Tarihten Alınacak Dersler — İnceleme ve Alıntılar

Will & Ariel Durant — Tarihten Alınacak Dersler — İnceleme ve Alıntılar 105

Samet Onur
8 min readJan 23, 2024

İnceleme

İki Ustanın Tarihten Çıkardıkları Dersler

Will ve Ariel Durant’ın 11 ciltten oluşan 40 yıllık emeklerinin ürünü olan “The Story of Civilization”dan sonra edindikleri bilgileri bir nevi damıtma işlemi yapmaları sonucu ortaya “Tarihten Alınacak Dersler” çıkmış. İyi ki de böyle şahane bir işlem yapmışlar!

İnsanlığın 5000 yıllık tarihinin iki önemli düşünür, filozof ve tarihçi tarafından belli konular etrafında incelenmesiyle bu kısa ama değerli eser ortaya çıkmış. Hepi topu 100 sayfacık olan bu kitap, okuyucuya verdikleriyle yüzlerce sayfaya bedel halde.

13 bölüm halinde oluşturulmuş eserin içindekiler kısmı şöyle:

Tereddütler

Dünya ve Tarih

Biyoloji ve Tarih

Irk ve Tarih

Kişilik ve Tarih

Ahlak ve Tarih

Din ve Tarih

Ekonomi ve Tarih

Sosyalizm ve Tarih

Devlet ve Tarih

Savaş ve Tarih

Büyüme ve Çürüme

İlerleme Gerçek mi?

Başlıklardan da anlaşılacağı üzere tarihe birçok açıdan kapsamlı bir şekilde bakılarak önemli tespitlerde bulunuluyor.

Bozkurt Güvenç’in tavsiyesiyle okuduğum bu kitap sonuna kadar takdiri hak ediyor.

Alıntılar

Teknoloji ve Coğrafi Faktörler

Teknoloji geliştikçe coğrafi faktörlerin etkisi azalır. Bir arazinin karakteri ve çevresi tarım, madencilik veya ticaret için fırsatlar sunabilir, ancak yalnızca liderlerin hayal gücü ve inisiyatifleri ve takipçilerinin gözü pek gayreti olasılıkları gerçeğe dönüştürebilir ve yalnızca benzer bir birlik (bugün İsrail’de olduğu gibi) bir kültürü binlerce doğal engelin üzerinde biçimlendirebilir. Uygarlığı yaratan Dünya değil, insandır.

Sayfa 18

Savaş ve Atalarımız

Açgözlü, hırslı ve kavgacıyız çünkü kanımız, atalarımızın hayatta kalmak için kovalamak, savaşmak ve öldürmek ve yakın zamanda başka bir ziyafet çekemeyecekleri korkusuyla mide kapasitelerini doldurana kadar yemek zorunda kaldığı bin yılları hatırlıyor.

Savaş, bir ulusun yeme şeklidir. Nihai rekabet biçimi olduğu için işbirliğini teşvik eder.

Devletlerimiz büyük ve etkili bir koruyucu grubun üyesi olana kadar, avlanma aşamasındaki bireyler ve aileler gibi davranmaya devam edecekler.

Sayfa 20

Özgürlük ve Eşitlik Ebedi Düşmanlardır

Doğa, ütopyalarımızdaki özgürlük ve eşitliğin birlikte var olması fikrine gülümser. Özgürlük ve eşitlik yeminli ve ebedi düşmanlar olduğundan biri galip geldiğinde diğeri ölür. İnsanları özgür bırakın ve doğal eşitsizlikleri, on dokuzuncu yüzyılda laissez faire döneminin İngiltere ve Amerika’sında olduğu gibi, neredeyse katlanarak çoğalacak.

Eşitsizliğin büyümesini kontrol etmek adına, 1917'den sonra Rusya’da olduğu gibi, özgürlüğün feda edilmesi gerekir. Bastırıldığında bile eşitsizlik büyür; sadece ekonomik yetenek olarak ortalamanın altında olan kişi eşitliği, üstün yeteneğin bilincinde olanlar özgürlüğü arzular ve sonunda üstün yetenek kendi yolunu bulur.

