Modern Çöküş — İnceleme ve Alıntılar

Celaleddin Vatandaş - Modern Çöküş — İnceleme ve Alıntılar 75

Samet Onur
11 min readJun 13, 2022

İnceleme

Günümüzdeki Çöküşü Görmek İçin

Celaleddin Vatandaş’ın “Modern Çöküş” başlıklı kitabı günümüzde yaşanan birçok olumsuz durumu farklı boyutlarda geniş ve detaylı bir şekilde ele almaktadır. “İnsanın Modern Hâlleri” alt başlığını taşıyan bu değerli kitap, sizleri birçok konuda şaşırtacak.

Kitapta işlenen konular sadece teorik olarak iddialarla kalmıyor. Kitapta ele alınan bütün konularda yazar, kitaplar, araştırmalar, deneyler, haberler, görseller ve istatistiklerden yararlanarak konuyu hem zenginleştiriyor hem de iddialarını delillendiriyor. Böylece kitap ciddi argümanlar ve deliller ile okurunu ikna etme konusunda gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim.

“Modern Çöküş” kitabı giriş ve 7 bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümün başlığı şöyle: “Kölelik: Zoraki Kölelikten Gönüllü Köleliğe”. Kitabın 17–78. sayfaları arasında yer alan bu bölüm ilk olarak Antik Yunan ve Roma toplumlarında köleliğin yaygınlık durumunu, Platon ve Aristo gibi filozofların köleliğe bakışını, Amerika’daki köle ticaretini ve Rönesans filozoflarının köleliğe olumlu bakışını “Dünün Dünyası” alt başlığıyla ortaya koyuyor.

Daha sonra günümüzde kölelik sistemi ile ilgili yorumlara geçiliyor. Yazara göre geleneksel kölelikte kişinin kendisinin köle olduğunu bildiğini; ancak günümüzde köleliğin karşısında olduğunu iddia eden bir sistemin insanları farkında olmadan köle yaptığı ifade edilmektedir. Günümüzde emek ve beden sömürüsünün en yaygın kölelik biçimi olduğuna ayrıca dikkat çekilmekte.

Köleliğin bir başka yönü ise insan ticareti. Eskiden alenen yapılan bu ticaret, günümüzde gizli bir şekilde yapılmaktadır. Yazar bununla ilgili ciddi istatistikler veriyor.

Modern köleliğin bir başka yaygın biçimi ise tüketim köleliğidir. İnsanların ihtiyaç için değil, zevk için alışveriş yapmaya alıştırıldığı, teşvik edildiği bu sistemde alışveriş yapmak bir sınıf göstergesi hâline gelmiştir. Alışverişi devam ettirmek, devamlı yaptırmak adına reklam ve moda bu sisteme destek sağlayan iki önemli unsurdur.

Modanın sayesinde insanlar giysileri eskidiği için değil, zamanı geçtiği kullanmamakta, devamlı yenisini, daha modaya uygununu almaya koşullandırılmaktadır. Elbette böyle bir şeyin sağlanabilmesi için devamlı yeni ürünler üretilmekte ve ihtiyaç fazlası üretim hiç olmadığı kadar artmış olmaktadır.

Sadece bir şey almak üzerine kurulmayan bu sistemde bireyler bedenlerine karşı da köle yapılmakta, güzellik ve fit bedenler uğruna ciddi şekilde para harcamaktadırlar. Bireyler insanüstü güzellik anlayışları, gerçekleşmesi imkansız vücut ölçülerine ulaşmaya özendirilmektedir. Bütün bu olağanüstü ve insanüstü güzellik algısı ve ölçüsü bireyleri hasta, kendini sevmeyen ve devamlı kendisini eksik hisseden insanlar ortaya çıkarmaktadır.

İkinci bölüm “Cinsellik: Doğal ve İnsani Bir Özellikten Varlığın Hayat ve Amacına” başlığını taşımaktadır. Kitabın 79–121. sayfaları arası bir yekûn tutan bu bölüm, cinselliğin birey ve toplum açısından önemi üzerinde kısaca durduktan sonra, günümüzde cinselliğin hayatın amacı hâline geldiğine dair iddiası üzerinde duruyor ve bunları birçok haber, araştırma ile destekliyor.

