Kedinizle Tanışın — İnceleme ve Alıntılar

Desmond Morris - Kedinizle Tanışın — İnceleme ve Alıntılar 96

Samet Onur
17 min readApr 28, 2023

İnceleme

Kedilerin Dünyasına Bu Kapıdan Giriniz

Desmond Morris’in 1992 tarihli “Catwatching” isimli kitabı Türkçe’ye “Kedinizle Tanışın” ismiyle çevrilmiştir.

“Kedinizle Tanışın” kitabı, kedi sahiplerinin değerli yavrucaklarını tanıma ve anlama noktasında önemli bilgilerle dolu. Kedilerin birçok farklı özelliğini söz konusu kitap sayesinde fark edecek ve bunların sebeplerini anlama noktasında önemli bir yol alacaksınız.

Bu yaşıma kadar kediler veya diğer hayvanlarla hiçbir bağım, temasım olmadığı hâlde eşimin talebiyle bir kedi sahiplenelim dedik. Evlilikten sonra verdiğim en doğru karar olarak gördüğüm değerli “Çakıl”ımız, evimize geldi geleli yaptığı her hareket ile tam bir neşe kaynağı ve ilgi odağı oldu. Bu kadar tatlı bir şeyin çevremde bu kadar çok olduğu hâlde farkına varmamam da açıkçası beni ciddi şekilde üzdü.

Çakıl’ın yaptığı hareketler, tavırlar, çıkardığı seslerin sebebini anlamak için aldığım bu kitapta, birçok sorumun cevabını aldım. Üstelik aklıma gelmeyen birçok şeyin de cevabını görmüş olmak, memnuniyetimi ziyadesiyle artırdı.

Morris, kitabında oldukça sade, anlaşılır bir dille kedilerle ilgili birçok noktaya temas ediyor. Yer yer deney, deyim, tarihi bilgiler de metne güzel bir kıvam katmış hâlde.

Kitap giriş ve onlarca soru cevaptan oluşuyor. Bunların hepsini değinmeye gerek duymasam da, önemlilerine işaret etmenin okurların meraklarını kamçılayacağını düşünerekten bazılarını aşağıya serpiştiriyorum:

- Niye Mırlar?

- Okşanmayı Neden Sever?

- Sahibini Görünce Neden Yuvarlanıp Sırtüstü Yatar?

- Ön Patileriyle Neden Çiğneme Hareketi Yapar?

- Neden Kuyruğunu Sallar?

- Kulaklarıyla Ne Sinyal Verir?

- Niye Tıslar?

- Bir Sinek veya Kuş Gördüğünde Neden Ağzını Takırdatır?

- Bazen Öldürmeden Önce Avıyla Niye Oynar?

- Bıyıklarını Nasıl Kullanır?

- Gözbebekleri Neden Dikey Bir Kesik Hâlindedir?

- Renkleri Görebilir mi?

- Yaşlanınca Nasıl Davranır?

- Depremi Hisseder mi?

- Yavruların Gelişim Hızı Nasıldır?

- Kedilerin Cinselliği ve Çiftleşmesi Nasıl Olur?

Sonuç olarak “Kedinizle Tanışın”, bir kedi sahibiyseniz ve kedinizin davranışlarını, karakterini anlamak ve onunla daha iyi bir bağ kurmak adına önemli bilgiler barındıran bir kitap olarak duruyor. Kediseverlere tavsiyedir.

Alıntılar

Hayvan Sahipleri ve Karakterleri

Ev kedileriyle ev köpekleri arasındaki bu farktan ötürü, kediseverler köpekseverlerden çoğunlukla farklıdır.

Genellikle bağımsız düşünce ve bağımsız eyleme yönelik bir kişilik tercihleri vardır. Sanatçılar kedi sever; askerlerse köpek sever. Çokça övülen “topluluğa sadakat” olgusu hem kediler hem de kediseverlere yabancı bir olgudur.

Eğer bir şirket adamıysanız, bir çete üyesiyseniz, grubun bir parçasıysanız ya da takıma seçilmişseniz, büyük ihtimalle evinizde ateşin önünde kıvrılmış yatan bir kedi yoktur. Hırslı “yuppie”, siyasetçi adayı, profesyonel sporcu, bunlar tipik kedi sahipleri değildir. Bir Amerikan futbolcusunu kucağında kediyle hayal etmek zordur, köpeğini gezintiye çıkarırken hayal etmek ise çok daha kolaydır.

Sayfa 11

Kedilerin Rolleri

Kediler için ise kadim kontratın şartları çok daha basitti, her zaman da öyle kaldı. Sadece bir asli, bir de ikincil görev vardı. Asıl olarak haşeratla mücadele etmeleri, bir de buna ek olarak ev hayvanı olmaları gerekiyordu. Avladıkları hayvanlar küçük olduğu ve tek başlarına avlandıkları için arazide insan avcılara pek faydaları yoktu.