Eşitlik ütopyaları biyolojik olarak ölüme mahkûmdur ve samimi bir filozofun umabileceği en iyi şey, yasal adalet ve eğitim fırsatında yaklaşık bir eşitliktir.

Tüm olası yeteneklerin gelişmesine ve işlev görmesine izin verilen bir toplum, grupların rekabetinde hayatta kalma avantajına sahip olacaktır. Mesafenin kapanması devletlerin çatışmasını yoğunlaştırdıkça bu rekabet daha da şiddetlenir.

Sayfa 21–22

Uygarlıkların Kaynağı ve Başarılarının Sebepleri

Mısır, Yunanistan ve Roma’nın eski kültürleri açıkça ırksal yapıdan ziyade coğrafi fırsatların ve ekonomik ve siyasi gelişmenin ürünüydü ve uygarlıklarının çoğunun Doğulu bir kaynağı vardı.

Yunanistan, güzel sanatlarını ve bilimini Küçük Asya, Girit, Fenike ve Mısır’dan aldı. MÖ ikinci bin yılda Yunan kültürü kısmen, muhtemelen Küçük Asya’dan öğrenmiş olan Girit’ten türetilen “Miken”di. “Kuzeyli” Dorlar, MÖ 1100'lere doğru Balkanlar’dan geldiklerinde, bu ön-Yunan kültürünün çoğunu yok ettiler; ancak birkaç yüzyıl aradan sonra, tarihi Yunan uygarlığı “Likurgus”un Sparta’sı, Thales’in Milet’i, Heraklitos’un Efes’i, Sapfo’nun Midilli’si, Solon’un Atina’sında ortaya çıktı. Milattan önce altıncı yüzyıldan itibaren Yunanlar kültürlerini Akdeniz boyunca Duraç, Taranto, Crotone, Reggio Calabria, Siraküza, Napoli, Nice, Monako, Marsilya ve Malaga’da yaydılar.

Güney İtalya’nın Yunan şehirlerinden ve Etrürya’nın muhtemelen Asya kültüründen Antik Roma uygarlığı geldi; Roma’dan Batı Avrupa uygarlığı ortaya çıktı; Batı Avrupa’dan Kuzey ve Güney Amerika uygarlığı yükseldi. Çağımızın üçüncü ve sonraki yüzyıllarında çeşitli Kelt, Cermen veya Asya kabileleri İtalya’yı yerle bir etti ve klasik kültürleri yok etti.

Güney uygarlıkları yaratır, Kuzey onları fetheder, harap eder, onlardan ödünç alır, yayar: Bu, tarihin bir özetidir.

Sayfa 32–33

Beyazlık ve Uygarlık Arasında Bağlantı Var mı?

Beynin yüz ve ağırlık ilişkisini ölçerek uygarlığı ırkla ilişkilendirme girişimleri, soruna çok az ışık tutmuştur. Afrika zencileri büyük bir uygarlık üretmediyse, bunun nedeni muhtemelen iklim ve coğrafı koşulların onlara engel olmasıdır. Beyaz “ırklar”dan herhangi biri bu ortamlarda daha iyi iş çıkarır mıydı? Binlerce toplumsal engele rağmen, son yüz yılda işte, sanatta ve bilimde ne kadar çok Amerikalı zencinin üst mertebelere yükseldiği dikkatten kaçmamalıdır.

Sayfa 33

Uygarlığı Yaratan Kimdir?

Tarihte ırkın rolü, yaratıcı olmaktan çok başlangıç niteliğindedir.

Farklı zamanlarda farklı yönlerden bazı bölgelere giren çeşitli soylar, kanlarını, geleneklerini ve yöntemlerini birbirleriyle veya mevcut popülasyonla, eşeyli üremede bir araya gelen iki farklı gen havuzu gibi karıştırır. Böyle bir etnik karışım, yüzyıllar içinde yeni bir tip, hatta yeni bir halk ortaya çıkarabilir; bu yüzden Keltler, Romalılar, Angluslar, Saksonlar, Jütler, Danlar ve Normanlar İngilizleri üretmek için kaynaştılar.

