Çağdaş Düşünme Üzerine Dersler — Alıntılar

Niyazi Kahveci — Çağdaş Düşünme Üzerine Dersler — Alıntılar 93

Samet Onur
9 min readFeb 18, 2023

Kitaba Dair Düşüncelerim

Niyazi Kahveci, hem felsefe hem de ilahiyat alanında donanımlı birisi. Türkiye’de ilahiyat eğitimi aldıktan sonra yurt dışında yüksek lisans ve doktora yapmış. KRT TV’de 16 bölüm “Çağdaş Düşünme” başlığıyla program yapmış, bazı bölümlerde düşünme, din, Türk toplumuna dair önemli düşünceler serdetmiştir.

Ben bu kitabı, üstte linkini verdiğim programlarla senkronize şekilde okudum. Önce yayını izledim, sonra kitaptan o bölümün metne geçirilmiş hâlini okudum. “Çağdaş Düşünme Üzerine Dersler” kitabının ciddi bir özen ve dikkatle hazırlandığını söyleyemeyeceğim. Bunun sebebi biraz da, Kahveci’nin konuları oldukça dağınık anlatması.

Bundan dolayı söz konusu kitabın okunmasını pek tavsiye edemeyeceğim. Ancak yazarın bu programda devamlı sunulan Çağımız ve Türkiye: Düşün ve Bilim Alanları kitabı, sanırım Kahveci’nin anlatmak istediklerini derli toplu verdiği bir kaynak olabilir.

Kitap Tanıtımı

KRT Televizyonunda 2018 yılı Mart ayında başlayıp Haziran sonunda sona eren “Çağdaş Düşünme” adlı on altı adet konuşmamızı, dinleyicilerimizin yoğun isteği üzerine, kitap haline getirdik. Bu dersler bir sistematik içinde bizim günlük hayatta ihtiyaç duyduğumuz bilgileri içermekte ve bizi ileri götürmektedirler.

Bu programlarımızla amacımız; toplumumuza önce insani yaşamın günlük hayatında gerekli olan genel olarak “düşünme”, özel olarak ise toplumu ileri götürecek olan “çağdaş düşünme” işleminin öneminin farkındalığını uyandırmak ve onları yapabilmeyi öğretmek idi.
İnsan zihninin bir düşünüş biçimiyle oluşması çok boyutlu uyaranlarla mümkündür. Sözlü ve yazılı uyaranlar bunlardandır.

“Muhatabımız; kişinin ve toplumun kafa katmanıdır.”

Alıntılar

İnsanlığın Düşünme Güzergahındaki Uğrakları

İnsanlık bugünkü düşünme düzeyine şu güzergahı izleyerek gelmiştir:

Din adamlığı, din alimliği, teolog, teolog-filozof, salt filozof.

Türkiye, bin yıl önce Türk düşünür Farabi (870–950) ile teologluğu yani üçüncü aşamayı yakalamıştı, ama bugün ondan bile üç basamak aşağı düşerek din adamlığı yapıyor. İlahiyat profesörleri bile VIP cenaze imamlığı, namaz imamlığı yapıyor. Bu durum, bir ülke için çok vahim bir durumdur.

Sayfa 23

İslamofobiye Farklı Bir Bakış

AB ve Türkiye

Ben, Cumhurbaşkanı’nın “İslam’ı güncelleştirme” isteği, AB nedeniyle olduğunu anlıyorum. Yani mesele bir felsefe meselesidir. AB’nin Türkiye’yi içine almak istememesinin temel nedeni, onların aştıkları eski din anlayışının Türkiye’de egemen olması sorunudur. Bu din algısı yapısıyla içine alırsa, AB’nin bütün kan değerlerini bozacağı düşüncesidir.

İSLAMOFOBİ

Biz, bütün konuları el, kol ve ağız boyutuyla algılıyoruz, kafa boyutuyla algılayamıyoruz. Bu nedenle mantık disiplininin tanımıyla, “oral spekülasyon, safsata ve salata komplo teorisi” düzeyinde ele alıyoruz. Dolayısıyla hoşumuza gitmeyen bir şey duyduğumuzda saçma sapan oral feryadı basıyoruz. Konuları kafa boyutu ile algılayamıyoruz. Bu konulardan biri, İslamofobidir. İslamofobi bir düşünsel ve zihinsel mesele korkusudur. Bakın İslamofobi şu felsefede yatar.