Hayatta kalmak için karşılıklı yardıma bel bağlayan sıkı düzenlenmiş sosyal gruplarda yaşamadıklarından kediler eve davetsiz girenlere karşı ev sakinlerini uyarmazlar, o yüzden de mülk koruyucusu ya da sahiplerinin savunucusu olarak da pek işe yaramıyorlardı. Ufak tefek oldukları için de yük hayvanı olarak hizmet edemezlerdi.

Modern zamanlarda, ideal ev hayvanı konumunu köpeklerle paylaşmanın ve filmlerde ya da oyunlarda rol almanın dışında kediler insana getirdikleri faydayı çeşitlendirememiştir.

Sayfa 13

Kediler ve Sokakta Yaşam

Terk edilmiş kedilere ve kendi seçimleriyle yabani yaşam sürmeye başlamış kedilere -yabanıl nüfusa- bakınca, insan ciddi bir farklılık görüyor. Kendilerine yeten sürülerin içindeki sokak köpekleri, daha az medeni bölgelerde insan olmaksızın üremeye ve başlarının çaresine bakmaya başlarken, bu tür gruplar kent ya da banliyö ortamlarında neredeyse tamamen yok olmuşlardır.

Hakikaten de modern, kalabalık Avrupa ülkelerine baktığınızda neredeyse hiçbir yerde yoklar. Kırsal bölgelerde bile hayatta kalamıyorlar. Bir yabani köpek çetesinin oluşması halinde kısa süre içinde, hayvanlarına zarar vermesinden çekinen çiftçi topluluklarının hedefi oluyorlar.

Yabani kedilerin durumu ise farklı. Her büyük şehirde sağlam bir nüfus oluşturuyorlar. Onların kökünü kazımaya yönelik girişimler genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor çünkü her zaman havuza yeni sokak kedileri ekleniyor. Ayrıca onları yok etmeye yönelik çok da ciddi bir ihtiyaç duyulmuyor çünkü sadece kadim haşere avcısı işlevlerini sürdürme yoluyla bile hayatta kalabiliyorlar.

Ancak insan müdahalesinin fare ve sıçan nüfusunu zehirleme yoluyla ortadan kaldırmış olduğu yerlerde yabani kediler yaşamlarını zekâlarına dayanarak sürdürmek, çöp tenekelerini karıştırmak ve merhametli insanlardan yemek dilenmek zorundalar. Bu sokak kedilerinin çoğu, zar zor hayatta kalabilen hazin vaziyette yaratıklardır. Dirençleri inanılmazdır ve binlerce yıllık evcilleştirme sürecine rağmen kedigil beyni ve bedeninin yabanıl koşullara hâlâ ciddi şekilde yakın olduğunun ispatıdır.

Sayfa 14–15

Kedilere Sokakta Reva Görülen Yaşam

Aynı zamanda bu direnç, kedigillerin çektiği çilenin de sorumlusudur aslında. Kedilerin sokağa atılıp terk edildiklerinde hayatta kalabilmeleri, insanların tam da bunu yapmasını, yani onları sokağa atmasını kolaylaştırır. Bu hayvanların çoğunun sonraki yıllarını berbat kent koşullarında yaşamak zorunda kalması -mesela varoş kedilerinin insan toplumunun çöplüğünü ve pisliğini karıştırarak yaşamını güçbela sürdürebilmesi- onların ne kadar dayanıklı olduğunu gösteriyor olabilir ama bu, kedigiller için rezil varoluş biçimidir. Böyle bir şeye müsamaha gösteriyor olmamız ise kediyle kadim kontratımızı nasıl tekrar tekrar ihlal ettiğimizin bir diğer utanç verici örneğidir.

Ancak bu vaziyet bile zaman zaman kedilere ettiğimiz zalimce eziyetin ve işkencenin yanında hiç kalır. Kediler sık sık yönlendirilmiş saldırganlığımızın hedefi olmuştur, hatta bu öyle yaygındır ki İngilizcede sonra çırak da kediyi tekmeledi” şeklinde bir deyim bile vardır. Bu deyim yukarıdan gelen hakaretlerin sosyal düzende altlardaki mağdurlara çevrildiğini ifade eder; en altta da kedi bulunmaktadır.

Sayfa 15–16

Ortaçağ’da Kediler de Kiliseden Payını Aldı

Ancak kedilerin bu güzel günlerinin sonu gelecekti. Ortaçağ’da Avrupa’daki kedi nüfusu yüzyıllarca işkenceye ve eziyete maruz bırakılacak ve Kilisenin teşvikiyle öldürülecekti.

Daha önceleri pagan ayinlerde kullanıldıkları için kediler kötü varlıklar, Şeytan’ın temsilcileri ve cadıların büyülü hayvanları ilan edilmişlerdi. Her taraftaki Hıristiyanlar, onlara mümkün olduğunca acı ve çile çektirmeye teşvik ediliyorlardı. Önceden kutsal olan, şimdi lanetli olmuştu.