Yeni tür biçimlendiğinde, kültürel ifadeleri özgündür ve yeni bir uygarlık, yeni bir fizyonomi, karakter, dil, edebiyat, din, ahlak ve sanatı oluşturur.

Uygarlığı yaratan ırk değil, halkı yaratan uygarlıktır:

Coğrafi, ekonomik ve siyasi koşullar bir kültür yaratır ve bu kültür bir insan tipi yaratır.

İngiliz, İngiliz uygarlığını, İngiliz uygarlığının onu yarattığı kadar çok yaratamaz. Eğer nereye giderse gitsin onu taşıyor ve Timbuktu’da akşam yemeği için giyiniyorsa, bu, uygarlığını orada yeniden yarattığı değil, ruhu üzerindeki egemenliğini orada bile kabul ettiği anlamına gelir.

Uzun vadede bu tür gelenek veya tür farklılıkları çevrenin etkisine uyum sağlar.

Kuzey halkları, tropik bölgelerde nesiller boyu yaşadıktan sonra Güney halklarının özelliklerini alırlar ve acelesiz Güney’den gelen halkların torunları, Kuzey’de buldukları daha hızlı hareket ve düşünce temposunu edinirler.

Sayfa 33–34

Kendilerine Yapılandan Rahatsız Olanlar Güce Ulaşınca Aynı Şeyleri Yapar

Tarihte hiçbir şey, indirdikleri güçlerde kınamaya alışkın oldukları yöntemlerin, başarılı asiler tarafından benimsenmesi kadar belirgin değildi.

Sayfa 36

Tarih Azınlıktakilerin Çarpışmasıdır

Genel olarak tarih, azınlıktakilerin çatışmasıdır; çoğunluk galibi alkışlar ve toplumsal deneyin insan malzemesini sağlar.

Sayfa 38

Ahlaksızlık ve Erdem

Muhtemelen her ahlaksızlık bir zamanlar bir erdemdi; yani bireyin, ailenin veya grubun hayatta kalmasını sağlayan bir nitelikti. İnsanın günahları, düşüşünün damgalarından ziyade yükselişinin kalıntıları olabilir.

Sayfa 42

Sanayi Devriminin Hayata Etkisine Dair

Yavaş yavaş, sonra hızla ve daha geniş bir biçimde, Sanayi Devrimi, Avrupa ve Amerika’ya özgü hayatın ekonomik biçimini ve ahlaki üst yapısını değiştirdi.

Erkekler, kadınlar ve çocuklar, insanları değil makineleri barındırmak için inşa edilen fabrikalarda bireysel olarak çalışmak için, birey olarak ücretlendirilerek, ev ve aileyi, otoriteyi ve birliği terk ettiler. Her on yılda bir makineler çoğalıp daha karmaşıklaşırken ekonomik olgunluk (bir aileyi geçindirme kapasitesi) daha geç gelir oldu. Çocuklar ekonomik varlıklar olmaktan çıktı evlilik ertelendi; evlilik öncesi cinsel ilişkiden kaçınmak daha zor hale geldi.

Şehir evliliğe karşı her türlü cesaret kırıcı engeli çıkarıyor, ama cinsellik adına her türlü teşviki ve kolaylığı sağlıyordu.

Kadınlar “özgürleştirildi”, yani sanayileşti; gebelik önleyici uygulamalar cinsel ilişkiyi hamilelikten ayırmalarını sağladı.

Babanın ve annenin otoritesi, sanayinin artan bireyselliği nedeniyle ekonomik temelini kaybetti.

İsyankâr gençlik artık köyün gözetimi tarafından kısıtlanmıyordu; günahlarını şehir kalabalığının koruyucu anonimliğinde saklayabilirdi.

