Yüreğinin Götürdüğü Yere Git — İnceleme ve Alıntılar

Susanna Tamaro - Yüreğinin Götürdüğü Yere Git — İnceleme ve Alıntılar 41

Samet Onur
5 min readJun 22, 2021

İnceleme

Yüreğinin Götürdüğü Yere Gitme Ey Torun

Gerçek aşkı bulduğunu sandığı bir kişiyle evlenip çok acele karar verdiğini çok geç anlayan bir ninenin torununa yaptığı samimi itirafların bir toplamı olan “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabını Şahin Doğan’ın ısrarlı vurguları sonucu merak ettim ve okudum.

Mektuplardan oluşan söz konusu kitapta, bir nine evlendiği kocasından çok uzun süre çocuk istese de, o buna yanaşmıyor ve “yüreğinin götürdüğü yere giden” kadın, tatilde tanıştığı kişiye aşık oluyor, sonrasında ise ondan bir çocuk sahibi oluyor. İşin garibi hem kadın hem de erkek başka kişiler ile evliler. Ancak ikisinin yüreği de bu yere gitmek istemiş ve sonuçta babası sandığı ama babası olmayan birine baba diyen bir kız evlat dünyaya gelmiş.

O zamanlarda boşanmak büyük bir sorun ortaya çıkmadığı sürece imkansız olarak görüldüğü için kadın boşanmamış; ama bu, başkasını sevmesine ve onla çocuk yapmasına engel olacak bir durum da değilmiş. Sonuçta kızının gerçek babasını saklamış ve ona söylememiş. Ancak aldatılan koca bu kızın kendi çocuğu olmadığını anlasa da, ölene kadar ses çıkarmamış, ta ki ölümüne çok kısa bir süre kala kızının ellerinin aileden hiç birine benzemediğini söyleyerek bu durumu anladığını ortaya koymuş. Koymuş da sonuçta bir şey değişmiş mi orası ayrı.

Dünyaya gelen bu kız, annesi tarafından olabildiğince serbest olarak yetiştirilmiş ve aşırı feminist biri olarak erkeklerin sadece çocuk yapımında yardımcı bir rolü olduğu, bunun dışında kadınların onlara ihtiyacı olmadığı düşüncesine kendisini inandırmış. Sonuçta o da Türkiye tatili sonrası hamile olarak annesinin yanına gelmiş. En azından kendi babası bilinirken, yeni doğacak çocuğun babası bile bilinmiyor.

İşte bütün bu film sarmalında yaşlı ninenin kızı otuzlu yaşlarda ölüyor ve torunu ile baş başa kalıyor. Hem kendi evladının acısı hem de torununa tek başına bakma yükü ona çok ağır gelse de, bunu başarılı bir şekilde göğüslemeye çabalıyor.

Torunu ergenliğe girmesiyle birlikte artık aradaki ilişki bayağı açılıyor ve torun okumak için başka bir şehre gidiyor. İşte yazılan mektuplar böyle bir durumda ortaya çıkıyor.

Yaşanan hüzünlü ve yanlış şeyler, pişmanlıklar, duyguların yönlendirmesiyle yapılanların aktarımı da denilebilir söz konusu mektuplara. Bir ninenin yıllarca sakladığı ve artık dayanamayıp aktardığı bir mektup serisi.

Söz konusu kitapta birçok bilgece söz, yorum ve bilgi yer almakta. Ergenlik, yaşlılık, aile baskısı gibi durumlar hakkında yerinde tespitler bulunmakta. Ancak başkasını aldatmanın hiç utanca sebep olmaması, hatta bunun üzerine toruna “yüreğinin götürdüğü yere gitmesi” tavsiyesi, sanki aynı yanlış yollardan bir daha geç emri gibi.

Sonuç olarak okuması zevkli, ancak verdiği mesajın eksik olduğunu düşündüğüm bir kitap var burada. Sadece “yüreğinin götürdüğü yere gitme”, Ey Torun, bunun yanında bilgin, aklın ve güvendiğin insanlara danıştıktan sonra istediğin yola git.

Alıntılar

Beden İşlevini Kaybedince Sahibine Ne Olur?

Bedenin işlevini yerine getirdiği sürece onun ne kadar büyük bir düşman olabileceğini fark edemiyorsun, ama ona bir an için karşı koymaya kalkınca, yenildiğimi görüyorum.

Sayfa 17

Öksüzlük

Öksüz mü? İnsanın ninesi ölünce böyle denir mi? Pek emin değilim. Belki de nineler ve dedeler, kayıpları adlandırmaya değmeyecek aksesuarlar olarak görülüyorlardır.

İnsan dedesinden ve ninesinden, ne öksüz, ne yetim, ne de dul kalır. Onları uzun yolun bir yerinde doğallıkla, dalgınlıkla, sanki bir şemsiye unutur gibi bırakırız.

Sayfa 16

Gözyaşı Biriktirmenin Sonucu

Akmayan gözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler.

Sayfa 21

İnsanın Hayvana Benzeyen Bir Yönü

Doğanın bu tuhaflığıyla ilgili olarak kendimi çok sık sorguladım. Geçen gün televizyonda gördüğüm bir belgesel de düşündürdü beni. Hayvanların düşlerinden söz ediyordu.

Zoolojik hiyerarşide kuşlardan yukarıya doğru bütün hayvanlar çok düş görürler. Serçelerden güvercinlere, sincaplardan tavşanlara, köpeklerden çayırlara uzanmış ineklere dek hepsi düş görüyor.

Görüyor, ama hepsi aynı biçimde değil. Doğası gereği av olan hayvanların düşleri kısa sürüyor, gerçek anlamda bir düş değil de bir görüntü yalnızca. Oysa avcılar karmaşık ve uzun düşler görürler.

