmadığına dair kanıt ileri sürmemiştir ve muhtemelen hiçbir zaman da süremez. Çünkü bir şeyin olmadığını iddia etsek bile yokluğu kanıtlamak imkânsıza yakındır. Herhangi bir şey hayal edin, onun olmadığını kimse ispatlayamayacağı için var olduğunu iddia edebilir misiniz?

- Aşının işe yaradığına dair bir delil yok. O zaman aşı işe yaramıyor, demektir.

Bir iddiaya dair delilin olup olmaması, iddianın yanlış olmasından bağımsızdır. Doğru iddiaların da delili olmayabilir. Mesela doğum gününüzün aslında nüfus cüzdanınızda yazandan bir hafta önce olduğunu anne babanızdan öğrendiniz. Bu iddiayı onların kanıtlaması zor olsa da iddia doğru olabilir. Yanlışlığına hüküm vermek için elinizde delil olmadığı sürece, bu iddianın doğruluğu bir ihtimal olarak kalır. Aşının işe yaramadığına dair delil bulunana kadar, aşının işe yaradığı iddiası ile yaramadığı iddiası aynı ihtimali taşır.

Sayfa 221–222

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Otoriteye Yersiz Başvuru

Otoriteye Yersiz Başvuru

Birinin veya birilerinin otoritesine dayanan bilgilere sık sık güveniriz. Toplumsal hayatı mümkün ve istenilir kılan şeylerden biri, zaten her şeyi kendimizin öğrenmesine gerek kalmadan yaşayabilmektir. Herkes her şeyi tecrübe edemediği veya herkes her konuda uzmanlaşamadığı için, birbirimizin otoritesine güvenerek bilgi edinmek sorun teşkil etmez. Ancak bilgisine başvurduğumuz kişinin otorite olduğundan emin olmalıyız. Ayrıca bir düşüncenin doğruluğunu sadece bir otoriteye dayandırarak kanıtlayamayız. Aynı konuda başka görüş almadan veya kendi deneyim ve akıl yürütmelerimizi kullanmadan benimsenmiş düşünceler hataya fazlasıyla açıktır. Dahası, belli bir konudaki otorite, her konuda otorite olamaz.

(…)

- Karadelikleri bulan bilim adamı Stephen Hawking, Tanrı’nın olmadığını söylüyor.

Bir bilim adamının bilimsel görüşleri, kullandığı yöntem dikkate alınarak değerlendirilir. Tanrı’nın varlığı bilimsel yöntemlerle incelenecek bir iddia olmadığı için Hawking’in sözünün bilimsel olmadığı ortadadır. Elbette herkes Tanrı hakkında felsefî içerikli iddialara sahip olabilir. Ancak yukarıdaki gibi bir iddianın, Hawking’in bilim adamı olmasıyla desteklenmeye çalışılması, otoriteye yersiz başvuru hatası yapmaktır.

Sayfa 223–225

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: İndirgeme Hatası

İndirgeme Hatası

Bu düşünme hatası, bütün için doğru olan şeylerin, o bütünün her bir parçası için de geçerli olduğu varsayımından doğar. Daha da somutlaştıracak olursak, bir grubun özelliklerinin tüm üyelerince taşındığını düşünmek hatalıdır. Buradaki kafa karışıklığı, her bütünün, parçaların büyük hali sanılmasıyla ilgilidir. Yani bütünün özellikleri, farkında olmadan parçalarına indirgenir.

(…)

- Eğitim sistemi kangren olmuş, sorunların çözülmesine imkân yok. Bu okulda ne yaparsak yapalım sorunlar çözülmez.

Bir okul, eğitim sisteminin bir parçası olabilir. Bu anlamda sistemin sorunlarından bir kısmı -belki büyük bir kısmı- okulu da etkiliyordur. Ancak yine de, okuldaki sorunlar sistemin sorunlarıyla aynı değildir. Okul daha küçük olduğu için, özellikle okula has sorunların sistemden bağımsız olarak çözülmesi mümkündür.