Bilimin ilerlemesi, test tüpünün otoritesini piskopos asasınınkinin üzerine yükseltti; ekonomik üretimin makineleşmesi mekanik materyalist felsefeleri öne sürdü; eğitim, dini şüpheleri yaydı; ahlak, doğaüstü desteklerini giderek daha fazla kaybetti. Eski tarım ahlakı yasası ortadan kalkmaya başladı.

Sayfa 43

Tarih ve Tanrı İnancı

Tarih tanrı inancını destekliyor mu? Tanrı derken, doğanın yaratıcı canlılığını değil, zeki ve müşfik bir yüce varlığı kastediyorsak, yanıt gönülsüzce olumsuz olmalıdır.

Diğer biyoloji bölümleri gibi, tarih de temelde, iyiliğin hiçbir ayrcalık görmediği, talihsizliklerin bol olduğu ve son sınavın hayatta kalma becerisi olduğu bir mücadeledeki en uygun bireylerin ve grupların doğal seçilimi fikri üzerinde durur.

İnsanların suçlarına, savaşlarına ve zulümlerine depremleri, fırtınaları, kasırgaları, salgınları, gel-gitleri ve insan ve hayvan hayatını belirli aralıklarla perişan eden diğer “takdiriilahi”leri ekleyin ve öznel olarak düzen, ihtişam, güzellik veya yücelik atfettiğimiz tesadüfi ve görünüşte gelişigüzel sahnelerle birlikte tüm kanıtlar ya kör ya da tarafsız bir mukadderat olduğunu akla getiriyor.

Eğer tarih herhangi bir teolojiyi destekliyorsa, bu Zerdüştçülük ya da Maniheizm gibi bir ikicilik olacaktır:

Evrenin ve insanların ruhlarının kontrolü için savaşan iyi ruh ve kötü ruh. Bu inançlar ve Hıristiyanlık (esasen Maniheisttir) takipçilerine sonunda iyi ruhun kazanacağına dair güvence verdi; ancak tarih, bu tekâmül fikri için hiçbir garanti vermiyor.

Doğa ve tarih, bizim iyi ve kötü kavramlarımızla hemfikir değil; iyiyi hayatta kalan, kötüyü de işi biten şey olarak tanımlarlar ve evrenin Cengiz Han’a karşı Mesih lehine hiçbir önyargısı yoktur.

İnsanın evrende kapladığı ufacık yer konusunda artan farkındalık, dini inançta zayıflamayı daha da artırdı. Hıristiyanlık âleminde, düşüşün başlangıcını Kopernik’e (1543) tarihlendirebiliriz. Süreç yavaştı, ancak 1611'de John Donne, yeryüzünün, dünyada yalnızca bir “banliyö” haline gelmesinin ve “yeni felsefenin herkesi şüpheye çağırıyor” olmasının yasını tutuyordu ve Francis Bacon, ara sıra piskoposlara şapka çıkarmasına rağmen, bilimi, modern özgürleşmiş insanın dini olarak ilan ediyordu. Bir dışsal ilah olarak “Tanrı’nın ölümü”, o nesilde başladı.

Sayfa 52–53

Fransız Devrimi Neden Oldu?

Fransız Devrimi, Voltaire parlak hicivler ve Rousseau duygusal romanslar yazdığı için değil, orta sınıfların ekonomik liderliğe yükselmiş olmaları, ticaret ve girişimleri için yasama özgürlüğüne ihtiyaç duymaları ve toplumsal kabul ve siyasi güce can attıkları için geldi.

Sayfa 60

Parayı Yönetebilen İnsanlar Her Şeyi Yönetir

Kefenin diğer ucunda, tarih, “insanları yönetebilen insanlar, yalnızca işleri yönetebilen insanları yönetir ve parayı yönetebilen insanlar her şeyi yönetir” şeklinde bildirir.

Sayfa 61

Tarih Boyunca En Fazla Hangi Yönetim Biçimi Kullanıldı?