Cinselliğin modern zamanlardaki kadar hiçbir zaman bu kadar serbest olmadığını iddia eden yazar, bu serbestinin devamının erotizm ve onun da devamında pornografiye dönüştüğünü iddia ediyor. Burada pornografiye nasıl geçiş olduğunu üzerinde önemle duruluyor. Özellikle fotoğraf makinesi ve kameranın keşfi söz konusu duruma giden yolu kolaylaştırdığı da iddialar arasında.

Devamında eşcinsellik gibi bir cinsel sapmanın günümüzde nasıl sapkınlık yerine bireysel bir tercih olarak lanse edildiğinin detayları ve bu aşamaya ulaşmanın tarihi süreci anlatılıyor.

Üçüncü bölüm “Metalaşan İnsanlık: Modern Dünyada Kadın Olmak” başlığını taşıyor. Kitabın 123–192. sayfaları arasındaki bu bölümde Antik Yunan toplumunda ve Orta Çağ Avrupa’sında kadın olmanın detaylarını ortaya koyuyor. Özelikle Orta Çağ’da Avrupa’da cadı avının bu kadar korkunç olduğunu bilmiyordum.

Bunların devamında sanayi devrimi ile kadınların ve çocukların köle gibi sağlıksız ve gayrı insani şekilde nasıl çalıştırıldıkları detaylıca bahis konusu ediliyor.

20. yüzyıla geldiğimizde ise yazara göre kadın artık reklam nesnesi hâline gelmiştir. Reklam ile birlikte sanatta da çıplaklık, erotizm yaygınlık kazanmış ve kadın burada da bedeniyle nesne olarak kullanılmaya başlamıştır.

Kadının sadece reklam ve sanatın nesnesi olduğunu düşünüyorsanız, eksik düşünüyorsunuz demektir. Modernizmle birlikte kadın etinin kilosu da satılır hâle gelmiştir. Yani fuhuş ciddi bir gelir kaynağı durumunda olmuştur, hattâ turizme malzeme olarak seks turizmi de ciddi yaygınlık kazanmıştır. Seks turizmi dolayısıyla kadın ticareti de büyük oranda artmıştır. Maalesef bu duruma katkı sağlayan başka bir şey ise düzensiz göç hareketleridir.

Dördüncü bölüm “Katledilen Masumiyet: Modern Dünyada Çocuk Olmak” başlığını taşımaktadır. Kitabın 193–248. sayfaları arasındaki bu bölümde ilk olarak çocuğa yönelik ihmal ve istismar çeşitleri işlenmektedir. Bu ihmal ve istismar çeşitleri şunlardır: fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik. Daha sonra anne-babanın çocuğu ihmal ve istismar etmesinin sebepleri üzerinde duruluyor. Yazar konuya ilişkin ön hazırlık mahiyetinde bu bilgileri verdikten sonra Antik Yunan ve Orta Çağ Avrupa’sında çocuk olmanın detayları üzerinde açıklamalarda bulunuyor.

Daha sonra modern zamanda çocuk olmanın zorlukları üzerinde duruluyor. Bunlar arasında kız çocuklarının cinsel istismara maruz kalması, çocuk evliliklerinin yaygınlığı, çocuk seks turizmi, kürtajın yaygınlığı gibi konular öne çıkıyor. Yazar, savaşlarda askerlerden çok, çocukların öldüğünü sayısal verilerle kanıtlıyor.

Vatandaş, çocuk işçi konusu üzerinde detaylıca duruyor. Bu konudan sonra sokak çocukları konusuna geçiyor. Sokak çocukları olgusunun modern zamanlarda ortaya çıktığını, hızlı kentleşme ile başladığını ifade ediyor. Bu konuda herhalde en dehşetli olaylar Brezilya’da oluyor. Sokak çocuklarını yok etmek adına yapılanları okuyunca şok olacaksınız.

Çocuklarla ilgili son konu ise Heidi ile ilgili. Heidi’lerin aslında çocuk köle oldukları, İsviçre’de 18–20. yüzyıl arasında çocukların nasıl sömürüldüğünü bu bölümde ayrıntılarıyla öğreneceksiniz.