Bertrand Russell (1872–1970)’ın şu tespitleri çok önemlidir:

“Dogmalarının eleştirilmesine katlanamayan bir rejimin, eninde sonunda, yeni bilgilerin bulgulanmasına engel olacağı kesindir. Çünkü yeni doğrular, insanları, özellikle iktidarda olanları tedirgin eder çoğunlukla. Aydın düşünme özgürlüğüne kişisel açıdan önem verenler, bir toplumda azınlıkta olabilirler; ama geleceğin en önemli kişilerinin bu azınlığın içinde olduklarını unutmamak gerekir. Eğer bu kişilerin çalışmaları engellenir ve bu çalışmaların sonuçlarını almaktan alıkonurlarsa insanlık yerinde sayacak ve “Aydınlık Çağın” yerine, “Yeni Bir Karanlık Çağ” olanca ağırlığıyla gelip, üstümüze çökecektir.”

Bu sözde de görüldüğü üzere, öncelikle toplumların yöneticilerinin, düşünme işlemini yapabilen kişiler olmaları ve özgür düşünmeyi toplumlarında sağlamaları şarttır.

“İşte bizim öğretmeye çalıştığımız bu çağdaş düşünme işlemini, eğitim sistemine koyup kolektif akıl çapını çağdaşlaştırmak şarttır.”

TÜRKİYE ve İSLAMOFOBİ

Türkiye, bilinen tarihi boyunca insanlığın “felsefe” adını verdiği ve bugünü doğuran düşünme biçimini hiç yapmamıştır. Birazcık Farabi gibi birkaç tane düşünür ile yaptıysa da kıymet doğurmamıştır, orada kalmıştır. Üstelik bu düşünürleri o zaman kafir ilan etmiş ve cenaze namazlarına bile gitmemişlerdir. Ama şimdi onlara yapışıyorlar. Çünkü günümüzde düşünme egemenliğini kurmuş, düşünürü olmayan toplumları değersiz görmektedir. Şimdi toplumsal değer kazanabilmek için, bugün düşünürü olmadığından bin yıl önceki düşünürlerle telafı aramaktadır.

İşte Türkiye bu düşünme işlemini yapmadığından hatta ona karşı olduğundan insanlık tarafından hep tehdit görülmüştür. Bugün dahi hala aynı durum değişmemiştir.

Ortaçağ boyunca Hristiyanlığın doğurduğu Karanlık çağın bir benzerinin tekrar geleceği korkusu insanlıkta vardır. Bu korku, Müslümanlardan ama özellikle Türkiye’den duyulmaktadır. Çünkü Türkiye hem düşünmeye karşıdır hem de organize ve kurumsal İslam dinine sahip tek ülkedir.

Türkiye, İslam’ın Katolikliği olarak görülüyor. Katoliklik, düşünmeyi bin beş yüz yıl önlemişti.

İnsanlığın kafa katmanında, Türkiye’nin, gelecekteki düşünmenin gelişimini önleyeceği karanlık çağın doğurucusu olacağı korkusu vardır.

Sayfa 26–27

Başsız İnsanlar

Kendi iradesiyle değil de başkasının iradesiyle yaşayan kişiye felsefe, “acephale” yani başsız insan adını verir. İnsanın, kendi başından kaçışı ve kurtuluşu olarak görür. Böyle olan kişi, ben kendi başıma bağımsız bir insanım diyemez. Dese de insanlık tarafından kabul edilmez. Canlı bir beden ama üzerinde kafa yok.

Şimdi milyonlarca insanın bedenlerinin üzerinde tek kişinin kafasının bulunduğunu düşünün. Nasıl bir görüntü? İğrenç ve korkunç değil mi? İşte kafaların içinin böyle olduğu kişileri felsefe böyle görüyor. Ya da milyonlarca yürüyen canlı beden ama üzerinde kafa yok.