Yortularda kediler halk önünde diri diri yakılıyordu. Güya İsa’nın düşmanlarını ortadan kaydırmaya yönelik korkunç girişimin parçası olarak rahipliğin teşvikiyle yüz binlercesi çarmıha gerilmiş, dövülmüş, kavrulmuş, kilise kulelerinden fırlatılmış, derileri yüzülmüştü.

Sayfa 22

Kedi Niye Mırlar?

Aslında cevap ilk bakışta gayet bariz görünüyor. Mırlayan kedi halinden memnun kedidir. Şüphesiz doğrudur bu, değil mi? Halbuki, hayır, değildir. Gözlemler tekrar tekrar göstermiştir ki büyük acı çeken, doğum sancısı gelen, yaralanmış, hatta ölmekte olan kediler bile yüksek sesle, uzun uzun mırlarlar. Oysa bu kedilerin hallerinden memnun oldukları pek söylenemez. Hallerinden memnun kedilerin de mırladığı doğrudur tabii ama memnuniyet hiçbir şekilde mırlamanın görüldüğü yegâne durum değildir. Tüm vakalara uyan daha doğru bir açıklama, mırlamanın dostane ve sokulgan bir duygu durumunun işaretini verdiğidir. Bu işaret, diyelim ki yaralı bir kediden bir veterinere arkadaşlık ihtiyacını belirtmek üzere ya da bir sahibe arkadaşlığından dolayı teşekkür etmek üzere verilebilir.

Yavru kedilerde mırlama ilk kez yalnızca bir haftalıkken gerçekleşir ve başlıca işlevi anne tarafından emzirilirken, anneye her şeyin yolunda olduğunu ve sütün hedefe başarıyla ulaştığını iletmektir. Bu sayede anne öylece yatmaya devam edebilir ve hiç başını kaldırıp bakmaksızın, sadece minnettar mırlamaları dinleyerek her şeyin yolunda gittiğini bilebilir. Üstelik bir taraftan o da yavrularına mırlayarak kendisinin de rahat ve yardıma hazır bir duygu durumunda olduğunu söyler. Yetişkin kediler arasındaki (ve yetişkin kedilerle insanlar arasındaki) mırlamanın işleviyse neredeyse ikincildir ve bu asal anne-yavru bağlamından türemiştir.

Bizim ev kedilerimiz gibi küçük kedi türleriyle aslanlar ve kaplanlar gibi büyük kediler arasındaki önemli bir fark, büyük kedilerin doğru dürüst mırlayamamasıdır.

Kaplan sizi “tek yönlü bir mırlama” -motor misali titreyen bir nefes verme sesi- ile selamlar ama ev kedisinin çift yönlü mırlamasını çıkaramaz: Ev kedisi, bu pır pır eden sesi sadece kaplan gibi her nefes verişte değil, her nefes alışta da çıkarır.

Kedi mırlamasının nefes verme / nefes alma ritmi ağız sıkı sıkı kapalıyken (ya da meme ucuyla doluyken) de çıkarılabilir ve şartlar uygunsa saatlerce sürdürülebilir. Bu bakımdan küçük kediler dev akrabaları karşısında bir adım öndedir, fakat büyük kedilerin bu durumu telafi eden bir özellikleri vardır: Kükreyebilirler. Küçük kedilerin hiç yapamayacağı bir şeydir bu.

Sayfa 31–32

Kedi Niye Tıslar?

Göründüğü kadarıyla bir kedinin tıslamasıyla bir yılanın tıslaması arasındaki benzerlik tesadüfi değil. Kedigil tıslamasının korunma amaçlı bir taklit olduğu ileri sürülmüştür. Başka bir deyişle kedi düşmana kendisinin de zehirli ve tehlikeli olduğu izlenimini vermek için yılanı taklit etmektedir.

Tıslamanın niteliği şüphesiz çok benzerdir. Bir köpek ya da başka bir yırtıcıyla karşı karşıya kalmış ve tehlike altında olan bir kedi, benzer bir durumdaki yılanın tıslamasının neredeyse tıpatıp aynı bir ses çıkarır.

Yırtıcıların zehirli yılanlara haklı olarak büyük saygısı vardır, bundan dolayı da genellikle yılanın kaçmasını mümkün kılacak kadar duraksarlar. Bu tereddüt doğuştan gelen bir tepkidir. Saldırganın yılanlardan uzak durmayı öğrenmesine gerek yoktur. Zaten öğrenme böyle bir bağlamda pek de işe yaramazdı çünkü alınacak ilk ders aynı zamanda son ders olurdu.

Köşeye sıkışmış bir kedi ona saldıranda içgüdüsel yılan korkusunu tetikleyerek kaygı yaratabiliyorsa, bu hiç şüphesiz büyük bir avantajdır. Zaten kedigil tıslamasının nasıl geliştiği sorusunun gerçek cevabı da muhtemelen budur.