Beşinci bölüm “Şiddet: Bia ve Ares’in Modern Dünyası” başlığını taşımaktadır. Kitabın 249–328. sayfaları arasındaki bu bölümde ilk olarak insan ve şiddet ile şiddetin belirleyicileri üzerinde durulmaktadır.

Daha sonra modern zamanda şiddetin çeşitlerine geçilmiş ve oldukça geniş şekilde şiddetin hayatın farklı alanlardaki yansımaları üzerinde durulmuştur. Bunlar arasında savaş endüstrisi, savaş sonrası katliamlar, çocuklara uygulanan şiddet, hayvanlara yönelik şiddet, tabiata karşı uygulanan şiddet ve genetiğiyle oynanan besinler başlıkları verilebilir.

Altıncı bölüm “Modern İnançlar: Modern Aklın Akılsızlıkları” başlığını taşımaktadır. Kitabın 329–368. sayfaları arasındaki bu bölümde ilk olarak modern büyücülükten bahsedilmekte, devamında süper kahramanların çıkış sürecinden bahsedilmektedir.

Daha sonra “Modern Paganizm” alt başlığı altında uğur ve uğursuzluk inancı, 13 sayısının uğursuzluğu, totem yapmak, evrene mesaj göndermek gibi örnekler işlenmektedir. Bu tarz inanışların sadece günlük hayatta değil, ekonomik ve bilimsel faaliyetlerde de kendini gösterdiği örneklerle gösterilmektedir. Bu bölümün sonunda ise modern devletin ulusçuluk, aidiyet gibi ritüelleri üzerinde durulmaktadır.

Yedinci bölüm “Farklı Olana Tahammülsüzlük: Ayrımcılık, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı” başlığını taşımaktadır. Kitabın 369–447. sayfaları arasındaki son bölümde ilk olarak görseller eşliğinde insan sergileri konusunda detaylı bilgiler verilmiştir. Daha sonra ön yargı, ayrımcılık, etnosentrizm, ötekileştirme ve ırkçılık kavramları geniş bir şekilde açıklanmıştır.

Yazara göre Batı’da açığa çıkan ötekileştirmenin kökeni Antik Yunan’a dayanmaktadır. Yazar bu bölümde çok acı birçok katliam örneği vermektedir. Devamında ise ayrımcılığın dayanağı olarak ortaya atılan ırkçılık ve ırkçılığın bilimsel ve felsefi olarak kanıtlanma çabasının serüveni konu ediliyor.

Ayrımcılıkla ilgili olarak Avrupa’da yaşayan göçmenlere uygulanan politikalar inceleniyor. Son olarak ise “Modern Haçlılık: İslamofobi” alt başlığıyla Avrupa’da İslâm’a ve müslümanlara karşı uygulanan ikinci sınıf insan politikaları eleştirilmektedir.

Sonuç olarak modern zamanların her ne kadar masum olduğu düşünülse de, öyle olmadığı, birçok konuda geçmişe göre daha çok olumsuzluğun olduğu uzun uzun detaylarıyla ifade ediliyor. Bilmek, farkına varmak ve bilinçlenmek isteyenlerin bu kitabı okumalarını hararetle, şiddetle tavsiye ederim.

Alıntılar

Modern Zamanın İkiyüzlü Tutumu

Bir taraftan çalışkanlık bir erdem diye sunulurken, diğer taraftan, uluslar, çılgınca üretebildiği kadar üretip, zengin olabildiği kadar zengin olmak amacına odaklanmış durumdadır.

Sayfa 39

Modern Kölelik Çeşitleri

Beden, moda, cinsellik ve tüketim köleliği ise modern zamanlardaki köleliklerin ilk planda hatırlananlarını oluşturuyor.

Sayfa 41

Hedonik Alışveriş

Geleneksel açıdan düşünüldüğünde tüketicinin alışveriş davranışlarında ve ürün seçimlerinde fiyat, kalite ve değer asıl belirleyicilerdir. Ancak hedonik alışverişte durum çok farklıdır.

Hedonik alışverişte tüketicinin bencilliğinin ve duygularının hoş tutulması ön planda olup, bunu sağlaması açısından beş duyu organıyla hissetmekten de öte daha derinden hissetmek, yani duyusal değil duygusal açıdan hissetmek hedeflenmektedir. Bu ise hedonik tüketimin zihinsel imajlarla ve fantezilerle ilgili olmasına yol açmaktadır.