Yapmamız gereken şey, insanlara kendi kafamızı monte etmek değil, insanların kendi kafalarını üretmelerinin bilgisini vermektir. O nedenle hiç kimse, kendi tanrı ve din algısını hiç kimseye empoze edemez.

Sayfa 30

Tek Tip Bilgi Kaynağından Beslenmenin Tehlikesi

Düz ve Çapraz Kontak Beyin

Çalışma açısından beyin iki çeşittir.

Biri düz kontak, diğeri çapraz kontak beyindir. Tek tip okuma yapmak, beyinde milyarlarca nöronların birbiriyle kontak kurarak çalışmasına neden olur. Bu okuma, insanda düz kontak beyin üretir.

Zıt şeyler okumak, insan beyninin sinir uçlarının trilyonlara varan kontak yaparak çalışmasına neden olur. Bu beyin çapraz kontak beyindir.

Dolayısıyla milyarlarca kontak yaparak çalışan beyin, trilyonlarca kontak yaparak çalışan beyin ile baş edemez. İşte bu nedenle insanları sadece dinsel ya da sadece din dışı kitaplar okumaya zorlayanlar, insanlarına en büyük kötülüğü yaparlar. Çünkü her iki yol da, insanların düz kontak beyin olarak kalmalarına neden olmaktadır.

Sayfa 40

Dinsel Düşünmede Jüri

Dinsel düşünmede jüri, dindir. Hangi konu konuşulursa konuşulsun, mutlaka dönüp dolaşıp dine getirilir. Olgu, obje ve olaylara, kutsallık vasfı atfedilen din perspektifinden bakar, dini onlara jüri yapar, her şeyi dine uydurmaya çalışır. Türkiye’de bugünkü durum hala budur.

Sayfa 67

Çağdaş Olamamanın Engeli Nedir?

Engel Kuran Değil

Aslında çağdaşlaşmanın önündeki engel Kuran değildir. Çünkü hiç kimse Kuran’a bakarak davranışlarını düzenlemiyor. Üstelik yapısına aykırı ise, Kuranı dahi kabul etmiyor. İçinde bulunduğu kendi yapısını Kuran’ın yapısı olarak görüyor. Ya da Kuran’ın yapısını kendi yapısını meşrulaştırıcı gördüğünden Kuran’a inanıyor.

Kadına şiddetten, koca ile karısı arasındaki eşitsizlikten şikayet ediyorsak bu, Kuran’dan dolayı değildir. Bunun nedeni insanımızın çağın gerisinde kalmış zihinsel yapısıdır.

O nedenle insanımızdan çağdaşlık istiyorsak öncelikle insanımızın algı kalıplarını çağdaşlaştırmak gerekir. Çünkü insanlar, her şeyi sahip oldukları algı kalıplarına dökerek algılarlar. Bunun sonucu olarak en yeni şeyleri, eski algı kalıplarına dökerek algılayacağından eski uygulama ile uygulayacaktır. İnsanımızın hardiskinin rem ve bitini yükseltmek şarttır. Bu yükseltmenin önündeki en büyük engel, din adı altında geçmişin eğitimini yoğun bir şekilde vermektir.

Sayfa 107

Halk Ne Der Korkusu

Mevcut müesses fikirlerle boğuşamayan kişiler filozof olamazlar. “Halk ne der?” diye korkanlar filozof olamazlar. Ne yazık ki bugün Türkiye’nin akademiyasında bile bu korku mevcuttur. Farklı düşünmeden korkuluyor.

Ben, eski pehlivanların, “elense çekmek” dedikleri metodu uygulayarak akademisyen arkadaşlarla sohbetlerde farklı şeyler söylüyorum. Bana hemen hepsinin ilk dedikleri şu oluyor: “Aman hocam kimse duymasın.” Hem iktidarı hem de halkı kast ediyorlar. Ama asıl kast ettikleri kendileridir. Çünkü kendilerinin akıl yapısı da halktan farklı değil ve farklı söylemleri absorbeye toleranslı değil. Ben de, “Ben bunu sana söylüyorum. Sen kimse misin?” diye şaka yapıyorum.