Yönetim biçimlerini tarihteki yaygınlıkları ve sürelerine göre değerlendirecek olursak, monarşiye hakkını vermek zorundayız; demokrasiler ise tam tersine, heyecanlı ara dönemlerdir.

Sayfa 80

Gerçek Devrim

Tek gerçek devrim zihnin aydınlanmasında ve karakterin gelişmesindedir, tek gerçek kurtuluş bireyseldir ve biricik gerçek devrimciler filozoflar ve azizlerdir.

Sayfa 84

Demokrasi: En Zor Yönetim Biçimi

Demokrasi, tüm yönetim biçimleri arasında en zor olanıdır, çünkü en geniş bilgi yayılımını gerektirir ve kendimizi egemen kıldığımızda akıllı kılmayı unuttuk.

Eğitim yayıldı, ancak bilgi, basitin doğurganlığıyla sürekli olarak geriledi.

Bir kinik, “Cehaleti sırf çok fazla bulunduğu için tahta çıkarmamalısın” dedi. Bununla birlikte, cehalet uzun süredir tahta çıkmıyor zira kamuoyunu şekillendiren güçlerin manipülasyonuna katkıda bulunmakla meşgul.

Lincoln’ün varsaydığı gibi, “tüm insanları her zaman kandıramazsınız” fikri doğru olabilir, ancak onlardan büyük bir ülkeyi yönetecek kadarını kandırabilirsiniz.

Sayfa 90–91

Tarihte Savaşsız Geçen Kaç Yıl Var?

Yazılı tarihin son 3421 yılının sadece 268'i savaş görmedi.

Sayfa 93

Devletler Nasıl Ortaya Çıktı?

Hiçbir öğrenci, devletlerin bireyler arasındaki veya halk ile bir yönetici arasındaki bir “toplumsal sözleşme”den ortaya çıktığı şeklindeki on yedinci yüzyıl fikrini ciddiye almaz.

Muhtemelen çoğu devlet (yani, politik olarak örgütlenmiş toplumlar), bir grubun bir başkası tarafından fethi ve fatih tarafından fethedilenler üzerinde süreklilik arz eden bir güç kurulması yoluyla şekillendi; fermanları onların ilk yasalarıydı ve bunlar halkın geleneklerine eklenerek yeni bir toplumsal düzen yarattı.

Latin Amerika’nın bazı devletleri açıkça bu şekilde meydana geldi. Efendiler, bazı fiziksel nimetlerden (Mısır veya Asya’nın nehirleri gibi) yararlanmak için tebaalarının çalışmalarını örgütlediklerinde, ekonomik öngörü ve önlem, uygarlık için başka bir temel oluşturdu.

Yönetenler ve yönetilenler arasındaki tehlikeli gerilim, düşünsel ve duygusal faaliyeti ilkel kabilelerin günlük yaşantılarının üzerine taşıyabilir. Büyüme adına daha öte tahrik, askeri iyileştirmeler veya sulama kanallarının inşasıyla üstünden gelinebilecek, dış istila veya devam eden yağmur sıkıntısı gibi çevredeki herhangi meydan okuyan bir değişiklikten gelebilir.

Sayfa 105

Ekonomik Olarak Eşitsizliğin Büyümesinin Topluma Etkisi

Genişleyen bir ekonomide eşitsizlik büyüdüğünde, bir toplum kendisini kültürlü bir azınlık ile doğası veya koşulları gereği seçkinlik ve zevk standartlarını miras alamayacak veya geliştiremeyecek kadar talihsiz erkekler ve kadınlardan oluşan çoğunluk arasında bölünmüş bulabilir.

Bu çoğunluk büyüdükçe, azınlık üzerinde kültürel bir engel olarak hareket eder; konuşma, giyinme, eğlence, duygu, muhakeme ve düşünce biçimleri yukarı doğru yayılır ve çoğunluk tarafından oluşturulan dahili barbarlaşma, azınlığın eğitim ve ekonomik fırsatların üzerindeki kontrolü için ödediği bedelin bir parçası olur.

Sayfa 107

--

--