Hedonik alışverişin genel sebepleri olarak sosyal deneyimler, ortak ilgilerin paylaşımı, bireyler arası cazibe, hazır statüler ve yarış heyecanı sayılmaktadır. Hedonik alışveriş, ürünün tüketiciye somut fayda sağlamasının ötesinde zihinsel bir haz yaşatmaktadır. Çoğu zaman satın aldığı ürüne somut manada ihtiyacı yoktur.

Bunu giysi üzerinden örneklendirmek gerekirse; ürünü alır ve gardırobuna asar ne giyinir ve ne de onu bir daha hatırlar. O artık gardıropta yer işgal eden bir üründür sadece. Zaten sadece satın almak için satın alınmıştır.

Sayfa 49

Tüketerek Varolmak

Bireyler günümüzde tüketerek varoluşlarını ortaya koymaktadırlar. Sistemde var olabilmenin yolu, ancak bu sistemin ürettiklerini tüketmekten geçmektedir.

Sayfa 50

Modernliğin Kadın Algısı

Yoğun ve sürekli şekilde zihinleri bombardıman eden ve evrensel bir olgu diye takdim edilen, modern zamanlar hariç tüm zamanlarda kadının olumsuzlandığı, ikincilleştirildiği, zayıf görüldüğü, sadece dişi şeklinde algılandığı propagandaları, esasen dile getirilen olumsuzlukların en sinsi şekilde modern zamanların egemen anlayış ve uygulamaları olduğu gerçeğini örtmeye yaramaktadır.

Tüketim kalıpları altında bir dayatmaya dönüşen ve sadece dış görünüşü iyileştirmeye odaklı modern zamanların güzellik ideali, olumsuz dişilik imajını güçlendirmektedir. Kişilik, akıl ya da zekâ gibi özelliklerinden bağımsız olarak sunulan güzellik ideali, problematik olduğu kadar medyatiktir de. Neredeyse tektipleştirilen ve idealize edilen kadın imgesinde tüketim ise başrol oynamaktadır.

Kapitalist tüketim ekonomisinin âdeta tanrısal bir buyruğa dönüşen mesajları, kitle iletişim araçlarının her birinde sürekli faaliyet hâlindedir. Toplumsal bir projenin ürünü olarak bedene atfedilen değer yüceltilmekte, güzellik ve iyileşme söylemleri altında kadın bedeni, cinsiyetlendirilmiş bir alanda, bir metaya, bir fetiş nesnesine dönüştürülmektedir.

Oysaki kadın bedeni etrafında örülen medyatik söylemlerde, ideal bedene sahip olmakla elde edilecek olan itibar ve kabulün ucunda, hiçbir ekonomik değerle kıyaslanamayacak ve telafisi mümkün olmayan ifade yoksunluğu ve bireylik kaybı söz konusudur.

Sayfa 75–76

Modern Kültürde Cinsellik Patlaması

Modern kültür başlangıcı itibariyle erotik idi, ama bugünün modern kültürü erotizmi çok gerilerde bırakmış, pornografik bir eksene oturmuştur.

Sayfa 100

Modernitenin Dine Muhalif Olana İlgisi ve Savunusu

Modern zihniyet, eşcinselliği insanlık tarihi boyunca görmezlikten gelinen veya haksız bir şekilde karşı çıkılan bireysel meşru bir tercih, eşcinselleri ise hem varlıklarıyla hem de haklarıyla çoğunluk karşısında korunması gereken azınlık kitle olarak takdim etmektedir. Bunu yaparken kendisini özgürlükçü, hakşinas gösterme konusunda son derece ustadır.

Elbette ki haksızlığa uğrayan bir kişi bile olsa onun hakkını savunmak hakşinaslığın bir gereğidir; mağdur bir kişi bile olsa onun yanında yer almak, onun gasp edilen özgürlüğünü savunmak erdemdir.

Fakat modernite esasen eşcinsellere ve eşcinselliğe ilişkin tutum ve tavırlara ne özgürlük veya ne de hakşinaslık gibi erdemler adına sahiptir. Zira öyle olsaydı sayısına, dinine ve kültürüne bakmaksızın hakları gasp edilen, özgürlükleri kısıtlanan tüm mağdurların yanında yer alırdı.