Bunun iki temel nedeni vardır: Biri; akademiya, düşünme işlemini yapamıyor ve “halk ne der?” söylemine sığınıyor. İkinci neden; demokratlaşmamış toplumda demokrasinin monarşi anlayışıyla uygulanmasıdır. Fikirlerine aykırı düşünenleri, oy hakkı olduğundan halkın, siyasal iktidara şikayet etmesi üzerine işini kaybetme korkusudur.

Eğer tarih boyunca düşünen insanlar, insanların ne dediklerine, kafir ilan etmelerine kulak asıp pes etselerdi şimdi yaşadığımız hayatı yaşayamazdık.

Sayfa 122–123

Türkiye’nin Asıl Beka Meselesi

Düşünme işlemini yapmak hem kişisel hem de toplumsal ontolojik yani var olma meselesidir. Asıl “beka” meselesi budur. Bu düşünme sorununu Türkiye bir an önce çözmelidir. Bütün problemlerini çözmesi, buna bağlıdır.

Türkiye, üzerinde yaşadığı toprakların felsefe ve medeniyet mirasına hala çok yabancıdır. Bu zihinsel mirası özümseyip onunla oluşacağına onu, “Batı” diyerek yabancı ve düşman görmektedir. İnsanımız hala bunu düşman görmeye devam etmektedir. Bu düşman görmede, en çok İslam dini kullanılarak yapılmaktadır. Türkiye İslam’ı da anlayamamıştır. Halbuki İslam, çağımızın Batısını doğuran Yahudi-Hristiyan zihniyetinin bir parçasıdır.

Böylece çağdaş Anadolu insanı olmak yerine; başka yere ait, burada misafir gibi, tedirgin bir toplum ruh haliyle yaşamaktadır. Kendisine tarih oluşturamamıştır. Tarihsiz yaşanamaz. Tarih oluşturmak için İslam tarihine sarılmaktadır. Çok problemli ve kavgalı olan bu tarih de, toplumu fırkalara bölmektedir, geri bırakmaktadır. Yaratılan felsefede ve medeniyette payı olmayan, işgalci, barbar diye nitelendirilerek, geldiği yere gitmesi beklenen bir insan konumuna düşürülmüştür. Önce çağımızın insanı, sonra da evrensel insan olmayı başarmalıyız.

Yeniden tarih oluşturmak çok zor bir iştir ve yine geride kalmaktır. Varlığı sürdürebilmek için yapılması gereken iş, AB’ye dahil olup çağdaş oluşumun bir parçası olmaktır.

Sayfa 139–140

İnsanlaşamamışlar

Kuran’ın Tartışılması

Sanki hayatını Kuran’a göre yaşıyorlarmış gibi, Kuran’da şu var mı bu var mı gibi tartışmalar yapılıyor. Halbuki hiç kimse kendisini Kuran’a uydurmuyor ki. Yani sanki Kuran’da kadına şiddet emredildiği için kadına şiddet uygulanıyormuş da, Kuran’da kadına şiddet yoktur hükmü çıkarılmaya çalışılıyor. Bunlar boş uğraşılardır. İnsanlar, kendi yapılarını uyguluyorlar. Bunun kötü olduğunu herkes biliyor. Ama yapısı animal, ne yapsın ki! Hümünalleşememiş ki!

“Bu ülkede herkesin sattığı ve satın aldığı ama hiç kimsenin kullanmadığı tek şey; dindir.”

Yapılacak iş için Sartre şöyle der: “İnsanlara “iyi budur, kötü şudur” demek gerekmez. Genel olarak iyi ve kötünün ne olduğunu herkes bilir. “Yapılması gereken şey; iyiniyetli insanları, bu sorunlar üzerinde düşündürmektir.” Bizim de yapmaya çalıştığımız budur.

Sayfa 165

Kulakçıl Toplum

Bizim toplum, din için canını vereceğini iddia eder ama dinini öğrenmek amacıyla kitap okumak için dakikasını bile vermiyor. Dinini ondan bundan duyarak biliyor. Buna “kulakçıl toplum” denir. Kulakçıl toplumu elbette birileri, kişisel çıkar sağlamak amacıyla güdecektir. Böyle bir toplumun, kendi başına yaşaması için gerekli olan kişiliğe kavuşması beklenemez.