Bu fikri destekleyen bir başka veri kedinin genellikle tıslamaya tükürür gibi bir sesi de eklemesidir. Tükürme sesi de tehdit altındaki yılanların verdiği bir tepkidir. Kedinin bir saldırgana tıslarken kulaklarını tamamen yatırmasının ve ağzını iyice açmasının da kafasını çok daha yılansı gösterdiği ileri sürülmüştür. Ayrıca, bazen köşeye kıstırılmış kedi, kuyruğunu birden belli bir şekilde, saldırmaya ya da kaçmaya hazırlanan bir yılanı hatırlatırcasına sallayabilir.

Son olarak da bir tekir kedi (desenleri vahşi kediye ya da kedilerin atasına çok yakındır) bir ağaç gövdesine ya da bir kayanın üstüne kıvrılmış uyurken, renklerinin ve yuvarlak biçiminin çöreklenmiş bir yılanı ürpertici şekilde andırdığı söylenmiştir.

Ta on dokuzuncu yüzyılda bile tekir desenlerinin direkt ve basit kamuflajdan ibaret olmadığı, daha ziyade bir yılanın kamuflaj deseninin taklidi olduğu ileri sürülmüştür. Bu benzerliğin sonucunda, kartal gibi bir yırtıcı uyumakta olan kediyi gördüğünde saldırmadan önce bir kez daha düşünebilir.

Sayfa 71–72

Kedi Pencereden Bir Kuş Gördüğünde Niye Dişlerini Takırdatır?

Bu tuhaf hareketi her kedi sahibi görmemiştir gerçi ama o kadar garip bir şeydir ki “bir kez gördün mü unutmazsın” denecek türden vakalar arasında sayılabilir. Pencere pervazında oturan kedi dışarıda dikkat çekici şekilde hoplayıp zıplayan küçük bir kuş görür ve ona büyük bir dikkatle bakmaya başlar. Bunu yaparken de “diş-takırdatan bir geveleme”, “tetanik bir tepki” ve “kedinin çenesinin mekanik stakkato tarzında hüsran dolu takırtısı” gibi sözlerle tarif edilmiş bir ağız hareketiyle dişlerini titretmeye başlar. Peki anlamı nedir bunun?

Hayvan davranışbiliminde “boşa dönme” diye adlandırılan hareketlerdendir bu. Kedi sanki talihsiz kuşu çoktan yakalamış da ağzında tutuyormuş gibi, o özel öldürücü ısırığını uygulamaktadır. Kedilerin avını nasıl öldürdüğü konusundaki dikkatli gözlemler, işin içinde neredeyse ânında ölüme götüren tuhaf bir çene hareketinin olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Kedigillerden bir yırtıcı için bu önem taşır çünkü en uysal av bile yakalandığında saldırabilir; bir kuşun keskin gagasından ya da bir kemirgenin güçlü dişlerinden gelebilecek yaralanma tehlikesini en aza indirmek kedi için hayatidir. O yüzden de kaybedecek hiç vakit yoktur. Katilin avını ön ayaklarındaki güçlü pençelerle zaptettiği ilk atılma hareketinin ardından, kedi boynun arkasını hedef alarak uzun köpek dişlerini hemen kuvvetle bastırır. Alt ve üst çenesinin hızlı bir takırdama hareketiyle uzun köpek dişleri boyna girer ve omurların arasından geçerek omuriliği koparır. Bu öldürücü ısırık kedinin avını ânında âciz bırakır.

İşte pencereden dışarı bakan engellenmiş kedinin yaptığı şey, dışarıdaki lezzetli küçük kuşun görüntüsü karşısında kendini kontrol edemeyip bu özel hareketi sahnelemektir.

Bu arada, bu öldürücü ısırığa rehberlik eden şey, avın beden siluetindeki girintidir — hem küçük kuşlarda hem de küçük kemirgenlerde bedenin kafaya bağlandığı yerde oluşan girinti. Bazı avlar bu girintiyi saklamak için bedenlerini kamburlaştırıp kediyi ıskalatmaya çalışmak gibi bir savunma geliştirmişlerdir. Eğer numara işe yararsa kedinin ısırığı ölümcül olmayabilecek ve ender de olsa bazı vakalarda, kedi kurbanına ölümcül darbeyi indirdiğini sanarak bir anlığına gevşeyebilecek, avı da kaçıp canını kurtarabilecektir.