Hâlbuki modernite çoğu zaman bizzat kendisi hak gasplarının, mağduriyetlerin, özgürlük engellemelerinin faili olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bunu görmek için yakın geçmişte ve bugünün dünyasında yaşananlardan birkaç örneği hatırlamak hayli yeterlidir.

Eşcinselleri ve tercihlerini kitle iletişim araçları üzerinden savunmayı kendisine misyon edinmiş modern zihniyetin misyonerleri, aynı hakşinaslıklarını yaşadığımız bu ülkede sırf başörtüsü nedeniyle onlarca yıllık emekleri gasp edilenler karşısında hiçbir şekilde göstermedikleri gibi, üstelik çoğu zaman bu mağduriyetin faillerinin yanında yer almakta hiçbir sakınca da görmediler ve görmüyorlar. Başörtülülere yapılanlar hak gaspı, özgürlük kısıtlaması, esasen öyle olmamakla birlikte kişisel tercihin önlenmesi, başkasına zarar vermeyen bir tercihin yok edilmesi zulmü değil miydi ve değil mi?

Yine aynı şekilde bugünün Avrupa’sında sayıları 6 milyon civarındaki Müslümanlar sırf dinleri nedeniyle haksızlığa uğratılıyorlar, hakları gasp ediliyor, hatta çoluk-çocuk denilmeden kundaklanan evlerde yakıldılar, ama modern zihniyetin misyonerleri eşcinseller ve tercihleri için kullandıkları argümanların en küçük unsurunu bile bu insanlar için kullanmadılar ve kullanmıyorlar.

Şurası son derece açıktır, eşcinselleri ve eşcinselliği veya buna benzer kesimleri ve eylemlerini özgürlük, bireysel tercihe saygı, hakşinaslık söylemleriyle savunan modernite, aynı şeyi çeşitli sebeplerle mağdur edilen milyonlara göstermezken ve hatta birçok durumda bu mağduriyetlerin bizzat faili veya faillerinin yandaşı olurken, üstünü ustalıkla örttüğü bir gerçeği gözler önüne seriyor. O da dinle ve ilahi olanla kavgasıdır.

Modernite, Avrupa toplumlarının toplumsal ve tarihsel koşullarında varlık nedeni olarak bulduğu dine ve ilahi olana karşıtlığı, varlığının temel unsuru kılmış durumdadır. Dolayısıyla dinler veya ilahi olanlar açısından kabul edilmeyen her şeye özgürlük, bireysel tercihe saygı, hakşinaslık söylemleriyle taraftar olup, tam bir misyoner edasıyla bunların savunmasını yaparken, dinler veya ilahi olanlar açısından kabul edilen ve savunulan her şeye itiraz etmekte veya dine veya taraftarlarına yönelik haksızlıklara, sessiz kalmaktadır. Aslında yaşanmış ve yaşanmakta olan dinle ve din üzerinden ilahi olanla kavgadır; başka bir şey değil.

Sayfa 119–120

Cinsellik Hakkındaki Düşüncenin Değişimi

Yararsız harcamayı tüketimin artırılması açısından yararlı bulan post-modern kapitalizm sürecindeki yeni toplumda cinsel tutumluluk yerini hazzın ertelenemezliğine bıraktı. Böylece bedenin cinsel israfı seks endüstrisinin ticari kanallarına akıtılmaya çalışılarak, cinsel hazlar ticari bir bağlam içinde meşrulaştırıldı.

Sayfa 164

Saldırganlığın Toplumsal Kökenine Dair Bir Deney

Şiddetin temel belirleyicisi saldırganlığın farklı toplumlarda veya bir toplumun değişik katmanlarında farklı oranlarda açığa çıkması, saldırganlığı etkiyen toplumsal faktörlerin etkisini açığa çıkarmaktadır.