“Hayvanlar için,” diyordu spiker, “düş etkinliği, hayatta kalabilme stratejilerini düzenlemek için bir yoldur; avlanan, besinini sağlayabilmek için her zaman yeni yöntemler geliştirmelidir, av olan ise -o genellikle besinini otlardan sağlar- yalnızca en çabuk nasıl kaçabileceğini düşünür.

Sözgelimi antilop uykusunda önünde uzanan açık savanı görür; aslansa sürekli ve değişen sahnelerle antilobu yiyebilmek için yapması gereken her şeyi.

Demek ki, dedim kendi kendime, insan gençken etoburdur, yaşlılıkta otobur. Çünkü yaşlılıkta az uyumanın yanı sıra düş de görülmez oluyor ya da sonradan anımsanmıyor.

Oysa çocukken ve gençken hem çok düş görülüyor hem de bu düşler doğan günün nasıl geçeceğini belirliyor.

Sayfa 22–23

Hayat ve Amaç

Sana zaman yitirmenin hiç de kötü bir şey olmadığını hatırlattığım zaman müthiş irkiliyordun.

En çok da, hayatın bir koşu değil, hedefi vurmak olduğunu söylediğimde dehşete kapıldın; önemli olan zamandan tasarruf değil, bir hedef bulmaktır.

Sayfa 26

Kendini Reddetmenin Sonucu

İnsanın kendini reddetmesi küçük görmeye yol açıyor. Buradan öfkeye geçen yolsa çok kısa.

Sayfa 35

Eğitimin Bir Parçası: Gençleri Sindirmek

Bir çarpışmayı kazanınca, bütün savaşın kazanıldığı sanılmamalı. Bu bir gençlik yanılgısıydı.

Şimdi düşünüyordum da biraz daha mücadele etseydim, ayak direseydim, babam teslim olurdu. Onun olumsuz yanıtı o zamanların eğitim sisteminin bir parçasıydı aslında. Gençlerin gerçek anlamda kararlar alabileceklerine inanılmıyordu. Buna bağlı olarak da, değişik bir istek belirttiklerinde gençleri sınamaya kalkışıyorlardı. Ben ilk engelde tökezlediğimden onlara göre benimki gerçek bir tutku değil, geçici bir hevesti.

Sayfa 36

İnsanlık Mayası: Sevgi

Sevgi verilmeden bir laboratuvarda büyütülen maymunlar bile gerçek bir anne olamayıp, kedere kapılıyor, kendilerini ölüme terk etmiyorlar mı?

Ve daha da geriye gitsek acaba annemin annesinde ve anneannesinde kim bilir neler bulurduk!

Sayfa 40

Mutluluk ve Neşe Arasındaki Fark

Sonraları mutlu oldum ama mutluluk neşenin yanında güneşin yanında bir elektrik lambası gibidir.

Mutluluğun hep bir nesnesi vardır, bir şeyler yüzünden mutlu olunur, varlığı dışarıdan bir olaya bağımlıdır.

Oysa neşenin nesnesi yoktur. Belirgin olmayan bir nedenle sarar seni, varlığı güneşe benzer, kendi yüreğinin ısısıyla yakar.

Sayfa 57–58

Güne Gazeteyle/Haberle Başlamak

“Çağdaş insanın bütün alışkanlıkları arasında, günlük gazeteleri okuması en kötü alışkanlık olarak sayılabilir,” derdi.

Sabah, ruhun en açık olduğu anda, gazeteler bir önceki gün dünyada yaşanmış olan bütün kötülükleri insana akıtırlar.

Ama zamanında ondan kurtulmak için gazete okumamak yetiyordu. Bugün artık bu mümkün değil; radyo ve televizyon var, bunları bir an için açman bütün kötülüklerin içine doluşması için yetiyor.

Sayfa 104

İnsanları Yargılamadan Önce

Senin hakkında bana hiçbir şey sormuyor, sözü oraya getirmeye çalışıyor, ama ses tonundan anladığım kadarıyla, senin nankör olduğunu düşünüyor.

“Gençler,” diyor genellikle sözün ortasında, “kalpsizdirler, eski saygı yok artık onlarda.”

Daha ileri gitmemesi için onu onaylıyorum, ama içten içe inanıyorum ki, yüreklerde hiçbir değişiklik yoktur, yalnızca şimdi daha az sahtekârlık var, hepsi bu.

Yaşlıların doğaları gereği bilge olmadıkları gibi gençlerin de doğaları gereği bencil olmadıklarını düşünüyorum. Anlayış ve yüzeysellik, yaşla değil herkesin hak ettiği yolla ilgilidir.

Yakınlarda bir yerde okuduğuma göre, Amerikan Kızılderililerinin şöyle bir deyişi varmış: “Bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun mokasenlerinde yürü.”

O kadar hoşuma gitti ki, unutmamak için telefonun yanındaki not defterine yazdım.

Dışarıdan bakınca pek çok yaşam yanlış, mantıksız, delice görünebilir. Dışarıda kaldığın sürece insanları ve ilişkilerini yanlış yargılayabilirsin. Yalnızca içinden, yalnızca gökte üç ay değişene dek onun mokasenleri içinde yürüyerek, dürtüler, duygular, insanı şöyle değil de böyle davranmaya yönelten nedenler anlaşılabilir. Anlayış, bilgiçliğin kibriyle değil, alçakgönüllülükle doğar.

Sayfa 130–131

İlk Devrim Nerede Olmalı?

Büyürken, yanlışların yerine doğruları koymak istediğinde şunu anımsa:

Yapılacak ilk devrim, insanın kendi içinde yapacağıdır, evet ilk ve en önemli devrim budur.

İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.

Sayfa 148

--

--