Sayfa 76–77

Başarılı Fare Avları Rekorları

Bir uzmana göre, kayda geçmiş en başarılı fare avcısı Lancashire’daki bir fabrikada yaşayan erkek bir tekirdi ve yirmi üç yıl gibi çok uzun bir ömür zarfında 22.000'den fazla fare öldürmüştü. Ortalamaya vurunca neredeyse günde üç fare ediyor ki bu, arada bir insan dostları tarafından sunulan destekleri de hesaba katınca, evcil bir kedi için makul bir beslenme düzeni…

Fakat yine de dünya sıçan yakalama şampiyonunun yanında sönük kalıyor. Bu unvan, artık var olmayan White City Stadyumu’ndaki ikametinin karşılığını fazlasıyla veren dişi bir tekire ait. Bu tekir sadece altı yıllık bir dönem zarfında 12.480 sıçan yakaladı. Yani bir güne beş ila altı sıçan düşüyor. Müthiş bir başarı bu; eski Mısırlıların neden kedileri evcilleştirmekle uğraştığını ve bir kedi öldürmenin cezasının neden ölüm olduğunu anlamak pek de zor değil.

Sayfa 85–86

Kediler Etoburdur

Bu arada, et üzerine kurulu beslenme düzenlerinde bu bitki desteğine ihtiyaç duymalarına rağmen kedilerin öncelikle etobur olduğunu ve ona göre muamele görmeleri gerektiğini söylemek gerekir.

Zaman zaman iyi niyetli vejetaryenlerin kedilerini etsiz bir beslenme düzenine geçirme girişimleri hem yanlış hem de zalimcedir. Kediler vejetaryen bir beslenme düzeninde hızla ciddi şekilde hastalanır, uzun süre de hayatta kalamaz.

Kediler için uygun olduğu ileri sürülerek tavsiye edilen vejetaryen diyetlerle ilgili çıkan bazı yayınlar apaçık bir hayvan istismarı vakasıdır ve buna göre muamele görmelidir.

Sayfa 90

Kedi, Bıyıklarını Nasıl Kullanır?

Buna genellikle verilen cevap, bıyıkların, kedinin bir açıklıktan geçip geçemeyeceğini, açıklığın yeterince geniş olup olmadığını anlamasını sağlayan duyargalar olduğu şeklindedir. Ancak işin gerçeği çok daha karmaşık ve dikkat çekicidir.

Dokunmaya duyarlı duyargalar olmalarının yanı sıra bıyıklar hava akımı saptayıcıları işlevi de görürler. Kedi karanlıkta ilerlerken katı cisimlere değmeden onların yanından geçebilmelidir. Yaklaşmakta olduğu her katı cisim havada hafif girdaplara, hava akımlarında küçük çalkantılara sebep olur. Kedinin bıyıkları öyle şaşırtıcı derecede hassastır ki hava akımındaki bu değişiklikleri okuyabilir ve katı cisimlere hiç dokunmadan onların varlığına tepki verebilir.

Özellikle kediler geceleyin avlanırken bıyıklar önemlidir — hatta hayatidir. Bunu şu gözlemlerden biliyoruz: Sağlam bıyıklara sahip bir kedi hem aydınlıkta hem de karanlıkta sorunsuzca öldürebilir. Bıyıkları zarar görmüş bir kediyse sadece aydınlıkta öldürebilir; karanlıkta ölümcül ısırığını tutturamaz ve dişlerini avının bedeninde yanlış yere saplar. Bu da görme becerisinin kısıtlandığı karanlıkta sağlıklı bıyıkların çok hassas bir güdüm sistemi işlevi görebildiği anlamına gelir.

Bıyıkların saniyenin küçük bir diliminde kurbanın vücudunun ana hatlarını kontrol edip kedinin ısırığını talihsiz hayvanın boynuna yönlendirmek gibi hayret verici bir becerisi vardır. Bir şekilde bıyıkların uçları, tıpkı braille alfabesi okuyan kör bir insan gibi avın biçimine dair ayrıntıları okuyarak ânında kediye nasıl tepki vereceğini söyler.

Yakaladıkları fareyi ağızlarında taşıyan kedilerin fotoğrafları, bıyıkların neredeyse kemirgenin vücudunu sarmaladığını ve avın canlı olması ihtimaline karşı en ufak harekete dair bilgi iletmeyi sürdürdüğünü gösteriyor, Kedi doğası itibariyle bir gece avcısı olduğundan yaşamını sürdürebilmesi açısından bıyıkları hayati önem arz ediyor.

Anatomik açıdan bıyıklar, normal kılın iki katından kalın, son derece büyük ve sert kıllardır. Kedinin üstdudak dokusundan içeri, normal bir kıldan üç kat daha derine inerler ve her temas konusunda, hava basıncındaki her değişim konusunda bilgi iletmelerini sağlayan muazzam sayıda sinir ucuyla donatılmışlardır. Bir kedi ortalama yirmi dört bıyığa sahiptir; burnun her iki yanında on ikişer tane vardır ve bunlar dört yatay sıraya bölünmüşlerdir. Hem ileriye doğru hareket edebilirler (kedi meraklı ya da tehditkâr olduğunda ya da bir şeyi test ettiğinde) hem de geriye doğru (kedi savunmada olduğunda ya da özellikle bir şeye dokunmamaya çalıştığında). Üst iki sıra alt iki sıradan bağımsız hareket ettirilebilir, en güçlü bıyıklarsa ikinci ve üçüncü sıradakilerdir.