Saldırganlığın toplumsal kökenini tespit açısından Zimbardoʻnun yaptığı bir deney hayli önemlidir. Ayrıntılarını Erich Fromm’un anlattığı deneyin amacını, cezaevindeki yaşama koşullarını tespit etmek oluşturmaktadır. Ancak deney hiç umulmadık şekilde sonuçlanmış ve insandaki saldırganlığın kökenine ilişkin görüşler dâhilinde değerlendirilebilecek verilere ulaşmayı sağlamıştır. Deney şu şekilde gerçekleşir:

Gönüllüler arasından seçilen 24 denek iki gruba ayrılır. Denekler boş bir cezaevine yerleştirilirler ve gruplardan birisine gardiyan, diğerine ise tutuklu rolleri verilir. Tamamen rastgele seçilen ve yine rastgele iki gruba ayırarak kendilerine rolleri bildirilen denekler, deneye ne kadar devam ederlerse o kadar ücret alacaklardır.

Deneklere oynayacakları rollerin isimleri bildirilir ve ek olarak da sadece gardiyan rolünü oynayacaklara “tutukevinin etkin biçimde işleyişi için gerekli düzenin akla yatkın ölçüde sağlanıp sürdürülmesi gerektiği” söylenir; daha başka bir şey bildirilmez; davranışlara ilişkin hiçbir talimat verilmez. Herkes rolünü kendi düşündüğü/algıladığı biçimde oynayacaktır.

Ancak ne var ki, en azından iki hafta sürmesi planlanan deney sadece altı gün sürdürülebilir; altıncı gün zorunlu olarak deneye son verilir. Çünkü tutuklu rolünü oynayan deneklerin çoğu, şiddetli davranış bozuklukları gösteren zavallı, ürkek, uysal bireylere dönüşürler. Aşırı duygusal çöküntü, ağlama, öfke ve şiddetli kaygı tutuklularda en yoğun gözlenen davranışlar olur.

Tutuklularda gözlenen bu normal dışı davranışların en önemli sebebi, gardiyan rolünü oynayanların kendilerini rollerine iyiden iyiye kaptırmalarıdır. Gardiyan’lar kendilerini oyuna öylesine kaptırırlar ki, deneyin sona erdirilmesinden rahatsız olur ve bu kadar kısa sürede bitirilmesine tepki verirler. Deney süresince gardiyanların hepsi işlerine tam zamanında gelirler, hatta birkaçı ücretsiz fazla mesai yapar. Gardiyanların tutuklulara yönelik davranışları genellikle sadistçedir.

Deneyin, saldırganlığın kökeniyle ilgili tartışmalara referans olabilecek yönüne gelince; deney, toplum içinde üstlenilen rollerin gücünü açığa vurur. Bireyler üstlendikleri rollerinki bu rollerin anlamını toplum içinde öğrenirler- gereklerini oyun bile olsa titizlikle yerine getirmekten geri durmadıkları açığa çıkarılır.

Sayfa 253–254

Dünya Cenneti Vaat Eden Modernite, Yeryüzünü Cehenneme Çevirdi

Dinlerin öte dünyasına itiraz ederken “dünya cenneti” vaat eden modernite, vaadinin aksine insanlığa iki koca dünya savaşı hediye edip, yeryüzünü cehenneme çevirdi. Söylediklerini bir türlü gerçekleştiremedi; ne dediyse aksi gerçekleşti. İnsanlara yeni bir umut vermeliydi; öyle yaptı ve İblis’in/şeytanın yerine koyduğu ve insanlık için kötülük odağı olan kişilere karşılık, insanlık için umut ve kurtuluş aracı “insan tanrılar üretti. İnsanlık böylelikle süper kahramanlarla/insan tanrılarla” tanıştı.

Sayfa 336

Batılı Neden Hep Kendini Düşünür?

Niçin böyle oluyor? Batılılar kendilerine yönelen olumsuz cevaba ulaşılabiliyor. Çoğu zaman fark edilmeyen veya anlaşılamayan şey, Batılının özellikle de Batı Avrupalı toplumların kültürel genlerindeki biz-öteki ayrışmanın doğru veya yeteri kadar anlaşılamamasıdır. Bu ayrışma şunu gösteriyor:

Batılı için insan olanlar etnik köken olarak Batılılardır. Batılı olmayanlar “insan” değildir; dolayısıyla bir Batılı örneğin bir tutum veya davranışa en sert şekliyle tepki verirlerken, benzeri veya daha şiddetlisi Batı toplumlarının dışında gerçekleştiğinde bunu niçin görmüyorlar, duymuyorlar, umursamıyorlar? Batılıların bu “ikiyüzlülüğünün”, hemen hiç değişmeyen “çifte standartlı” tutumlarının nedeni nedir? Bunlar çok kişi tarafından sorulmuş ve cevabı aranmış önemli sorulardır. Verilen cevaplar ise genellikle yeteri kadar açıklayıcı olmuyor; çünkü konunun aslını ifade etmekten uzak kalıyorlar. Zira olay veya durum dar bir perspektif üzerinden değerlendiriliyor.