Sayfa 228–229

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Bütünleme Hatası

Bütünleme Hatası

İndirgeme hatasının tersi, bütünleme hatasını doğurur. Yani bir parçanın özelliklerini, oluşturduğu bütüne atfetmek de bir tür düşünme hatasıdır. Bir grubun üyesi, grubun kendisinden farklı özelliklere sahip olabilir. Bunu gözden kaçırmak, bütünlüğün kendine ait özelliklerini görmezden gelmekle sonuçlanır.

- Araba almak için servet harcamayın. Küçük küçük aylık taksitlerle araba sahibi olabilirsiniz.

Bir arabanın ücretini küçük küçük taksitlerle ödemeniz, toplamda araba için servet ödemeyeceksiniz demek değildir. Bu yaygın pazarlama taktiği, alım gücünün üstündeki ürünleri tüketiciye satmak için, taksitlendirme yaparak ürünün fiyatının daha baş edilebilir gösterilmesi demektir. Taksitle alındığında muhtemelen daha da artacak araba fiyatının tamamı da taksitler gibi düşük hissedilir.

- Toplu taşımanın yaygınlaşması, hava kirliliğini nasıl azaltsın ki? Otobüsler, binek taşıtlarından daha fazla yakıt harcıyor.

Otobüsler trafiğin bir parçası olarak daha fazla yakıt harcıyorlar ama otobüs tercih edildiğinde trafikten binek taşıtlarının pek çoğu da eksilmiş oluyor. Yani tek tek özelliklerini karşılaştıracak olursak, doğru gibi duran bu iddia, onların bütünle ilişkisine baktığımızda hatalı sonuç veriyor. Otobüs çok sayıdaki kişiyi aynı anda taşıdığı için, trafikteki araç sayısı azalır. Bu sayede havayı kirleten gaz salınımı da azalacaktır.

Sayfa 229–230

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Kısırdöngü

Kısırdöngü

Bir iddianın doğruluğuna dayanak olarak yine aynı iddia verildiğinde düşülen hataya “kısırdöngü” diyoruz. Baştan kabul edilen bir iddia, sıklıkla farklı ifadelerle dayanak olarak verilir. Bu durumda aslında herhangi bir şey kanıtlanmış olmaz.

- Mucizelere inanmak imkânsız. Çünkü öyle şeylerin olması çok saçma.

Mucizeler alışılmadık olaylardır. Onların imkânsız olduğunu düşünmek için size saçma gelmesini kullanamazsınız. Çünkü o olay zaten size imkânsız göründüğü için saçma geliyor. Dolayısıyla, aslında mucizeler imkânsız çünkü mucizeler mümkün değil, demiş oluyorsunuz. Bu durumda da iddiayı destekleyecek bir kanıt sunulmadığı için düşünceniz hata içerir.

- Allah var. Çünkü Kur’an’da öyle yazıyor.

Kur’an’da Allah’ın var olduğunun söylenmesi, Allah’ın varlığına inanmanız için kanıt gösterilemez. Çünkü Allah’ın varlığına inandığınız için Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna inanıyorsunuz. Allah’ın varlığına inanmayan birini düşünelim. Ona “Kur’an’da böyle yazıyor, Allah var” demek, o kişi için ne ifade eder? Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu, Allah’ın varlığına dayandırıyorsunuz sonuçta. Bu demektir ki, aslında iddia ve gerekçeniz aynı iddianın farklı şekilde söylenişinden ibarettir.

(…)

- İyilik, kötülüğün olmamasıdır. Çünkü bir yerde iyilik varsa orada kötülük barınamaz.

Bu iddia, iyiliği kötülüğün olmaması olarak tanımlıyor. Bu tanımı desteklemek için de iyiliğin olduğu yerde kötülüğün var olmayacağını söylüyor. İkinci cümle, ilk cümlenin daha edebî söylenişinden ibarettir, gerçek bir dayanak değildir.