Teknik olarak bıyıklar vibrissae olarak adlandırılır ve bu kuvvetlendirilmiş kıllardan kedinin vücudunun başka yerlerinde de vardır: Yanağında, gözlerinin üzerinde, çenesinde ve, şaşırtıcı bir şekilde, ön ayaklarının arkasında. Hepsi de hassas hareket saptayıcılarıdır ama açık ara en önemli vibrissae, ziyadesiyle uzun olan bıyıklardır. O yüzden de İngilizcede çok özel bir şeyin “kedinin bıyıkları” olarak tanımlanmış olması tamamen yerindedir.

Sayfa 91–92

Yavrular Öldürmeyi Nasıl Öğrenir?

Bu sorunun kısa cevabı öldürme eylemini nasıl yerine getireceklerini öğrenmeye ihtiyaçları olmadığıdır, ama annelerinin biraz yol göstermesinin faydası olur. Annelerinden ayrı tutularak bilimadamları tarafından yetiştirilen kedi yavruları, onlara ilk kez canlı kemirgenler verildiğinde avı öldürmeyi başarmıştı. Ancak yavruların hepsi başarılı olmadı. Denenen yirmi yavrudan sadece dokuzu öldürdü ve bunların da sadece üçü öldürdüklerini yedi. Kemirgen öldürülen bir ortamda, öldürmelere tanık olan ama avların yendiğini hiç görmeyen kedi yavruları çok daha başarılıydı. Bu şekilde denenen yirmi bir yavrudan on sekizi öldürücü oldu ve bunların dokuzu öldürdüklerini yedi.

İlginç bir şekilde, kemirgenlerle birlikte yetiştirilen on sekiz kedi yavrusundan daha sonra yalnızca üç tanesi kemirgen öldürücü oldular. Geri kalan on beşi sonradan, diğer kedilerin öldürme eylemleri izletilmek suretiyle dahi eğitilemediler. Onlar için kemirgenler “aile” olmuştu ve artık “av” değildi. Öldüren üç yavru bile, birlikte büyüdükleri türden kemirgenlere saldırmamıştı. Kedi yavrularında doğuştan gelen bir öldürme yöntemi olduğu açık ama bu yöntem doğal olmayan yetiştirme koşullarından zarar görebiliyor.

Bunun aksine, kedilerin gerçekten etkin öldürücüler olmaları için mümkün olduğu kadar çok avlanma ve öldürmeye maruz bırakan bir yavruluk dönemi geçirmeleri gerekir. En iyi avcılar, gençken av arayışında annesine eşlik edebilen ve onun avların üstesinden gelişini izleyenlerdir. Ayrıca, çok daha küçükken, annenin onlara göstermek için yuvaya av getirmesinin de faydasını görmüşlerdir. Eğer anne hayatlarının altıncı ile yirminci haftaları arasında yuvadaki yavrularına av getirmezse, yavrular daha sonraki hayatlarında o kadar etkin avcı olmazlar.

Sayfa 104–105

Kediler Yaşlanınca Nasıl Davranır?

Pek çok kedi sahibi kedilerinin “yaşlılık” dönemine eriştiğini fark edemez. Bunun nedeni, bunaklığın kedi iştahında pek az etkisi olmasıdır. Oburca ve her zamanki zindelikleriyle yemeye devam ettikleri için, hâlâ “genç” oldukları düşünülür.

Ama yaşlılığın kimi göstergeleri vardır. İlk zarar görenler, sıçrama ve temizlenme hareketleridir ki ikisinin de nedeni aynıdır: Yaşlılık kedinin eklemlerini sertleştirir, bu da hareketlerin yavaşlamasına sebep olur. Bir iskemleye ya da masaya, veya dışarıda bir duvara sıçramak, gittikçe daha da zor bir hal alır. Hatta çok yaşlı kedilerin fiilen kaldırılıp en sevdikleri koltuğa konmaları gerekebilir.

Bir genç kedinin esnek vücudundan gelen çeviklik kaybolunca, kürkünün erişilmesi güç taraflarını temizlemek üzere boynunu bükmek de kedi için giderek zorlaşır. Kürkünün bu bölgeleri karmakarışık görünmeye başlar ve söz konusu kedi gençlik günlerinde titizlikle fırçalanıp taranmış cinsten olmasa da artık bu aşamada hayvanın sahibinin de onu usulca biraz temizlemesi gerekir.