Ancak geniş bir tarihsel perspektiften, kültürel niteliklerden hareketle bakıldığında çok kolaylıkla önemli bir “insan hakları” dediğinde kastettiği Batılıların haklarıdır, Batılı “insan onurundan” bahsediyorsa, onurlarından bahsedilen söz konusu kişiler Batılı olanlardır; başkaları değil…

Bu durum Antik Yunan’dan buyana Avrupalının zihin dünyasında hiç değişmeden devam etmiştir. Örneğin Aristoteles insanı siyasal bir hayvan olarak tanımladığı Politika’sında sitenin dışında kalanların yalnızca Tanrılar ve ehlileşmemiş hayvanlar olduğunu belirtirken köklü bir geleneğin/zihniyetin tarihsel köklerini de atmış oluyordu. Tarih değişmiş, teknoloji, bilim, yaşam şartları değişmiştir ama Batılının ‘insan’ anlayışı değişmemiştir. Değişmediğinin yakın tarihteki en somut örneği ise “insan sergileri” ve “insanat bahçeleri”dir.

Sayfa 372–373

Amerikan Yerlilerine Uygulanan Bir Katliam Örneği

Amerika kıtasında, kıtanın yerli insanlarına karşı son derece sistematik kıyımlar uygulanmıştır. Soğuktan yaşamakta zorlanan yerlilere yardım amaçlı verilen battaniyelere çiçek hastalığı mikrobu bulaştırılarak, çiçek hastalığı sayesinde kitlesel ölümler gerçekleştirmek modern kültürün sahiplerinin insanlığa hediye ettiği orijinal katliam türlerinden sadece birisidir.

Amerika yerlilerinin çiçek hastalığına karşı doğal bağışıklıkları yoktu ve battaniyelerle kendilerine “hediye” edilen hastalıklar nedeniyle kitlesel olarak öldüler. Gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar, Avrupalılar tarafından özellikle bulaştırılan hastalıklar sebebiyle 1520'de 8 milyon, 1545'te 12–15 milyon, 1576'da 2 milyon yerli insanın öldü(rüldü)ğü anlaşılmaktadır. 1577'de Fransisken tarihçi Friar Juan de Torquenada, bizzat tanık olduğu hastalıklarla gerçekleştirilen katliamı şöyle anlatıyor:

İnsanlar kitleler hâlinde ölüyorlardı. İnsanların birçoğu öldü. Ölmeyenler ise can çekişiyordu. Hastalara yardım edecek kimse yoktu. Şehirlerde ve büyük kasabalarda büyük hendekler kazılmıştı ve sabahtan gün batımına kadar rahipler ölü bedenleri taşımak ve onları hendeklere atmaktan başka bir şey yapmadılar… Salgın bir buçuk yıl sürdü ve çok kişi öldü. Salgından sonra, Viceroy Martin Enriquez, Yeni İspanya’daki kayıp insanların sayısını bilmek istedi. Kasaba ve mahallelerde arama yaptıktan sonra ölüm sayısının iki milyondan fazla olduğu tespit edildi.

Sayfa 400–401

Modern Zihniyet Tüm Uygarlıkları Kontrolü Altına Almak İster

Modern zihniyet tüm uygarlık ve kültürleri denetimine aldıktan, İslam örneğinde olduğu gibi, denetimine alamadıklarını da bir öcüye dönüştürebilmenin tüm çabalarını yürüterek kendisini tüm dünyanın yegâne zihniyeti ve hayat tarzı diye takdim etmeyi başarabilmiştir. Onu dünyasında farklı olmak mümkün değildir.

Sayfa 403

--

--