Sayfa 231–232

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Konuyu Saptırma

Konuyu Saptırma

Bir iddiayı görünüşte ilgili ama aslında dikkatleri saptırmaya yönelik başka bir iddiayla çürütmeye çalışmak, konuyu saptırma hatasına neden olur. Bu hata, tartışılan konuyla alakasız bir malzeme sunulduğunda ve böylece herkesin dikkati farklı bir sonuca yönlendirildiğinde başarılı olur. Ancak çıkan sonuç hatalı olduğu için düşünce desteklenmiş olmaz.

- Aşı hakkındaki tartışmaların onda biri dünyadaki açlık hakkında yapılsa daha az insan ölürdü.

Aşı hakkındaki tartışmaların yapılmasıyla dünyadaki açlık problemi birbiriyle ilgisizdir. Çünkü aşı hakkında konuşmak, açlık problemiyle ilgilenmeyi engellemez. Bu iddiayı ileri süren, aşıyı konuşmanın yersiz olduğunu söyleyerek ve daha önemli olduğunu ileri sürdüğü bir sorunu öne çıkararak konuyu saptırmaktadır. Aşıyla önlenecek hastalıklar ve açlığın neden olduğu ölümler birbirleriyle kıyaslanacak konular değildir.

– Afrika’da insanların giyecek ayakkabısı yok. Sen burada bindiğin arabanın vergisi yüksek diye şikâyet ediyorsun!

Eğer arabaya ödenen verginin yüksek olması, Afrika’daki insanlara ayakkabı sunacak olsaydı, bu iddia ciddiye alınabilirdi. Ancak bir yerde yaşanan yoklukla başka bir yerde yaşanan vergi adaletsizliği arasında nasıl bir bağlantı olabilir? İddia sahibi, Afrika’da insanların muhtaç olduğunu ileri sürerek, yüksek vergi ödesen bile haline şükret, demek istemektedir. Oysa, sahip olduklarının kıymetini bilmek ve şükretmek, hatalı uygulamalara itiraz etmeye engel değildir.

(…)

- İdam cezası cinayet suçlarını azaltmıyor olabilir ama öldürülen insanların aileleri ne olacak?

İdam cezasının suçlulara uygulanıp uygulanmaması, öldürülen kişilerin ailelerinin duygularından bağımsızdır. Eğer adaletin amacı suçu azaltmaksa, idam cezasının suç oranlarına nasıl etki ettiğine dair araştırma yapılmalıdır. Buradaki iddia, idam cezasının sonuçlarını tartışmayı bir kenara bırakıp öldürülen kişinin ailesinin intikam duygularını öne sürerek konuyu saptırmaktadır. Öldürülen kişinin ailesi, idam cezası uygulansa bile aynı öfke ve acıyı hissedebilir. Bu yüzden ayrıca tartışılacak bu konu, idam cezası uygulamasından bağımsızdır.

Sayfa 234–236

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Aceleci Genelleme

Aceleci Genelleme

Yeterli delil olmadan yapılan genellemeler düşünce hatalarına neden olur. Bir genellemeyi destekleyen izole edilmemiş, konuyla bağlantılı ve normal yeterince durum yoksa genelleme aceleyle yapılmış demektir. Eldeki delillerin ağırlığı abartılarak genelleme yapıldığında da aynı hata ortaya çıkar.

- Bizim mahallede göçmen bir çocuk arkadaşıyla kavga etmiş. Göçmenler böyle saldırgan oluyor işte.

Tek bir olaydan yola çıkarak göçmenlerin tamamına dair yargıda bulunamazsınız. Olayın içeriğinin bilinmemesinden ayrı olarak, saldırgan bir göçmene rastlansa bile bu durum göçmenlere genelleştirilecek kadar gözlenmemiştir. Özellikle cinsiyetçilik ve ırkçılık, bu tür aceleci genellemelerle yayılmaktadır.