Yaşlı kedinin orası burası giderek katılaştıkça, alışkanlıkları da katılaşır. Günlük rutini daha da sabit bir hal alır ve yenilikler, vaktiyle aşırı ilgi uyandırabilecekken, şimdi endişe uyandırır. Yaşlı bir kediyi neşelendirmek için bir kedi yavrusu almanın faydası olmaz. Yaşlı hayvanın günlük ritmini bozar. Hareket etmek daha da travma yaratıcıdır. Bunun için de yaşlı bir kediye en merhametli davranma biçimi, onun iyice oturmuş günlük kalıplarına bağlı kalmak ama gerektiğinde de biraz fiziksel yardımı esirgememektir.

Yaşlı bir kedinin dışarıdaki hayatı tehlike doludur. Daha genç rakiplerle anlaşmazlıkların hemen hemen her seferinde yaşlı hayvan için yenilgiyle sonuçlanacağı bir noktaya gelmiştir, bunun için de hedef olabileceği her tür zulme karşı sahibinin gözü üstünde olmalıdır.

Neyse ki bu değişimler çoğu kedinin hayatının sonlarında ortaya çıkar. İnsanlar “yaşlılık” sıkıntısını hayatlarının kabaca son üçte birinde çeker ama kedilerde bu oran genelde hayatın son onda biridir. Onun için de hayatlarının son yılları insaflı bir kısalıktadır.

Ortalama kedi ömrünün on yıl olduğu düşünülüyor. Kimi otoriteler bunu biraz daha yükseltip on iki yıl diyorlar ama kedi bakma şartları çok farklı olduğu için tamı tamına doğru tahmin imkânsız. Kabaca da olsa en iyi tahmin, bir ev kedisinin dokuz ila on beş yıl arasında yaşayacağı şeklindedir. Bu sürenin yaklaşık son yılında da kedi, ihtiyarlıktan kaynaklanan bir düşüşün sıkıntısını çeker.

Bir ev kedisinin rekor ömrü konusunda hayli tartışma olmuş, kimileri kırk üç yıla varan şaşırtıcı iddialarda bulunulmuştur. Ancak şimdilik kabul edilen en uzun ömür, 1903 ile 1939 arasında yaşayan “Puss” adlı bir tekirin otuz altı yıllık ömrüdür. Bu hem olağanüstü hem de fevkalade ender rastlanan bir ömürdür. Hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Büyük Britanya’da yirmi yaşın üstündeki kedilerin yerini saptama konusundaki ciddi çabalar sonucunda bir avuç güvenilir örnekten fazlasına ulaşmak mümkün olmamıştır.

Uzun ömürlü kedilere dair güvenilir kayıt bulmanın bu kadar zor olmasının nedenlerinden biri de, en özenle tutulmuş kayıtların daima safkan kedilere ait olmasıdır. Kayıtları titizlikle tutulan, ödüllü safkan kediler kırma ya da melezlere kıyasla çok daha kısa hayatlar sürerler, çünkü aynı soydan çiftleştirme uygulamasından mustariptirler ve bu uygulama ömrü kısaltır. Buna karşılık, “soysuz” sokak kedisi, “melez enerjisi” denen şeyin keyfini çıkarır — farklı soydan çiftleşmenin yarattığı gelişmiş fiziksel dayanıklılık. Ne yazık ki çoğu kez böyle kedilere iyi bakılmaz ve bu yüzden de dövüş, ihmal ve düzensiz beslenme sıkıntısını daha çok çekerler. Bu da ömürlerini kısaltır. Yani, rekor ömre sahip kedi büyük ihtimalle şüpheli bir nesebi olan ama çok sevilen ve korunan bir ev hayvanı olacaktır. Böyle bir hayvan için on beş ila yirmi yıl pek de erişilmez bir hedef sayılmaz.

Kedilerde uzun ömrün en tuhaf özelliklerinden biri de köpeklerinkini kolayca geçmesi. Köpekler için rekor yirmi dokuz yıldır, yani en uzun yaşayan kediden yedi yıl daha az. Daha büyük hayvanların genellikle daha küçük hayvanlardan fazla yaşadığı düşünülürse bu rakamlar tersine olmalı, yani kediler boylarına göre anormal şekilde iyi bir ömre sahip. Kısırlaştırmak gibi bir mutilasyon yaşamış erkek kediler için bir teselli ise, kısır erkek kedilerin sağlam olanlardan daha uzun ömürlü olması. Zira öyle anlaşılıyor ki, rakipleriyle daha az hasar verici kavgalara girişmelerinin yanı sıra, enfeksiyona karşı da nedense daha dirençliler. Özenli bir çalışma, kısırlaştırılmış bir erkek kedinin kısırlaştırılmamış bir erkek kediye göre üç yıl daha uzun bir ömür bekleyebileceğini ortaya koyuyor.

Sayfa 123–125

Kediler Depremleri Önceden Hissedebiliyor mu?