Sayfa 234

Hatim İndirmek Üzerine

Hatim İndirmek

Yahudilikte Tevrat’tan her hafta bir parça okunarak 52 haftada hatim indirilir (simra tara). Bizdeki hatim indirmek ve Ramazan’da mukabele okumak buradan gelir. Yalnız bunda da biz işi kestirmeden yapıyoruz. Onların bir yılda yaptıklarını biz bir ayda hallediyoruz. Yahudiler, anlamını anladıklarından, Tevrat hatmi ile onun mesajını hatmediyorlar.

Düşünme

Anlamı anlaşılmadan yapılan her dinleme, insandaki düşünme yetisini durdurur ve öldürür. Var olan hazır düşünmeyi tüketir. Çünkü insan beyni, 7/24 düşünme üzerine kuruludur. Anlamını anlamada zorlanılan şeyleri dinlemek ve okumak düşünmeyi geliştirir. Çünkü zihin, anlamak için boğuşma işlemi yapar.

Düşünme işlemi akıl çapını geliştirir. Yeni şeyleri algılayabilmek için mutlaka mevcut akıl çapını geliştirmek gerekir. Kendi çapından yüksek olan bilgileri akıl alamaz. Çağımızda düşünmesi yapılmayan hiçbir şeyin değeri yoktur.

Yahudiler, anlamını anladıklarından hatmetmekle Tevrat’ı toplumu aktive, bizler anlamını anlamadan hatmetmekle Kuran’ı Müslümanları pasifize etmede kullanıyoruz.

Peki ya fatura? Faturayı, atalarımızın aldığı ve bizim mirasyedi olarak yediğimiz vatan ödeyecektir. Vatan sevgisi ha! Yabancı dille dindarlık zor olur. İşte Türkiye’nin hali. Türkiye, Kuran’ı boş zamanı doldurma malzemesi olarak kullanır. Anlamını bilmedikleri için hatim indirmeyi severler. Anlamını bilseler hatim indirmezler. Çünkü Kuran insana iş çıkarır.

Tarih boyunca bizim insanlar, kendilerini bir inanca uydurmadılar. Kendilerine uygun inancı alıp kendilerine uydurdular.

Sayfa 247–248

Ahlakta İdol Kullanmak

Peygamberi İdol Edinmek, Benzeşmek

Ahlakta idol edinmek iyi bir şey değildir. Çünkü ahlakın amacı, kişinin kendisini kendisinin idolü yapmaktır. Bir kişide iki tane idol olamıyor. Peygamberi idol edinmeye çalışan kişi hem onu idol edinemeyecek hem de kendisi kendisinin idolü olamayacaktır. Çocukları idol ile eğitmek, onların kendi başına düşünme yetisini kaybettirmektir.

Ahlak eğitiminde peygamberi kullanmak, dış faktörle ahlaklandırma çabasıdır. Peygamberin nasıl davrandığı, başkalarıyla nasıl eylemde bulunduğunun gerçekte nasıl olduğu anlatımla somut olarak bilinemez ve algılanamaz. Bu anlatım, kurgusal olarak algılanacaktır.

Kullanacakları fikir üretmeyenler, duyguları etkilemek için başka kişinin gücünü kullanırlar. Peygamber bu amaçla çok aşırı kullanılıyor. Peygamber çok yüksek dozajda topluma anlatılmasına rağmen ortalıkta insaniliğin bulunmamasının nedeni olmalıdır.

Sayfa 261

Ahlakı Anlamak

Peygamber ahlakını her önüne gelen anlatabiliyorsa, bu iş kolay bir iş demektir. Onu anlatmak kolay bir iş ise ondan doğacak sonuç da değersiz olacaktır. Zorlanıp düşünme işlemi yapmayan kişiler, bu ahlakı anlatabiliyorlarsa kolay işi yapıyorlar demektir.

Sayfa 261–262

--

--