Sayfa 236

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Sahte İkilem

Sahte ikilem

Sahte ikilem hatası, bir konuda seçenekler ikiye indirilip birinin tercih edilmeye zorlanmasıyla yapılır. Buradaki amaç, alternatif seçeneklerin gözden kaçırılmasıdır. Kimi zaman da her ikisi birden yanlış olabilecek seçeneklerden biri doğru gösterildiğinde bu düşünce hatası ortaya çıkar.

(…)

- İnsan mı daha önemli toplum mu? Lütfen insanların yaptıklarına karışmayın.

Toplum insanlardan oluşur. Dolayısıyla toplumun yararı gözetilirken aslında insanın yararı gözetilmektedir. Kimi zaman bireyin yararları ile toplumun yararları çatışabilir, bu durumda hukuksal birtakım düzenlemeler devreye girer. Örneğin arabanızı istediğiniz yere park edemezsiniz. Yol geçişini kapatıyorsa arabanız çekilir. Bu kuralın uygulanması, hem toplum hem de birey için yararlıdır. Fakat yukarıdaki iddia sahibi, insanla toplum arasında kurduğu hatalı ikilemle, bireyin özgürlük alanını sonuna kadar genişletmek ister. Toplumda bireylerin özgürlük alanı, diğer bireyleri rahatsız etmeyecek kadar genişleyebilir. Bu yüzden özel alanda (mesela evinde) insanların yaptıklarına karışamayız ama kamusal alanda (mesela bir parkta) kuralların işlemesi gerekir. İnsan ve toplum arasındaki sahte ikilem, bu detayları gözden saklamayı hedefler.

- Bu konuda benim tarafımda mısın, karşı tarafta mı?

Senin tarafında da değilim karşı tarafta da değilim. Böyle bir durum mümkündür. Sahte ikilem, sizi kendi tarafına çekmek isteyen insanlar tarafından yaygın olarak kullanılır. Konunun bir önemi yoktur. Benim tarafımda değilsen, karşımdasındır, diyerek bir yandan seçenekleri ikiye indirirken, diğer yandan sizi düşmanlıkla tehdit eder.

- Polis, istediğini, istediği zaman arayabilmeli. Güvenlik, özgürlükten önce gelir.

Elbette toplumda güvenlik özgürlükten önce gelir. Ancak güvenlikle özgürlük arasındaki sınırlar bu kadar basit değildir. Polisin güvenliği sağlaması, özgürlüğün yaşanabilmesi içindir. Bunun için toplumun üzerinde uzlaştığı kanunlar gereği, polis ancak belli şartlar altında ve kanuni gerekçelerle arama yapabilir. Yukarıdaki iddia sahibiyse, polisin istediği zaman aramasının güvenlik adına zorunlu olduğunu kabul ettirmek için, sahte bir ikilem kurmaktadır. Eğer polisin istediği zaman arama yapmasını kabul etmezseniz, sizi sanki güvenliği hafife alıyormuşsunuz konumuna sokar.

- Ya üniversite bitirip memur olursun ya da aç kalıp sürünürsün.

Bu iddia, üniversite ile açlık arasında sahte bir ikilem kurarak muhatabı üniversitede okumaya zorlamaktadır. Hâlbuki iş-güç ve meslek sahibi olmanın tek yolu memur olmak değildir. Üstelik üniversite bitirmenin memur olma garantisi de yoktur. Pek çok üniversite mezunu işsiz kalır veya memur olsa bile geçimini sağlamakta güçlük çeker. Bu gerçekleri göz ardı ederek, üniversite okumak ve aç kalmak arasında kurulan ikilem, üniversiteye gitmeden meslek sahibi olmak veya üniversiteye gidip memurluk dışında bir iş yapmak gibi alternatif seçenekleri saklayarak düşünme hatasına sebep olur.