Kısa cevap: Evet, edebiliyor ama bunu nasıl yaptıklarından hâlâ emin değiliz. Belki de yerkürenin, cihazlarımızın saptayamayacağı kadar küçük titreşimlerine karşı duyarlıdırlar. Depremlerin ani, muazzam tek bir sarsıntı şeklinde olmadıkları, kademeler halinde şiddetlendikleri biliniyor. Belki de kediler bir erken uyarı sistemine sahip.

İkinci bir ihtimal ise onların depremlerden önce gelen çarpici statik elektrik artışına tepki göstermeleri. İnsanlarda da bu değişikliklere karşı bir tepki olur ama bu tepki hayli belirsizdir, açık seçik olmaktan uzaktır. Böyle durumlarda gergin olduğumuzdan ya da başımızın zonkladığından söz ederiz, ancak bu duyguları işte stresli bir gün geçirdiğimiz ya da soğuk algınlığından yatmak üzere olduğumuz zamanlardakinden ayırt edemeyiz. Onun için de belirtileri doğru şekilde okuyamayız. Büyük ihtimalle kediler okuyabiliyor.

Üçüncü bir açıklama, kedilerin yerkürenin manyetik alanındaki ani kaymalara karşı inanılmayacak kadar duyarlı olduğunu öne sürüyor. Bu tür kaymalar depremlere eşlik eder. Belki de her üç tepki de aynı zamanda meydana geliyordur — kedi küçük sarsıntıları da, elektrostatik faaliyeti de, manyetik yükselişleri de saptıyordur.

Şurası kesin ki birçok vakada büyük depremlerden hemen önce kediler haddinden fazla heyecanlanmıştır. Öyle ki hayvanlarının korkusunu fark eden kedi sahipleri, canlarını pekâlâ onlara borçlu olabilirler. Çoğu kez kedilerin kaçabilmek için evin içinde çaresizce ve aniden bir oraya bir buraya koştukları gözlemlenmiştir. Kapı açılınca da panik içinde binadan kaçarlar. Hatta bazı dişi kediler gidip gelerek yavrularını da emniyetli bir yere taşır. Birkaç saat sonra deprem patlak verir ve binaları dümdüz eder. Bu durum depremden en fazla etkilenen alanların çoğundan defalarca bildirilmiştir ve şimdi de kedilerin tam olarak hangi sinyalleri aldığını anlamak için ciddi araştırmalar sürdürülmektedir.

Kediler volkan patlamalarını ya da şiddetli elektrik fırtınalarını önceden tahmin ettiklerinde de benzer tepkiler kaydedilmiştir.

Olağanüstü duyarlılıkları nedeniyle, çoğu kez doğaüstü güçlere sahip oldukları yönünde saçma sapan iddialarda bulunulmuştur.

Ortaçağ’da bu sık sık onların sonu olmuş ve pek çok kedi, “doğal olmayan bilgi”ye sahipmiş gibi göründükleri için batıl itikat sahibi Hıristiyanların elinde yakılarak korkunç şekilde ölmüştü. Öte yandan bizim artık bu bilginin tamamen doğal olduğunu bilmemiz, onu daha az harika hale getirmez.

Sayfa 132–133

Kedi Yavrusu Doğurur Deyimi ve Ortaçağ

“Bunu duyarsa kedi yavrusu doğurur” dediğimiz zaman, birinin fena halde üzüleceğini, hatta neredeyse histeri noktasına varacağını kastederiz.

İlk bakışta çılgına dönmüş bir insanın davranışı ile kedi yavrusu doğurmak arasında aşikâr bir bağlantı yoktur. Doğru, paniğe kapılmış ya da öfkeden deliye dönmüş bir hamile kadın yoğun üzüntü sonucu düşük yapabilir. Bu yüzden de panik sonucu olarak aniden doğum yapmak anlaşılabilir. Ama niye kedi yavrusu? Niye köpek yavrusu ya da başka bir hayvan değil?

Cevabı bulmak için saati Ortaçağ’a, kedilerin cadıların yakını olarak kabul edildiği devre döndürmek gerek. Eğer hamile bir kadın ıstırap verici sancılar çekiyorsa, büyülendiğine ve rahminin içinde onu pençeleyen kedi yavruları olduğuna inanılırdı. Cadılar da kediler üzerinde kontrol sahibi olduğu için, zavallı kadın kedi yavrusu doğurmasın diye bütün batını imha edecek sihirli iksirler sağlayabilirlerdi. On yedinci yüzyıla kadar, kürtaj yaptırma mazereti olarak “karındaki kediler”i çıkarmak mahkemece kabul ediliyordu.

Büyülendiğine ve kedi yavruları doğurmak üzere olduğuna inanan her kadın korku ve iğrenme duygularıyla aklını kaçırma noktasına geleceği için, “kedi yavrusu doğurma” deyişinin nasıl olup da öfkeli bir panik hali yerine geçtiğini anlamak pek zor değil.

Sayfa 143

Ek: Çakıl’ın Birkaç Fotoğrafı

--

--