Sayfa 238–239

Yaygın Düşünme Hataları Örnekleri: Sahte Neden

Sahte Neden

İki olay arasında desteksiz bir nedensel bağlantı kurarak yapılan düşünme hatasına “sahte neden” denir. Art arda gelse de iki olay her zaman nedensel olarak birbiriyle bağlantılı olmak zorunda değildir. Bu hatadan kaçınmak için yapılması gereken, neden olarak düşünülen olayın olmadığını varsaymaktır. Eğer sonuçta bir değişiklik olmayacaksa, o zaman sahte neden hatası yapılıyor demektir.

- Eğitimli insan oranı arttıkça ahlak bozuluyor. Demek ki eğitim ahlakı bozuyor…

Eğitimli insanın ahlakının nasıl bozulduğuna dair bir kanıt sunulmadığı sürece, bu bağlantı sahtedir. Eğitim, insanların ahlakını bozmaz. Ancak eğitim seviyesinin yükselmesi sırasında olan başka şeyler, mesela şehirleşme, yabancılaşma, kültürel çatışma gibi olguların ahlakın bozulmasıyla ilgili olduğu söylenebilir. Bu durumda, eğitimin suçlanması yerine, eğitimi şekillendiren etmenlerin araştırılması gerekir. Bu iddia özelinde, örneğin şehirleşme hem eğitim oranını arttıran hem de ahlakî dejenerasyona neden olan gerçek etmen olabilir.

- Allah fakir insanların olmasını istemeseydi, zenginleri daha cömert yaratırdı.

Fakirliğin nedeni, zenginlerin daha az cömert olması değildir ki! Eğer gelir ve refah dengeli dağılabilseydi, zenginlerin cömert olmasına gerek olmazdı. Buradaki iddia, zenginliği ve fakirliği “Allah’ın değişmez emri” bir durum olarak kabullenip nedenselliği metafizik bir boyuta taşımaktadır. Oysaki fakirlik ortadan kalkmasa bile, çalışanın emeğinin karşılığını âdilce alabildiği bir toplumsal yapıda, zenginin fakire cömertlik yapmasına gerek bile olmaz.

(…)

– Medya haber yaptığı için aile içi şiddet artıyor.

Medyanın haber yapması, aile içi şiddeti ortaya çıkarır. Şiddetin görülmesi ve alenîleşmesi, şiddeti normalleştirebilir, şiddete meyilli kişiyi cesaretlendirebilir ama şiddet göstermeyecek kişiyi saldırgan hale getirmez. Yani aile içi şiddetin haber olması, şiddet olduğu içindir. Şiddetin olması, haber yapıldığı için değildir. Bu iki olayın birlikte ele alınması, nedensel ilişkinin yönü konusunda iddia sahibini şaşırtmıştır. Haber yapılmasa, şiddet olmayacak mıdır? Bu sorunun cevabı, burada sahte neden hatası yapıldığını gösterir.

Sayfa 239–241

Üçlü Filtre Testi

“Sokrat’ın bir tanıdığı, bir gün büyük filozofa rastladı ve dedi ki:

- Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?

- Bir dakika bekle, diye cevap verdi Sokrat. Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna Üçlü Filtre Testi deniyor.

- Üçlü filtre?

- Doğru, diye devam etti Sokrat. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Bu, ona üçlü filtre testi dememin sebebi. Birinci filtre, Gerçek Filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?

- Hayır, dedi adam. Aslında bunu sadece duydum ve…

- Tamam, dedi Sokrat. Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim: İyilik Filtresi. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?

- Hayır, tam tersi…

- Öyleyse, diye devam etti Sokrat. Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin. Çünkü geriye bir filtre daha kaldı: İşe Yararlılık Filtresi. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey, benim işime yarar mı?

- Hayır, gerçekten değil…

- O halde, diye tamamladı Sokrat. Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse, bana niye söyleyesin ki?”

Sayfa 293

--

--